GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetSiyaset

Bir Dernek Başkanı’nın İsyanı

Buradan yıllardır yazıp çiziyoruz, her şeyi en ayrıntısına kadar anlatma çabamızı yok ben ilk yazdım, bakın bakın ben söyledim şeklinde gözünüze sokmak değil. Ağzımızda daha tükürük kalmadı. Adımıza muhalif damgasını vurmak mı dersiniz, marjinal ilan etmeler mi, dolaylı yollardan hayatımızı araştırmalar, imalı telefonlar, dava açmalar, mahkeme kapılarında sürün süründürmeler vs. 

Zannediyorlarki keyfimizden bütün bunlara yelken açmış gidiyoruz. 

Halbuki evin tek çocuğuyum. Evim, barkım, malım mülküm her şeyim var. Pütürge coğrafyasının en kıymetli bölgesinde yaşıyorum. Bölgeye göre iyi miktarda toprak sahibiyim. “Bana ne, dünyayı ben mi kurtaracağım. Kim ne halt yerse yesin!” diyerek köşeme çekilir, gayette gerek çevremle, sosyal yaşantımla, gerek dünya görüşümle kusursuz şekilde yaşar giderim. 

Bu memleketin sorunları var kardeşim, bir şeyler yanlış gidiyor. İnsanlarımız mağdur, zorda! Herkesin kendine göre bir takım beklentiler var bir yerlerden. Ekonomik olarak bazı handikaplar sarmış etrafımızı. Hulasa kimse oturupta –sırf vekil, belediye başkanı yada meclis üyesine dur atar yapayım- diye bir kurgu inşa etmiyor. 

Anlayacağınız tüm bu manevralar birilerine, bir yerlere sesimizi duyurmak, yaralarımıza birilerinin dokunmasını sağlamak. Ağlayacak halimize gülecek bir noktaya gelmişiz çünkü. Hayat akışımızın olağan şekilde ilerlemesi için bazı ilgililerin yardımına ihtiyaç var. Her şey beraber bir düzeni oluşturuyor. Nerdeyse tüm dünyada böyledir. 

Devlet sistemini yüzyıllar önce kuranlar siyaset aklını halkın en yakın başvuracağı merci olarak yerleştirmiş oraya. Yani mecburen siyasilere çağrıda bulunuyoruz. Başka gidecek kapımız olmadığından… Onların da bizler yüzünden yetkilendirildiği ve devlet imkanlarından biz vatandaşlar nedeniyle faydalanıldığı açık, zaruri olup onlara haksızlık taptığımız bir durum yok ortada. 

Tamamen görev, yetki ve hizmet erklerinin vatandaş telkinleriyle bir arada çalıştığı yüksek motivasyonla ortaya çıkan senkronize bir çark. 

Hal böyleyken ağzımızı açmaya korkuyoruzki ordan fanatik holigan partililer “şak” diye cevabı yetiştiriyor hemen. Ağzımızın payını bir güzel veriyorlar. Tamam da ne yapalım, nereye gidelim a kuzum, hadi siz söyleyin? İktidarda ben mi varım, sen mi, diğeri mi? Kim var Ak Parti… Sırf sizin kalbiniz kırılmasın, trollük misyonunuz hezimete uğramasın, futbol takımı tutar gibi parti tutma  takıntı hastalığınıza söz gelmesin diye muhalefet partilerine mi saralım yani. Hiç sesimiz çıkmasın öyle mi? O zaman siyaset niye var, siyasiler neden ordalar, yoksa sadece rant İçin mi? Bu yola çıkmış, seçilmişse vatandaş aradığında burun kıvırmayacak. Adamlar göreve talip olmuşlar, halkta seçmiş, iyi kötü bir şekil görevlerinin başında, ilerliyorlar. Tabiki ilk etapta başvuracağımız merci iktidarda bulunan siyasilerdir. 

En son sesini kimseye duyuramayan bir dernek başkanı ulaştı bana, gırtlağına kadar sitem dolu. Umudunu tamamen şehir ve yöneticilerinden kesmiş. Belki siyaset nezdinde önemsiz olabilir, hatta pek bir değer addetmeyecektir siyasilerin gözünde.  “Ne var canım, alt üst bir camii STK’sı işte, bundan ne çıkar” deyip yine es kaza geri plana pas geçtikleri muhtemeldir. 

Dahası iktidar partisinin doktrinlerini kendine yol ışık tuttuğu merhum Necip Fazıl’ın şanını taşıyan bir caminin sivil toplum örgütü hemde…

Dernek başkanı Murat Bereket adında emekli bir asker. Necip Fazıl Kısakürek camisinin dernek başkanlığını yürütüyor. Çöşnük mahallesinin en eskileri, halende aynı mahallede ikamet etmekteler. Bereket, aslında Denizli’de de ikameti var, Türkiye’nin bir çok şehrinde görev yapmış en son görev yeri Denizli olunca oradaki adresini bozmamış. Lakin deprem sürecinde Malatya’da olduğundan çekip gitmek şansı varken gitmemiş. Üstelik bir çok yardım faliyetlerine katılmış, uzun bir müddet çadır hayatı yaşamış, Denizli’den yardımları şehre getirmiş ve çevresi, ailesi, mahalle sakinlerine gücü nispetinde el uzatmıştır. 

Aylarca çadırda mücadele veren Bereket’in son hamlesi gördüğü bazı aksaklıkları siyasilerle paylaşmak üzerine gelişiyor.  

Hem bir STK başkanı kimliğiyle, hemde duyarlı bir varandaş olarak siyasilerden randevu talebinde bulunmaya karar verir. 

İlk olarak 6 Şubat depreminden bir süre önce mevcut Milletvekilli İhsan Koca’dan bir randevu ister. Amaç tanışmak, yine bazı sorunlar, sıkıntıları bildirmek fikri hasıldır. Koca, randevu vermez. Araya zaman girer, bu esnada 6 Şubat depremi gerçekleşir, şehrin yüzü paramparça, her şey daha da kötü bir halde. Ve yine Koca’dan randevu istenir. Aradan haftalar geçer yine “tık” yok. Madem öyle en azından bağlı bulunduğumuz ilçenin belediye başkanına ulaşayım der, Battalgazi belediyesi başkanı Osman Güder’den aynı şekil görüşmek niyetiyle bir randevu oluşturulur. O da vermez. Derken Battalgazi ilçe başkanı Basri Kahveci olsun en azından, derdimizi beri ona anlatırız mücadelesi yine hüsranla sonuçlanır ne yazık. 

En son mevcut Ak Parti il başkanı Namık Gören’e aynı istek iletilir. Sanki hepsi ortak yemin etmişçesine malumdurki o da cevap vermez. 

Bereket, bu yaşadıklarını unutmaz. Gün olur devran döner, Cumhurbaşkanı seçimi dayanır kapıya. Tüm Ak Pattililer sahada. Mv. Abdurahman Babacan, Bülent Tüfekçi ve başka siyasilerinde olduğu bir seçim programında bizim dernek başkanı bu kez burada sesini duyurmak üzere harekete geçer. Nasıl oluyorsa mikrofonu ele geçirir, tam bir şeyler söylemeye çalışırken; müdehale ederler, “şimdi yeri değil bunların…” denilerek “daha sonra size ulaşır, konuşuruz” bunları, adı soyadı not alınarak bir nevi susturulur ve tabiki ilerleyen zamanlarda unutulur gider. Halen arıyorlar.

Tek görüşme talebine karşılık veren Saadet Partisi il başkanı Mustafa Canbay…

Bereket’in isyanı şöyle, diyorki; “siyasiler bir STK başkanına yada bir vatandaş olsun en zor zamanında, en harap oldukları bir dönemde görüşmek randevusu vermiyorlarsa ne zaman ve kime veriyorlar? Bunların asıl görevi nedir ve niçin ordalar bilmek en doğal hakkımız.”

Kendi seçtiğimiz siyasilerin bu feodal, başına buyruk, halkı tanımama üzerine teşekkül eden tekkeleşmiş kronik saplantılı ruh hallerini bir STK başkanı olarak protesto ediyor, kınıyorum” diyor. 

Aynı şekilde Denizli’de siyasilere ulaşmak durumunu kendi kök vatanı Malatya ile kıyasladığında ortaya bariz bir farkın çıktığını, Denizli’de istediğimiz gün ve saatte istediğimiz bir siyasiye ulaşmak mümkünken; Malatya’da neden imkansız olduğunun sebebini merak ediyor Bereket… 

Hatta Denizli belediye başkanın Osman Zolan’ın en önemli başarısının sırrı toplumla geliştirdiği sıcak ilişkilerden geçtiğini herkes bildiğine işaretle; Zolan’ın baş danışmanı Mehmet Çağrı Sebzeci’nin Denizli’de “toplumla-siyaset” arasında geliştirilen sıcak ilişkinin mimarı olduğunu ve Mehmet Çağrı Sebzeci’ninse hemşerimiz Bulgurlu eşrafından olduğunu da buraya not düşmek olduğunu söyledi. 

Kendi öz çocuklarımız başka ellerde efsane oldukları tabiki göğsümüzü kabartır, gurur duyarız. 

Kendi ata toprağımızdakiler neden toplumla arasına bu kadar mesafe koymak konusunda mahirler? 

Maalesef Malatya’da siyasilerimiz hakkında aynı şeyleri söylemek mümkün değil. Daha çok  benzer bir çok şikayet tablosu karşımıza çıkmakta. Şu gerçek varki; siyasilerin kendi arasında oluşturdukları değişim nöbeti ve sürekli aynı isimlerin birbirini aynı koltuklar istikametine itekleyerek oluşturdukları konsensus o kadar güçlüki halka artık hiç bir şekil ihtiyaç duymadıklarını tüm Malatya ahalisi ezbere biliyor.

Bu kısır döngü ne kadar devam eder, nerde son bulur kimsenin en küçük bir bilgisi yok. Kendin çal kendin oyna tamdansı sonrası sadece olan sorunları giderilemeyen vatandaşa oluyor. Ezilen garibana, derdi bitmeyen vatandaşa, tüm ısrarlarına rağmen toplumun sesine kulak tıkayan seçtiklerimize başka ne demeliyiz, nasıl hitap etmeliyiz yada ulaşmak için başka nasıl bir yol -yöntem bulmalıyız İnanın bilmiyoruz. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu