Köşe Yazıları

Yeri ve zamanı geldiğinde bürokraside yaşanmış olayları bu köşemizde bir başka üslupla anlatmak niyetindeyiz. Aşağıda anlatacağım olay da bizatihi yaşanmış ve toplumumuzun sosyolojik ve psikolojik yapısını anlatmak için ilginç bir örnek olay olsa gerek.

BİR SOSYAL DENEY VE TOPLUMSAL ŞİDDET SARMALI

Geçtiğimiz günlerde bir spor kulübünün başkanı, futbol sahasının ortasında hakemi yumrukladı, tekmeledi ve bu olay bütün Türkiye’nin gündemine oturdu… Yani toplumun önünde giden insanların şiddete başvurması, güçlü olanın hakkını adalet mekanizması yerine güçkullanarak karşı tarafı cezalandırma yoluna gitmesi,şiddet eğiliminin her geçen gün toplumda yaygınlaşmasına sebep olmaktadır.

Spor dünyasında yaşanan bu olay bana bürokraside görev yaparken öğretmenler üzerinde yapılan bir sosyal deneyi anımsattı…

80’li yılların sonları… Ankara’da yurtdışına gönderilecek 40 civarında öğretmenimizin uyum (oryantasyon) programındayız. Farklı konularda uzmanlık bilgisi olan değişik kurumlardan öğretim görevlilerinin uyum programında yer aldığı kursun son günü gelip çatmıştı. Programın kapanışına o gün görev yaptığım kurumun tepe yönetiminde bulunan bürokratı özellikle davet etmiş ve kapanış konuşmasını yapmasını istirham etmiştim. O da bir saat önce geldi ve “Bir soru soracağım ve öğretmenlerimizin tutum ve tavrı konusundan (kursta bulunan öğretmenlerin örnekleminden) hareketle evrenin (öğretmen camiasınıngeneli) durumu hakkındaki yorumu size bırakacağım.” dedi.

Biz acaba ne soracak ve buradan nereye gitmek istiyor kurum yöneticimiz diye meraklandık. Tabi o zaman bilgisayar, projeksiyon vb. eğitim araçlarımız yok. En gözde eğitim malzemesi tepegöz aracı. Tepegözden yazı tahtasına birbirine paralel iki doğru yansıttı. Doğrulardan biri ok işaretli diğeri düz çizgi şeklinde idi. 

Sorusunu sordu. “Bunlardan hangisi uzun?” Aslında ikisinin boyu aynı imiş. Yani boyları eşit uzunlukta. Fakat bu cevabı tartışma sonunda söyledi.

Kursiyer öğretmenler başladılar görüş bildirmeye ve hemen iki grup oluştu. Bir kısmı ok işareti olan çizginin uzun olduğunu, diğer grup ise düz çizginin uzun olduğunu iddia ediyordu. Tartışma çok heyecanla sürüyor ve zaman zaman tartışmanın üslubu da sertleşiyordu. Bir öğretmen kalkıyor kendi doğrusunu söylerken, karşı tarafa “Gözlük vereyim, gözlük tak göremiyorsan…” ifadesi ile başlayan hoş olmayan ve karşı tarafı küçümseyen ifadeler hemen karşılık buluyor ve “Sen büyüteçle bakmalısın. Sanırım sıkıntı senin gözünde…” ifadeleri gittikçe keskin ifadelere dönüşüyordu. 

Nihayet iki grup da argümanlarını sıralarken yukarıda da belirttiğim gibi ifadelerinde artık kelimeleri hep karşı tarafı küçük düşürmeye yönelik uç diyebileceğimiz perdeden seçiyorlardı. Bu durum ortamı her dakika geriyor ve gruplar birbirlerini suçlar ve küçümser davranışlar sergiliyorlardı. Gruplardan bazıları o kadar heyecanlanıyordu ki ayağa kalkıp rakibin yanına kadar gidiyor ve bağırarak “Al şu gözlüğü bir de böyle bak…” gibi karşı tarafı tahrik eden cümleler kuruyordu. 

​Artık müdahale etmenin zamanı geldi der gibi… Soruyu soran birim amiri mikrofonu aldı ve herkese yerlerine oturmalarını, sessiz olmalarını rica etti. 

“Bu çizgilerin boyları eşittir, arkadaşlar…” diyerek sözlerine başladı. Ardından bunun bir deney olduğunu ve sosyal psikolojide buna benzer deneylerin yapıldığını belirterek bu basit soruda bile toplumsal yapının nasıl birden anlamsız bir şekilde etkilendiğini söyledi. “Bu basit bir deneyde de görüldüğü gibi, bizim toplum olarak çok çabuk gaza geldiğimizi, ortadan ikiye bölünme ve karşı tarafı susturma, sindirme amaçlı tutum ve davranışları sergilediğimizi görmüş olduk. Esas konuya, ya da soruna odaklanmak yerine karşı tarafı susturma, ona üstünlük sağlama tavır ve tutum sergileme gayreti… İçinizden biri kalkıp tahtadaki çizgilerin uzunluğunu ölçmeyi niçin denemedi? Bu daha gerçekçi bir yöntemdi aslında vb. …” dedi.

​Ne dersiniz? Gerçekten bugün yaşadığımız olaylar, (siyasi parti liderlerinin rakipleri ile ilgili demeçleri, stadyumlarda yaşanan şiddet, okullardaki akran zorbalığı vb.) yukarıdaki deneyin ortaya koyduğu gerçeğe hak verdirir bir süreci mi yaşıyoruz? sorusunusormadan edemiyorum. Hemen bir şiddet sarmalının içine yuvarlanma eğilimi… 

Nerede aklıselim? Neden hep kavga ile meselelere yaklaşıyoruz? Yöneticilerimiz, önderlerimiz, toplumsalşiddet sarmalının insanımızı nerelere savuracağını hesap etmeleri gerekmez mi? Bu basiretten bu kadar mı yoksundurlar? 

Yazımızı Ahmet Cevdet Paşanın sözü ile bitirelim…

“İlmi olmayanın basireti,

Basireti olmayanın siyaseti,

Siyaseti olmayanın riyaseti (yönetme becerisi) olmaz.”

Herkes için basiretin bağlanmaması dileği ile… ​​​​​​​​​​​​​​​Dr.Kadir ÇETİN

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu