GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetSiyasetVitrin

TEK FORMÜL İTHAL MİLLETVEKİLİ Mİ? 

Seçim sathına girdiğimizden beri sık işitilen ifadelerden biride, kabine bakanlarının deprem geçirmiş illere 1’ci sıradan Milletvekili listelerine girecekleridir. 

Deprem felaketine maruz kalmış 11 il içinde yer alan Malatya’ya ilk başlarda Çevre Şehircilik ve İklim Bakanı Murat Kurum ismi zikredildiyse de daha sonraları Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in olacağına dair daha spesifik bilgiler dolaştı kamuoyu arasında. Son olarak iki bakandan birinin kesin olacağı iddia edildi.

Konu üzerine yorum yapan hemen herkes ve haber veren mecralar, bakanların gittikleri illerde garanti edilmiş milletvekilliği metaforu ile karşılaştık. Üstelik bakanlık vasıflarıda devam eder şekilde. Yani yarı milletvekili, yarı bakan, yarı belediye başkanı hatta kayyum gibi Ak Parti’nin atayacağı ve sürümü ilk kez denenen bu yeni seçim stratejisinin akıllarda soru işareti bırakan yönü ise o illerin veya bölgenin halkına sorulup sorulmadığı. Halkı bırakın teşkilatlara soruldu mu o da muamma. Tabiki kimsenin böyle bir çalışmasına tanık olmadık. O illerde yaşayan halkın gerçek manada ‘ithal milletvekili’ konusunda ne düşündüğüne başvurulması gerekmez mi ?

Siyaset elbette son derece olağan bir durum, seçim mahaline girdiğimiz şu günlerde bir çok şey hızlı gelişiyor. Diğer yandan rutin gerekçelerle süreç devam eder ve genelde parti merkezlerinin kararları uygulanır yol alınırken. Olgu, duygu ise geri plana itilir hatta hiç görülmez bile. Ne varki bir il’de yaşayan insanlar –kendinden olanlarla– yönetilmeyi arzu etmesi kadar doğal ne olabilir; aynı zamanda, memleketini bilen, taşını, dağını, suyunu, ilçelerini, yollarını, yağmurunu, kışını avucu içi gibi ezberlemiş, kendi bağrından çıkardığı, aynı hisleri yaşayan insanlarla ortak kaderini paylaşmak ister. Politik olarak bilmem ama ‘insani’ olan da budur. 

Fakat genel merkezden adeta o illerin başına kayyum atar gibi birinci sıradan garantili Milletvekili göndermek o illerde yaşayan insanların tasvip edeceği bir şey olacağını düşünmüyorum. Hatta saygısızlıkı dahi sayılır. 

Kaldıki, bakanlar yeni dönemde yine bakan olacaklarını kim garanti edebilir. 15 Mayıs’tan sonra Cumhur ittifakı seçimi kazansa kabine değişikliğine gideceği muhtemeldir. Millet ittifakı kazansa zaten komple yönetim sistemi alaşağı edilecek. O halde 2,5 ay bakanlık ömrü kalmış mevcut bakanları 11 il’in başına süresiz bakan şeklinde atayarak ödüllendirmek ve diğer vekillerin başkanı gibi bir ünvanla oraya ilave edilmesi siyasi formasyonunda ciddi bir temel eksiklik, siyasi boşluk göze çarpıyor. 

İthal milletvekili sözcüğünün doğurduğu soğukluk, mesafe hatta şehrimizi bilmeyen ve öncesinden bakanlık yaptığından oluşagelen diyalog kesintilerine mahal gösteren tedirginliğinin nedenlerini anlatmak kolaylığına ekstra bir çok başlık daha ekleyebiliriz. Sonuçta bir hiyerarşik ‘alt-ast’ meselesi otomatikman kendiliğinden ortaya çıkacağını sanırım şimdiden hesaplanması lazım. Diğer milletvekillerinin de insicamına ters düşecek bu a’politik durum ayrıca topluma faydalı olmak açısından sağlıklı olacağını kimse iddia edemez. 

Peki, bu şehrin okumuş, temsiliyetçi özellikleri gelişmiş, yetenekli, toplumsallığı bilen, koşullara müsait, kalifiye gençlerine haksızlık sayılmaz mı? 6-1 demek anlamında 1 koltuğun bir bakana tepeden hediye edilmesi şu şartlar altında kabul etmek mümkün olacak bir şey değil. Bir Malatya’lı olarak şehrimize dışarıdan ithal milletvekili transferini uygun görme gafletine düşemeyiz. Kötüde olsa, yanlışta olsa, eksiklikleri de bulunsa milletvekilimiz kendi şehrimizin bir çocuğu olmalı. Bizim içimizden olan, bildiğimiz, tanıdığımız, ortak acılar-sevinçler, aynı kaderi paylaştığımız, seçim bittikten sonra bile sokakta karşılaşacağımız, sohbet edeceğimiz biri olmalı.

Bu gün dahi şikayet ettiğimiz, sitemlerde bulunduğumuz milletvekili kadrosunun bütünüyle hataları, günahları, yaptıkları yada yapmadıklarına karşı sesimizi yükseltmenin elbet bir nedeni var. Şehrimizin huzur potansiyelini etkileyecek bütün konuları tartışıyor, eleştiriyor, fikirlerimiz söylüyor veya yeri geldiğinde kavga edebiliyoruz. Git sayın bakana ulaşmayı dene, bir kere en başında halkımız 1-0 yenik başlayacak. Malatya’yı bilmeyen biri nasıl buranın vatandaşları ile hemhal olabilirki. Teorik olarak mümkün değil. Kendini vekil değil sürekli bakan olarak tepeden bir nevi torpilli gelmiş birinin şehre ve insanlara, mevzuata, vazifelerine olan sair yaklaşım ne ölçüde randıman verecek, az buçuk kestirebiliyoruz. 

Deprem felaketi ve kamu yönetiminin de yurttaşla birlikte enkaz altında kalışına, hükümetin tabiki insanların sorunlarına uzanması sürecinde ortak bir istişare icad etmesi kaçınılmaz. Lakin, daha açıklayıcı olan deprem bölgelerinde oy kayıbını önlemek adı altında geliştirilen strateji mevcut iller açısından siyasi bir trajediyle eş değer olacağını zannediyorum görmemek için kahin olmaya gerek yok. Oy kaybını önlemek babında düşünülen bu gelişme oy erimesini hızla tetikleyecek! Seçim bittiğinde oluşagelen düşük oy farkı İşte bu vb adımların sonucu olacağı kuşkusuz.

Yerelde kendi milletvekili listesini oluşturacak bilgi ve tecrübeye sahip şehrin dominantının, siyaset dışında siyaseti ekseriye bir vicdan merkezi gören, takip eden, ilgilenen, meyleden kitleyi böylece ‘by-pass’ geçmek, sanki daha büyük bir ikrammış niteliğinde açıklayıcı ve ikna edici sözcüklere sığdırmaya ihtiyacımız yok bizim. Zira belli başlı stratejiler eyvallah ama gereğinden fazla zorlayarak ithal vekil ithalatına girişmek davranışını üstelik meşrulaştırıp olağanlaştırma ihtimalini yarın belki tüm vekilleri kapsayacak bir boyuta evrileceğini neden kimse görmez. 

İl başkanı da ithal olsun o vakit. İlçe başkanları da olabilir. Demekki şehrimizde bu görevleri yapacak kimseler kalmamış. İl başkanı İhsan Koca Başkan yerine ülkenin farklı bir bölgesinden bir Başkanın çağrılması rutinine ne çare…

Hiç kulağa hoş gelmiyor olduğunu sizlerde taktir edersiniz.

Ancak kendi yağımızda kavrulmak istiyoruz, biz birimizin halinden anlarız, bizler birbirimizin dilinden-duygularından-hislerinden dem vurur, iç seslerimizden nem kaparız. Olacaksa eğer muhayyel bir durum, sorumsuzluk ve umarsızlık ne varsa-ne olacaksa o da bizden, içimizden olsun. Hak ediyorsa gider elini öper, yanlışı var ise gider yakasına yapışır kavgasını ederiz.

Belki de yalnızca işini düzgün yapmak yetmiyor, çok başarılı olmak, her topluluğun-toplumun-şehrin bir dengesi, matematiği vardır. Ruhu vardır şehirlerin. Mesleğinin hakkını vermek, asgari toplumsal duyarlılıkla hareket etmek çoğu zaman çözüm getirmeyebilir. Çok cesaretli olmanıza da lüzum yoktur. Gerçek olan şehirlerin etiğine uygun bir siyasi model sunmak. Diyelimki Mahmut Özer ilk sıradan tescillendi (ki olacakta) vadesi dolduğu halde bir beş yıl daha bakan olarak üstelik milletvekili dokunulmazlık zırhı altında şehrimizde kılıcını sallaması hangi açıdan bakarsan bak topluma bir fayda sağlamaz. Siyasetçinin topluma sorumluluğunu içselleştirmesi ve ne de olsa doğduğu yerlerle arasında bir vefa borcunun olacağının toplumsal düzenin selameti için düşünülmelidir. 

Biz yıkılmış, yok olmuş, baştan yeniden tasarlanması gereken şehrimize ithal bir milletvekili istemediğimizi söyleyelimde; gerisi, oy zamanı sandığa gidecek vatandaşlarımızın insiyatifine terk edelim. Bir şehrin ruhunu, atmosferini, hüznünü, büyük fotoğrafına ortak olmamış birilerin siyasi aidiyetinin harcından olsa gerek bir memur gibi atanmasını kararlaştırmak ve o şehrin insanlarına sormadan etmeden dayatmak gelecek açısından kaygı verici bir durum. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu