DünyaGenelGündemKöşe YazılarıMalatyaSiyaset

MALATYA’NIN KİMSENİN BİLMEDİĞİ HİKAYESİ 

Yıllardan beri yazıp çiziyoruz. Yaşadığımız şehirle ilgili elbette hassasiyetlerimiz var. Çoğu zaman aldığımız mesajlar, gelen telefonlar, sokakta-kahvede-alışverişte-bir yerde karşılaştığımız insanların sorunları ve önerileri doğrultusunda kaleme aldığımız sayısız yazının “ana içeriği” genelde “toplum hakları” üzerinedir. 

Ve yaşadığım sürece her zaman da böyle olacak…

Çünkü toplumun ötelenmesi, kenara itilmesi, hatta kategorize edilmesi kabul edilemez adisyonu gösterdiki, aslında; var olan siyasilerce her dönem toplumun hakları bertaraf edilmiş. Kimi beceriksizliğinden yapamamış, kimisi rant devranı kurbanı oldu, kimisi ise bilinçli görevini yerine getirmedi. Haliyle gelinen nokta ortada. Tonla borç, hurda sokaklar, kodları netleşmeyen yeni bir siyasi teba ve umutsuz yarınlarımız. 

Hele de benim gibi şehrin en kırsal, uç noktasında, “mahrumiyet bölgesi” denilen yerde yaşayan biri bunu daha keskin hatları ile farkedebilir. 

Bu pencereden baktığımız zaman yazılarımın  ana kaynağı az da olsa yetki verdiğimiz isimlerin başına buyruk, halkı tanımayan bedbahtlığı, cebini doldurma garabeti eylemlerinde bulunanların yada bulunmaya cüret edenleri belkide uyarmak, bir tık ötesi önünü toplum hassasiyetiyle tıkamak olduğunu fark etmişsinizdir. 

Biraz ilginç ve de teferruatlarla dolu denilecek bu yazımızda konumuz yine Malatya, Malatya’da yaşayanlar / yaşananlar olacak.

O yüzden bu yazıyı fazlasıyla dikkatli, bazı satır altlarını çizerek okumanızı tavsiye ediyorum. 

En başta bu şehirde siyaset denilen mecra bitmiş. Onu bir kere şuraya not düşelim. Şöyle siyasi aktörlere bakıyoruz adamlar uçmuş gitmiş, halbuki hepsi seçtiğimiz yetkililer. Bizim oylarımızla, bizden dolayı bulundukları mevki ve makamdalar. Nasıl bir retorik ise seçtiğimiz siyasiler böyle olduğunu bir türlü kabul etmiyor. Psikolojik mi bilmiyorum sınıf üstü seçkinler modunda. Halkla hiç bir alakaları yok. Sanki gökten gelen bir kararla seçilmişte bu yüzden halka karşı temkinli davranmakta fayda var diyenler…Hayret! 

Ne acıdırki bu seçtiklerimizin üzerinden  bizim yaşam kalitemiz belirlenecek. 

Çapları yetmiyorsa nanayı yedik. Yalnış yaparlarsa yine o yanlışın cezasını hepimiz çekeceğiz, yok güçleri yetmiyorsa yine çaresizlik kaderimiz olacak demektir. Üç beş can alıcı cümle ile, ara sıra boy göstermek harici bu şehre katkılarını sorarsam kim nasıl bir cevap verebilir? Merkez yönetim ne verirse, ne dikte ederse, nasıl bir imkan ayırırsa, artık ne kadar ödenek çıkarırsa yetinmeye alıştırılmış hafızası silik bir toplum olduk ne yazık. 

Siyasiler genelde şöyle bir taktikle kendilerini halka kabul ettirmeye çalışıyor. Kendilerine ait bir düşünce ve iddiaları bulunmamakta. Merkez yönetim, yani Ankara’nın tüm illere uygun gördüklerinden arta kalırsa o vakit az-çok fark etmez, bu oran üzerinde kendilerine “biz yaptık-ettik” manasında pay çıkartırlar. Ne zaman bunu fark ettik, Maraş-Hatay-Antep’e yapılan deprem konut sayısı ile Malatya’ya yapılan konut sayı farkında. Gerçeği nedir biliyor musunuz? Merkez hükümet nezdinde hiç bir gücü, yetkisi, söz hakkı bulunmayan siyasilerimizin içinde bulundukları çaresizlik halinin faturasını halk ağır ödüyor…

Ödeyecekte…

Depremde bu salt bilinirliği daha net şekilde gördüğümüzü belirtmekle yazımıza devam edelim. 

Diğer yandan Malatya geçmişinde bir “fikir” birliği vardı.  Bir hikayesi vardı. “Doğunun Paris’i” gibi bir kavramı temsil ediyordu. Ne de olsa bölgesel anlamda önemli bir vilayet olması hasebiyle içerisinde barındırdığı nüfusun atalardan miras kalan kültürsel gen entegrasyonu normlarıyla, belli değerlerle harmanlanarak kemikleşmiş yaşantısının toplumsal damarları çok belirgindi. Bu durum tüm sosyolojiyi etkisi altına alıyordu. 

Sonra çevre illerden aldığı “göç” ve “nüfus hareketleri” sonrasında gelenler Malatya dengelerini değiştirdi. 

O öz, bağlılık, birbirini bilen aileler, belli başlı yapılar, hatır gönül düsturunu sahiplenenler ya dağıldı yada geriye çekilip seyretmeye koyuldu. Bugün Malatya’nın belli başlı yerli ailelerinden kim kaldı sorusu tam burada sorulmalıdır. 

Buna rağmen senkronize değişim siyaset erklerini de çevreledi. Malatya demografisini, heyecanını, özgül ağırlığını, ruhunu , gelenek, aidiyetlerini bilmeyenler yöneticilik vasıflarını ele geçirmeleri ile gelişen çarpık tablo hortlayarak bir an da vahim boyutlara ulaştı. Doğal bir yozlaşma süreci gelişti kendiliğinden. O yüzden şehri yönetenler bu konuda  yada bizler kadar hassas olmadıkları tartışılır. 

Önce gruplaşmalar, tarafçılık başladı. Veya hemşericilik. Özelikle çevre iller kökenli nüfus açık şekilde Malatya’da siyaset üzerinde etkisini belli ettirmeye başladı. Öyle bir çığırından çıktıki işler orijin Malatyalılar kimi yerde konuşmaya dahi korkar hale geldiler. Sosyal medyada, sokakta, il-ilçe teşkilatlarında çoğunluk ellerinde olduğu avantajı kullanmaktan çekinmedikleri tarihi malûmatını buraya ekleyelim.  

Çevre illerden zamanında Malatya’ya yerleşmiş nüfus bir de kendine din cemaat kılıfı üzerinden daha sağlam bir zırh buluverdi. Cemaat tekelleşmesi hem toplum nezdinde daha itibar görüyor hem de asıl amaçlarını örtülü yapma imtiyazı tanıyordu. İşin içine cemaat tamdansı girince dini dirsek temaslı birliktelik dışarıya karşı manevi anlamda kendini kabul ettirmiş, süregelen yıllarda güç kazanma, siyaset ve şehir entiljansı üzerinde etkili olma, tahakküm sağlama hakkı gittikçe artmaktaydı. Dolayısıyla en kritik olayların merkezine yerleşmeleri kadar doğal ne olabilirdi. Ardından başlayan ticari, iktisadi, ekonomik alanlara bu manevi konseptli gücü birleştirmeye. Ve tabiki bunun en kestirme yolu ihale yönetmeliklerinden geçiyordu. Ahmet Çakır ve H. Uğur Polat dönemlerinde gücün zirve yaptığı yıllar olarak okuruz. Selahattin Gürkan’la siyaseteki vasıfları tamamen tesviye edilmeye çalışıldı.  O yüzden Gürkan dönemi Malatya’da krizlerle dolu geçmiştir. 

Daha sonraları İş öyle bir hale geldiki bugün Malatya’da ana arterlerin hepsi aynı grubun eline geçti. Hata –basının- bir söz söyleme cesaretinin kalmadığını gördük. Medyayım diyen, gazeteciyim, köşe yazarıyım veya herhangi bir otokrasi gücüm diyen hiç kimse bu cemaat tekelleşmesi hakkında konuşmaz, konuşamaz. 

Çünkü gücün şakası yok. Çünkü ellerinde ciddi maddi imkanlar var. Bürokraside hatrı sayılı adamları teşekkül ediyor. Eski adalet bakanı Abdülhamit Gül bir ara en yetkilisiydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın radarına takıldı ve görevden alındı. Nerde, nasıl, hangi amaçla, nasıl bir silah ve taktikle vuracaklarını kestiremedikelerinden risk almaya değmez denilerek kenarda susmak, seyretmek en normal hale geldi şehrimizde. Susmak zorundalar. Belediyeler üç beş reklam verirlerse ne ala, vermezlerse yapılacak bir şey yok. 

Duyguları korkuyla bastırılmış bir toplumun söz hakkı olamaz. Bir konuyu eleştiremez. Velhasıl bildiği doğruyu dahi söyleyemez. 

Bugün tam da bu anlatmış olduklarımın ortasında yer alıyor ve bire bir yaşamaktayız. 

Yani en yakın ve bire bir muhatap olmamız gereken şehr’ul-emir’imize bağlamak istiyorum mevzuyu; konunun nasıl bir facia boyutuna ilerlemiş olduğu haline sizlerde şaşıracaksınız. 

Tabiki iyi niyet çerçevesinde bakıldığı zaman ufak tefek dil sürtmeleri deyip es geçmeniz normal, lakin Iceberg’in görünmeyen yüzü var birde. 

Sami başkan hakkında yazdıklarıma vakıf olduğunuzu biliyorum. Yukarıda söylemiş olduklarımla birleşik hale getirdiğimizde ortaya iyi dizayn edilmiş bir siyasi operasyon çıktığını sizler de kabul edeceksiniz. Çoğu arkadaş konuyu bilmediğinden neden böyle hunharca eleştiri yaptığıma dair bir  anlam veremiyor, kimi zaman anlamlandırmak istediğinin farkındayım. Biliyorum, kafalar karışık. Yazı yazma stilim, muhteviyatları ve düşüncelerimi bilenler anlamakta zorlanıyorlar. Benim Sami başkanla ne alıp verdiğimi sorgular hale geldiklerinin farkındayım. Sami başkanın göreve başladığından itibaren 12 yazı yazdım hakkında. Açın yazılarımı hepsinde –gizli bir örgütlenmenin Malatyaya ve siyasetine musallat olduğundan– söz ederim genelde.

Başkan Sami Er’i birebir tanımıyorum. Tanıyan çok samimi arkadaşlarım dostlarım var. Hakkımda dedikleri tek şey “çok temiz birisi.” Olabilir… Siyasette temiz bir kişilik olmak yeterli değil. Stratejik olmak gerekir. Liderlik ve adalet aksınıda taşımalısın. Asıl anlatmaya çalıştığım şeye getirmek istiyorum yazının ana gövdesini: Sami Er’in göreve başlama, borç miktarını açıklama, sonra inkar etmesi derken eski başkan Selahattin Gürkan’ın kameralar önüne çıkıp 39 dakikalık basın açıklaması ile Er’i yalanlaması her şey geçen 1 hafta içinde gerçekleşti değil mi? Hızlı ve derin bir bumerang gibi başladı start. Sami Er’in bilmediği şey şurası, Malatya siyasetini yıllardan beri ele geçiren tekelleşmiş bir grup yada cemaatin eline düşmüş olmasıdır. Onun için kontrolü ilk günden itibaren kaybetti. Açık ve net cümlelerle söylüyorum bunu. Sami Er’i meşale yönlendiriyor yada yönetiyor. Ve Malatya Büyükşehir makamını önceki 5 yıl boyunca isteyip alamadıklarına dayanarak Selahattin Gürkan’la hesaplaşmak için kullandı, kullanmaya devam ediyor. 

İster beğenirsiniz ister beğenmezsiniz Selahattin Gürkan denilen kişi tekelleşmiş bu grupla kavga ettiği için bugün hedef tahtasında. Mehmet Çınar, Osman Güder’in hiç borcu yok muydu dersiniz? Bakın iki belediye de süt liman, çıt dahi yok. Neden söz edilmiyor mesela diye bir cümle daha eklesem paragrafın sonuna, fena olmaz. 

Bilmedikleriniz bildiklerinizden oldukça fazla da ondan. 

Ya Sami Er tüm bunların farkında değil yada Malatya’ya örtülü müdahale eden bu grubun örtülü bir üyesi. Bence ikisi de değil. İşte her ikisi olmaması süreci daha da tehlikeli hale getiriyor. Nedeni de Er şu an acemi, Malatya hakkında hiçbir bilgisi yok. Damdan düşer gibi ortasına düştü kavganın. Mecburen bir taraf oldu. Ama hangi tarafta onu da bimiyor. Haliyle gelir gelmez polemiklerin birinci elden aktörü olmasının nereye uzandığını şimdiye kadar anlamış olduğunu zannetmiyorum. Sadece bir an önce toparlamaya çabalıyor. Fakat ok yaydan çıktı bir kere, toparlarsa bile yeni paradokslar sahaya sürülecek bu kez. Amaç hep suyu bulanık tutmak. Balık kaybolsun. Çünkü yıllardan kalma öç alınmalıydı. Er üzerinden alınmaya çalışan öç vakti, beraberinde ifadeler çatışmasını getirdi. Sonuç olarak upuzun bir –basın açıklaması- yapmaya kadar uzadı iş. 

Sami Er; o yüzden kimsenin umrunda değil. Şu an Selahattin Gürkan’ı parçalamak için üzerinden ateş edilmeye en müsait bir argüman. Yada mevzi. Yarın Selahattin Gürkan sayfası kapandığında, akabinde ihaleler, şurası burası benim istekleri devreye girecek. Depremden dolayı Malatya’ya gelecek ciddi oranda bir para var. Sizce bunu Malatya halkına yedirirler mi? Ya oynaya oynaya oynaya kabul edecek Sami Er, (ki yok deme şansı yok) yada Selahattin Gürkan gibi her gün bir parçasını koparacaklar. Bunların hepsini Er görecek filmin devamında. 

Beraberinde oluşagelen yeni ekibe bakıyoruz; Ahmet Çakır, H. Uğur Polat dönemi elemanları tekrar hepsi belediye envanterine alınıyor. Kesinlikle tesadüf olamaz. Er’in İstanbul’da transfer ettiği bir kaç daire başkanını saymazsak. 

Sami Er gerçekten meşale ile uzaktan yakında ilişkisi yoksa işi oldukça zor. Ki aynı grup tarafından şehrin başına taşınmış ise iki kere işi zor. Halk ve iktidara rağmen onları da memnun etmek zorunda. İş yaptırırlar mı, şüphelerim var. Gelen ödeneği paylaşır, muhakkak paylaşmak zorunda. “Ne istediniz de vermedik” bölümüne geldiğimizde ise atı alan Üsküdar’ı geçmiş olacak artık. 

Ha Üsküdar demişken aklıma geldi birden, şu Üsküdar’ı CHP alınca dışarıda kalan ve kendine yer bulmak için Malatya’ya (kapağı atan) ithal edilen Afyon’lu daire başkanı, adı neydi? Salih Uzun başkan. Büyükşehir kalemi üzerinden beni ayağına çağırıyor. Büyük patron ya! Burayı istanbul zannetti herhalde. Emrindeki temizlik personeli ile karıştırmış olmalı. Tabiki bende koşa koşa gideceğim. Yada sorgusuz sualsiz ekmeğinden ettiği, ahını aldığı onlarca işçilerle bir gördü herhalde. Özel kalem diyorki “Salih bey ile sizin randevunuzu ne zaman yapayım…Pütürge’de misafir etmek isterim!” Teklifime olumlu yada olumsuz bir cevap vermeyince art niyetli olduğunu düşündüm. Hayda bir de başımıza Salih daire başkanı çıktı. Şimdi bu ikide bir milleti ayağına çağırır durur. Ee nede olsa büyük şef amir, benim gibi köyde yaşayan birini makamına davet buyuracak tabiki. 

Neyse; 

Uzun yıllardan beri kriminal şekilde din ritüellerini kullanarak, çevre iller mikro milliyetçiliği bileşkeli Malatya halkının hakkını suistimal edenler yine sahnede. Bir dönem FETÖ benzer taktiklerle ilerliyordu. Şimdi müdavimleri. Bu kez son derece nazik, kibar, ses tonu alerji oluşturmayan birini ablukaya almışlar. Selahattin Gürkan’a çok fazla hükmedemediler. Ondan bu Gürkan hazımsızlığı. İnanın Sami başkanın hiç direnebileceğini sanmıyorum. Özetle geçmiş olsun Malatya.  Biliyorum bekliyorsunuzki evleriniz yapılsın vs. Çeşmeyi en başından ele geçirenler aptal insanlar değil. Siz neden borç mevzusunu öne sürdüler dersiniz. Çünkü rant büyük ve paylaşılırken fazla göze batmamak gerekirdi. Borç varsa, gelir hepsi borca gitmeli senaryosu son derece yerinde, makul ve isabetli bir karar. 

Kıymetli okuyucular; aynı grup il İl Eğitim müdürü Battal Kanbay zamanında yine devrede idi. Aynı şekilde o zaman tekrar yazılar yazdık. Sonuçta ABD’den müdaheleli 8 bin takipçili Twitter hesabımı kapatmayı başarmış lagal görünümlü illegal çalışan gruptan söz ediyoruz. Bu kez yine hesabımın tekrar aynı yöntemle kapatılması muhtemeldir. Çünkü kimse bugüne kadar bunlarla ifşaata girişmedi. Hayat kısa, ömür az, çekilmez fazla naz. Üç beş gün ömür için eğilip bükülmeye hiç gerek yok. Ayrıca ateşten korksaydık kibriti cebimizde taşımazdık. Sadece gerçekleri yazmaya, Malatya için dik durmaya devam edeceğim. Allah’ın izniyle.

Vesselam….

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu