Dr. Kadir ÇETİN
Evet, yaşayanlar olarak bir Ramazan Bayramını daha geride bıraktık. Bütün mazlumların güldüğü, adaletin ve barış medeniyetinin kurulacağı Muhteşem Türkiye’nin özlem olmaktan çıkarak hayat bulduğu Bayramları kutlamak dileğimizi yineliyoruz…
Geçen haftaki yazımızda seçimlerin kazananı ve kaybedenleriaçısından değil ama seçim sürecinde adayların seçmenden oy almak için doğruluk, dürüstlük ve güzel ahlak yerine bir anlamda rüşvet vaadederek yaptıkları ahlaki olmayan söylemlerinin bıraktığı tortulardan bahsetmiştik.
Ve bu vaatlerin milletimizi ayakta tutan iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, haram/helal vb. değerleri özellikle genç nesillere izah etmekte büyük sıkıntı çekildiğini anlatmaya çalışmıştık.
Bu yazımızda hem seçim sürecinde seçmenlerle ilgili kullanılan bazı kavramlar üzerinde durmanın hem de Van seçim sonuçları özelinde bir değerlendirme yapmanın faydalı olacağını düşündüm.
Demokrasinin olmazsa olmazı, seçimler yoluyla iktidarların/yönetimlerin el değiştirmesidir. Bu durum, anayasa ve kanunlarımızla güvence altına alınmıştır. 298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’da(Mad.6) 18 yaşını dolduran her vatandaşımızın seçme ve halk oylamasına katılma hakkının olduğuna ilişkin hüküm vaaz edilmiştir.
Anayasal vatandaşlıkla kazanılmış olan “SEÇMEN” kelimesinin önüne veya arkasına; din, dil, ırk, soy, sop, cinsiyet, mezhep vb. kavramı/kelimesi konmamıştır. Demokrasi bu bağlamda özgür bireyi hedef alır.
Anayasal vatandaşlığı örseleyen, bilinçsizce vatandaşları Sünni Seçmen, Alevi Seçmen, Kürt Seçmen, Ermeni Seçmen vb. şeklinde tanımlamak demokrasiyle, hukuk devleti ve demokratik devlet düzeni ile örtüşmez…
Ama gel gör ki sosyal medyada, TV ekranlarında adı bilmem ne uzmanı olarak takdim edilen tartışma programlarındaki zevat bilinçsizce, şuursuzca bu kavramları telaffuz etti seçimsürecinde…
Bilerek yaptıysa, kurtuluş savaşında cepheye birlikte koşmuş, yıllardır kız alıp kız vermiş, et tırnak olmuş Anadolu insanını bölmek, parçalamak isteyen (20. Yy.’da İngiliz Lawrence’ıncoğrafyamızda Araplarla Türkleri karşı karşıya getiren sinsi politikasının devamı) emperyalistlerin yerli işbirlikçisinden başkası değildir.
Terörle mücadele sadece askeri bir mücadeleden ibaret değil aynı zamanda sosyolojik ve kültürel de bir mücadeledir. Onun için bu kavramları kullanırken çok dikkatli olmak gerekir. Bölge gençleri bu sosyolojik ortamda yetişirken ne yazık ki gönül tahribatınauğramaktadırlar…
“Konfüçyüs’e: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” diye sormuşlar. O da: “İşe önce isim ve kavramları değiştirmekle/düzeltmekle başlardım. Çünkü toplum isim ve kavramları yanlış tabir etmek ve kullanmakla bozulur.” demiştir.
Bu kavramları ulu orta kullanmak kısa vadede belki birilerine oy kazandırabilir ancak uzun vadede toplumsal birliği, bütünlüğü, dayanışmayı, değerleri ve kısaca sosyal dokuyu örseler, yıpratır.
Herkesin malumu; klan kültüründe, kabile kültüründe, aşiret kültüründe, tarikat/cemaat kültüründe korkuya dayalı dayanışma kültürü vardır ancak demokrasi kültürü yoktur…
Gelelim Van B. Belediye Başkanlığı seçimine:
Ben hukukçu değilim… Ancak yapılanları anlamaya çalışıyorum.
Seçim prosedürünü yürüten YSK önce belediye başkan adayına aday olabilirsin diye onay verip ardından “pardon yanlış yapmışız” diyerek halkın % 55.48’nin (245573) başkanlığa uygun gördüğü kişiyi eleyip ikinci sıradaki % 27.15’nin oyunu (120147) alan AK Parti adayına mazbatayı vermesi yöre halkının haklı tepkisine sebep olmuştur.
Bu süreçte akla gelen şu soruları sorarak konuyu irdeleyelim…
1- Geçmişi herkes tarafından bilinen Abdullah ZEYDAN’ınseçime girme yeterliliği yoktuysa, Mahkeme niçin girebilirsin diyemüracaatını kabul etti?
2- Teknolojinin bu kadar gelişmiş olduğu bir devirde, adayın ilk başvurusunda seçilme yeterliliğini kaybetmiş olduğu neden tespit edilemedi de, her şey niçin seçmenin heyecanının doruk noktasında olduğu son güne bırakıldı?
3- Seçmenin büyük çoğunluğunun oyu (%55.48) hiçe sayılıp, seçmenin % 27.15 oyunu alan ikinci sıradaki adaya mazbata verme kararının meşru ve hukuki olduğuna, kamuoyunun nasıl ikna edileceği düşünüldü?
4- Tabi bu süreci böyle sıkıntılı bir şekilde yönetenlerin, “bir hata yapılmıştır” şeklinde yorumlamamızı beklemesi düşünülürse “Bu kadar da aymazlık olur mu kardeşim?” sorusunu sordurur. Zira bir dönem milletvekilliği yapmış, ardından hapis cezası almış ve hapis yatmış bu vatandaşın geçmişi bilinmiyor değildi ki…
Sonuçta YSK Van seçimleri konusunda beklenenin dışında bir karar vererek bu sorunu yine hukuk zemininde çözmeyi tercihetmiştir.
Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı ile ilgili süreç büyük ihtimalle senaryosu önceden yazılmış ve bölge insanının devletin karşısında yer alması ve PKK’ya toplumda alan açılması için planlanmış bir hareket gibi geliyor. Kimse bu süreci yönetenleri ve olanları masum göstermeye çalışmamalı…
Sonuçta ne olmuştur?
1- Van’da İl Seçim Kurulu mazbatayı malum şahsa vermek yerine 2. Sıradaki Ak Parti adayına vermiş ve ortalık karışmıştır. Bunu fırsat bilen PKK taraftarları alanı genişleterek özellikle Güney Doğu Anadolu’daki illerimizde aynı anda tahrikçi, kışkırtıcı eylemlerde bulunmuştur.
2- DEM yetkililerinin Abdullah ZEYDAN’ın adaylık konusundaki yasal durumunu bilmemeleri mümkün değildir. Ancak bunu her zaman olduğu gibi lehlerine kullanacakları ve PKK’nın toplumda taban oluşturmasana zemin oluşturacağını bilerek konuyu bu noktaya taşımışlardır.
3- Süreci yönetenler de, bizim emperyalist güçler dediğimiz (Büyük Ortadoğu Projesinin uygulama süreci devam ediyor) bir üst aklın bölge ile ilgili emellerine Van Belediyesinin senaryosunda bilerek ya da bilmeyerek rol almış ve görevi ifaetmişlerdir.
4- Burada önümüzdeki süreçte yine devletin içinde benzer kışkırtıcı olaylara sebep olacak gizli elemanları var mı acaba? sorusunu da sormadan geçemeyeceğiz…
Bu cennet vatanımızda boy, soy, bölge, mezhep farklılaşması hastalığına yakalanırsak emperyalistlerin oyununa gelmiş oluruz. Toplumda bu konularda kin ve nefret duygularını körüklemek, beslemek çok ama çok yanlıştır.
Bakınız 1923 yılında Atatürk yeni göreve başlayan Bakanlar Kurulu üyelerine hitabında;
“… Anadolu’da kim varsa hepimiz bir milletiz. Yurt ve kader kardeşiyiz. Milli Mücadele’yi böyle yürüttük, Cumhuriyeti de bu anlayışla yöneteceğiz. Bu anlayışın bozulmasına izin vermeyeceğiz. Bozulduğu zaman ne olduğunu iyi biliyoruz.”(*)diyor…
780 bin kilometre karede yaşadığımız bu toprakları bize çok gören ve bölgenin var olan siyasi/coğrafi statüsünü bozmaya ant içmiş Büyük Ortadoğu Projesinin uygulayıcılarının oyunlarını bozmak her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının boynunun borcudur.
Siyasetin referansı, işin ehline verilmesi, ülkemiz için, insanlık için yapılan doğru iş ve önemli projeler yerine, din, dil, ırk, soy, sop vb. kimlikler üzerine odaklanmış referansların, yalan ve yanlışlarla dolu olduğu seçim sürecinden arkamızda bir tortu daha bırakmadan bu oyunu bozalım…
Kalın sağlıcakla…
Kaynak:
(*)Turgut ÖZAKMAN, CUMHURİYET Türk Mucizesi, İkinci Kitap, Sayfa 14-15, Bilgi Yayınevi.
Yanıt yok