Alın Teri…
Modern çağın etkisine kapılıp helal ve haram çizgisinin sınırlarını kendimize göre belirlediğimiz şu günlerde Yusuf Has Hacip’in “Helalin adı kaldı, gören yok. Haram kapışıldı, hâlâ doyan yok.” sözüyle irkildim. Sahi hepimiz helal ve haramdan bahsediyoruz fakat hangi birimiz tam anlamıyla hayatımızın rehberi haline getiriyoruz? Bu soru tartışıladursun, biz helalin ve helal kazancın maddi ve manevi kazanımlarından dem vuralım.
İnsanoğlu doğası gereği yeme, içme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışıp çabalamak ve bunun sonucunda da kazanç elde etmek ister. Bu kazancı sağlarken önemli olan husus, helal yoldan kazanmak. Çalıp çırpmadan, kimsenin hakkını gasp etmeden elde edilen kazancın değeri paha biçilemez. Çünkü rotamızı rabbimizin yasakladığına, haram kıldığına değil de uygun gördüğüne yani helal olana çevirdiğinizde dünya ve ahiret hayatınızı taçlandırılmış olacaksınız.
Modern çağ karmaşasında bocalanırken de insanlarda doymak bilmeyen bir nefsin varlığı yok sayılamaz. Belki nefs ile baş edememek hep vardı ama son dönemlerde toplumda belirgin şekilde örneklerine tanık oluyoruz. Kolay ve hazır paraya konmak cezbedici halini fazlasıyla koruyor. İnsanlar doğru düzgün bir işte çalışıp, para kazanmak yerine bu kolay kazancın ve bir anda mal mülk sahibi olmanın yollarını araştırıyor. Sonrasında yolun sonu haram bataklığında noktalanıyor. Büyük bir ihtimalle günümüzde durum bu kadar vahim ise gelecekte helal lokmanın tadı sadece damağımızda kalacak.
Oysa her şeyin başı çalışarak, emek vererek, helal ve haram sınırlarını birbirine karıştırmamaktan geçmeli. Ardından göğsümüzü gere gere “alnımın teriyle kazandım” diyebilmek gibisi var mı? Az olsun öz olsun deriz ya gerçekten de öyle olsun. Aksi halde haram, özel hayatınızda pembe bir yalan misali başlar sonra alışveriş adabınıza, ticaret hayatınıza kadar bulaşır. Bu kazancın sonu delik çuvala benzer. Tıka basa doldursan bile ne fayda…
Helal kazanç, zor kazanılır ama kolay bir şekilde tuzla buz olmaz. Haram öyle mi? Bir anda çok kazanırsın, sefası uzun sürmez. Hadi diyelim sürdü. O da ahiretinizi yakar.
Düşünsenize haksız kazanç ve hırsızlık yapan ya da çalışırken işine hile katan birinin şanı şöhreti kimsenin umrunda olmaz. Bu tür kazancın değeri nötrdür. Buna rağmen bu gidişata dur diyemememizin sebebi; helal kazanılan 2 liranın, haram kazanılan 3 liradan daha bereketli olduğunu topluma aşılayamadığımızdan kaynaklanıyor.
Bazen de biz insanlar, işin kolayına kaçıyoruz. Resmen diyoruz ki “armut pişsin, ağzıma düşsün” malesef öyle bir dünya yok! Bunu şöyle bir hikaye ile daha iyi anlayacaksınız.
-Adam, ormanda dolaşırken, çalıların arasında bir tilki görmüş. Ama bu tilkinin dört ayağı da sakatmış. Adam, bu tilki böyle nasıl yaşıyor, merak etmiş. İzlemeye başlamış.
Birden çalıların arasından ağzında bir tavukla bir aslan çıkmış gelmiş.
Aslan tavuğun yarısını tilkiye vermiş, diğer yarısını kendi yemiş ve çekip gitmiş.
Adam bu mucize karşısında donmuş kalmış. “Allah’ım” demiş,
“Sen kullarını nasıl koruyup kolluyorsun. Ben de sana teslim oluyor ve kendimi sana bırakıyorum.”
Ve gitmiş bir ağacın altına oturmuş, beklemeye başlamış.
Bir gün geçmiş, iki gün geçmiş hiçbir şey olmamış. Adam açlıktan ölecek.
Ellerini açmış, göğe seslenmiş “Allah’ım beni görmüyor musun?”
Gökten bir ses gelmiş:
“Görüyorum da şaşırıyorum, neden sakat tilkiyi taklit ettin de, o yiğit aslanı taklit etmedin?”
Boşuna alın teriyle ıslanan toprak kurumaz dememişler. O zaman rabbim elden ayaktan düşürmesin de kula muhtaç etmesin! Çünkü kula muhtaç olunca; kaşıkla verdiğini, kepçeyle aldığı yetmezmiş gibi nimetten sayıyor! Önce sağlık, gerisi takdiri ilahi. Önemli olan çaba sarf ederek hedefe ulaşmak ve daima doğruya yönelip, rabbimizin helal kıldığı yolu pusulamız eylemektir…
Selma Karakaş Tutuş