AktüelAnalizDünyaEkonomiGündemKöşe YazılarıMalatyaManşet

MALATYA’YA SADECE ‘BİNA YAPMAK’ YETERLİ GELECEK Mİ? 

Soru şöyle de sorulabilirdi: “Malatya’da sadece bina yapmakla tüm sorunlar ortadan kalkıyor muydu?”

Bilahare, bina yapmak odaklı, birikme yapmış -diğer- sorunlara dokunmayı dahi düşünmeyen bir siyasi mekanizmanın şehrin genel tablosuna bakış açısı, müdahale yöntemi, brifingleri, durum değerlendirme gibi başlıklarda niyetini tabiki sorgulamalıyız. 

Tüm şehir insanlarının da ilk etapta odaklandığı şey; bir an önce evlerine kavuşma hayali dışında yöneticilerden fazla bir beklentisi olmadığı çıkıyor karşımıza. 

Arz talep meselesi yani…

Böylelikle, oluşagelen arz’a cevap üretmeye programlı yöneticiler gördükleri bu inşaat eksikliği zaafını aynı minvalde bina yaparak tamamlamayı planlıyor. 

Harici hiç bir şey –yapmayacaklarını, yapamayacaklarını- aslında dolaylı olarak ima etmekteler. 

Zira işte tam olarak da bu hissi konuşmalıyız bugün. 

Yöneticilerin, halkın psikolojisine uygunlukta öne sürdüğü projelerin dışında kalan daha derin ve senkronize sosyal hadiseleri görmemeye yönelik gerçek amacının nedenlerini… 

Köşeye sıkışmış vatandaşın ise bu dar boğazdan çıkma gayretine karşılık yöneticilerin eş zamanlı olarak bundan rant, siyasi itibar, iktidarlarını pekiştirme ve fırsata çevirme karşılığında neden bu kadar ısrarcı ve acımasız olduklarını…

Çünkü depremden beri süredir Malatya’da bu tartışma üzerinden bir tekelleşme oluştu. 

Tekelleşmiş aygıtlar, sorunun kendisi olan tamamen vatandaşın yaşam kalitesi ile ilişkili önemli bir argümanlar içeriyor. 

Kayısı sorunu, marketlerin hınzırca dayattıkları fiyatlar, ekonominin bozulması, şehrin haritadan silinmesi ve yeni modeli, hayat pahalılığı, depremde şehirden gidenlere ne oldu sorusu, gelen çadırlarda konteynır’larda kalanlar, kaybolan kültürsel değerlerimiz, Malatya son 20 yılda nerden nereye geldi, şehrin hafızası, bitmek bilmeyen kuzey çevre yolu vs vs başlıklarını kenara bırakıyorum şimdilik .  

Çünkü sizlerde-bizler de biliyoruz ki tüm bu hengâme içerisinde yukarıda sıraladığımız veriler zaten siyasi yöneticilerimizin ajandasında yer almıyor. 

Dönemin sonunda şöyle bir tablonun bizlere sunulması muhtemeldir: “Şu kadar bina yaptık, bu kadar inşaat, bu kadar araziyi parselledik, kamulaştırma yaptık, teslim ettik, vereceğiz” vb politik çıkışlarla bir beş yılın daha kaybolmamasına öncülük edeceğinden;  vatandaşın bu saatten sonra seçmiş olduğumuz yöneticiler hakkında sahih fikirlerini gözden geçirmeleri gerekiyor artık. Seçilenleri kutsal, onu eleştirirsen dinimize dil uzatmışsın gibi algılama, dokunulmaz görmek, hiç bir şekilde yanlışta yapsa – yalan da söylese bunu dile getirmek gibi hakkın olamaz fanatikliği bundan böyle hepimiz için tehlikeli bir süreci oluşuracağı açık. 

Halbuki bu zemin üzerinden daha çok düşünmeliyiz. 

Yöneticilerin toplumun handikaplarını teşhis ve tespit ederek, bu noktaya yoğunlaşırken diğer taraftan toplumsal boyutta travmatik olaylara ve sorunları pas geçmesi muhtemel senaryolar üzerinde de durmak gerek.

Yani, bir kere geldiğimiz bu dünya üzerinde belki biraz objektif düşünmeye hakkımız olmalı. ( değil mi?) Beşer yıllık sürelerle bertaraf edilen ömür sahifelerimizi, haklarımız, memleket hikayemizi her seferinde “bu kez iyi olacak” umuduna tabi bir açıklıkla devam ettirmeye acaba ne kadar gücümüz ile ömrümüz kaldı? 

Muhtemelen aynı tendon üzerinden devam edilmesi planlanan yeni dönemin eşiğinde tercih hakkımızı şartlar nasıl olursa olsun hesap sorabilir gücümüzü birleştirmeliyiz belkide. 

Değişen başkan, değişen kadro, hatta değişme ihtimali bulunan personelin motivasyonu, beklentilerini tamamlama, alışma ve performansı hepsi akıllara heba edilecek aylar hatta yıl süresini getiriyor. En başından öğrenme, analiz etme, detaylandırma ve müdahale etmenin takvimsel bir maliyeti olacağı aşikar. Halbuki Malatya’nın kaybedecek tek bir dakikası dahi olmamalı. 

Malatya’nın asıl kodlarını ve kültürünü korumada en sert adımlar atılması ise tüm bunlara dahil değil. 

Şimdiden öne sürülen borç miktarı, borç krizinin daha fazla içine girmekten korkup, Malatya yanlısı güçlü ve yeni politikaların borçtan çok konuşulmasını dilerdik geçen hafta. 

Deprem kırımı ile birlikte, yıllardan beri Malatya’mızın büyüme önünde takoz görevi gören diğer sorunları elbette hepsini bu dönem çözülmesinin imkansız olduğunu biliyoruz. 

Asıl ve en büyük sorun yöneticiler bir şeyleri halktan gizliyor, kamuoyundan en kritik soruların cevaplarını kaçırıyor, konuşmuyor hatta sorunun doğru cevabını  kendisi olduğunu söyleyerek daha da vahim bir tabloya dönüştürüyor süreci. 

Yani, halkın oyları ile seçilenler bir yerden sonra veyahut bir müddet sonra krallığa evrilen koltuğu kafasına göre, siyasi ikbali uğruna yada kişisel çıkarları adına kullanıyor, dizayn ediyor. 

Devamında ise ilkeler, siyasi duruş, adil yöneticilik, halk memnuniyeti gibi kavramlar bir bakıyoruz ayak altı edilmiş. 

Hesap sormak, bir konu yöneltmek, masumane bir istek o kadar imkansız hale geliyorki, zamanın ve gücün değiştirdiği varoş bir kentin yöneticileri dahi bu olumsuz kısır döngüye kapılıp gittiklerini gözlemliyoruz.  

Bu demektirki toplumun dilini, hafızasını, yeteneğini, taleplerini, tutumunu kullanarak oluşturulan konsensusla tahrif edilirken: kendi çıkarları doğrultusunda uygun göreceği şıkları tamamlamaya yönelik atılacak adımların kararında gizlenmiş “anti demokratik yapının” temel gramerini gösteriyor.  

Yani bir yerden sonra seçenler seçilen üzerinde denetleme hakkını kaybediyor. Ülkemiz siyasetinin işleyiş şekline göre gelişen başına buyruk-vahim yöneticilik yıllardır halkın sırtına tarif edilemez yükler bindirdi. Bir yerden sonra halkın bir çok özlük hakkını suistimal ettiği anlaşıldı. Yerini dolduranların aynı şablon üzerinde ilerlemekten çekinmedikleri gibi. Ondan, önümüzdeki beş yıl’ın en salt cevabı aslında bu yazının ana fikrini belirlemekte… 

31 Mart öncesi seçmene sonulan ne ise yön haritası aynı yol güzergahında devam etmeli.

Seçime yakın genelde her şey güllük gülistanlık; “yapacağız-edeceğiz-başaracağız-kurtaracağız” diye servis edilen sloganlar seçimden sonra “borç-bakıyoruz-bu kadar da olmaz-yok ben söylemedim” şeklinde açıklamalarla yer değiştirmesi Malatya halkının daha doğrusu seçmenin önüne ciddi bir güven sorununu getiriyor. 

Son iki haftadır Malatya halkının kafasını karıştıran algı numarası bu.

Daha samimi, dürüst, kendinden emin, verdiği sözün arkasında duran yöneticileri seçim öncesi mesajlarının arka fonundan devam etmesini, aksi insanların haklı olarak gösterecek tepkililerle ve bu tepkilere ayrılan rötuş süreleri ile bir beş yılın daha kim vurduğa gitmesine gönlümüz el vermiyor- istemiyoruz. Halk bir şey demiyor ama izliyor, kendilerine verilen sözlerin en azından maksimum seviyede yapılmasını talep ediyor. 

Yoksa çatışarak, kavga ederek, üzerine giderek ters düştüğü yöneticileri dize getirme provası sonrasında kaybeden Malatya’dan başka olmayacağı kuşkusuz.  Asıl can alıcı cümle; işte yöneticiler kim ise buna asla mahal vermemelidir. Onun için dürüst olmak zorundalar. Unutmamaları gereken şey; Malatya’da 300 kişi değil 1,5 milyon insanın yaşadığı. Farklı düşünen, farklı partilere oy vermiş, farklı mezheplerden ve farklı coğrafyalardan ve farklı inananlar. Asl olan ise herkesi kucaklamak ve eşit, adaletli bir yönetim sergilemek olmalıdır. Balık baştan kokarsa sonu feci hale gelmemeli. Buna hem zamanımız hem sabrımız kalmadı.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu