GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaSiyaset

Kim Olacak ? 

Bugünlerde en çok karşılaştığımız ve bir müddet daha sürekli her an her her yerde karşımıza çıkacak müzmin bir soru, kim olacak?

Belediye başkanı kim olacak, ilçe başkanı, meclis üyesi, muhtar… Hangi partiden, kim nereye-nasıl sorularının tek muhatabı son günlerde hep bu soru! 

Hakkaten kim olacak, ne olacak? 

Aslında kimse hiç bir şey olmayacak. Olsa bile bir işe yaramadıktan sonra. Malatya bürokrasisinin nasıl ayak altı olduğu kanıtını bir milletvekilimiz “başarı” olarak kendi sosyal medya sayfasında paylaşınca gördük. Üç beş saniyelerle, ayaküstü o da jest mimikleriyle bir iki kelimeyi Erdoğan’a anlatmaya çalışma gayretinin yüz ifadelerine yansıdığı naçizane bir süreçte. Bir de Kahramanmaraş heyetinin tam tekmili ve özenli heyetinin görseli var. Görseller alt-üst yapılarak kıyaslama yapılmış. Kahramanmaraş heyeti ile Malatya heyeti arasındaki farkı en bariz şekilde özetleyen tek bir kareyi biraz açmaya analiz etmeye çalışırsak bu yazı bitmez. Az aklı çalışanlar ne demek istediğimizi anladı. Lafın tamamı zaten deliye söylenir. 

İşte günün sonumda “kim olacak?” sorusunu teslim ettiğimiz yol yurdam bilmez yöneticiler sayesinde entelektüel bir birikimin yok, liderlik ruhunu taşımıyor, tepeden siparişle inmişsen sonu böyle hazin ve hezimetle taçlanır. Bir şey olsan bile gücün olmadıktan sonra pek işe yaramıyor. Merdiven altı kalıyorsun.  

Hem de bir yerel seçim arafesinde paylaşılan bu kare Malatya halkının var olan son umutlarını bir daha yerinden söküp götürdüğü aşikar.

Şunu fark ettik. Kısır bir döngü var ortada ve bu döngü etrafında birikmiş aynı isimlerin birbirine bayrak emaneti harici öteye gidilemiyor. Alın size nur topu gibi 40 yıllık Malatya siyaset bilançosu. Aynı isimler birbirini ziyaret ediyor, birbirinin düğünlerine cenazelerine katılıyor, birbirine ikramlar-hediyeler, birbirini onure ediyor, bir koltukta bulunan diğer dönem başka bir yere terfi edilerek silsile bir feodal düzen devam edip gidiyor. . 

Yani aslında şablon tek, aynı. “Her şey önceden masa başında dizayn edilmiş…” şeklinde çok iddialı bir cümle kullanmış olsak ne diyeceksiniz, nasıl bir tepki göstereceğinizi merak etmiyor değilim.  Yani şunu söylemeye çalışmaktayım; şu belediye başkanlıkları-meclis üyelikleri için sıra bekleyen iyi niyetli kardeşlerime acıyorum. (Acımak Allah mahsus olsada) Paranıza yazık! Kurduğunuz hayallere yazık. Oturun oturduğunuz yerde. Ağzınızla kuş tutsanızda yapmazlar. Hadi siyasi tekeli aştınız paralel yapılanma kendi adamları dururken size hiç sıra verir mi? Azcık akıllı olun.

Velhasıl bu dönem gelecek olanlar hepsi üç aşağı beş yukarı belli. Gidecek olanlarda belli. Şah, vezir, at ve kale… Tabiki satrancın olmazsa olmazı olan piyonlar hepsi özenle yerlerine yerleştirilmiş veyahut yerleştirilmeyi bekliyor. Şah mat edilemeyecek bu kez ama pek bir argüman da üretebileceğini söylemek zor…

(Şah’ın kim olduğunu anlayan anladı. )

Bazen telafuz sınırlarımızı aşıyor olabiliriz lakin haddimizi aşmayız. Had bilmek insani bir sanattır, yetişmekle alakalı bir durum. Saygı sevgi oranının ölçütüdür. Klişe olacak ama bari depremden bir ibret almalıyız söylemi boyunca bir şeyleri irdelememiz gerektiğine inananlardanım. Yıkılan binlerce bina hayatını kaybeden binlerce insanın, şehirlerimizin yok oluşu hikayesi üzerinden bir şeyleri inşa etmiyorsak ve bu süreç bir yerlerimizi yakmıyor/tutuşturmuyorsa inanın çoktan yok olmuşuzdur. Duygusuz, mekanik, sıradan bir makinden farksız olmaz mıyız? Padişah olsan da göğüs boşluğu altınsa sızlayacak bir kalp taşımıyorsan yazık aldığın nefese. 

O nedenle yönetmek ile yönetime talip olanların bu kez sorumluluğu çok başka. Hâlâ meseleye rant gözüyle bakanlar olabiliyor. Değil elini taşın altına sürmek, tüm gövdesini ipotek ederek, vicdan muhakemesinde çok ince ayarı yapmayı insani sorumlulukla yapacak yöneticilere ihtiyacımız var artık. Çünkü binlerce insanların ahı, yaşayanların hayatı vereceğin bir kararla, oynatacağın bir kalem ucuyla çok farklı bir evreye kayabiliyorsa varın gerisini siz düşünün. 

İşte şu meşhur bağlantılarınız, benim adamım-senin asamın meselesi derken, kapalı kapılar arkasında yazılan senaryolar, havada uçuşan para meblağları, üzeri çizilen isimler, şapkadan okus-pıkua denilerek çıkan şanslılar, para babaları, cemaat-tarikat lordları,… Ne varsa iyi düşünelim bu kez. 

Velhasıl işin asıl rengini değiştirecek olan tabiki banka cüzdanındaki rakamları unutmayalım, orada yazan rakamın büyüklüğüne göre ne kadar ekmek o kadar köfte senkronize çapsızlık sonrasında, bilimum liyakatsızlar ordusunun yönetimleri ele geçireceği gerçeğine ne demeliyiz bilemiyorum. 

Öyle bir hakkımız yok elbette. Ankara’da tanıdığı olan isterse memleketinde en azılı hırsız olsun, bağlantısını yapabilme başarısını gösterebiliyorsa seçilecek olmasının önünde hiç bir engel yok demektir. Bu ada ayrı bir sorun. Burada dursun.

Her daim söylemiş olduğum şeyi tekrarlayacağım yine. Malatya metropol bir köy. Bir de depremde helak olunca metropol köy ünvanı mezraya düşüverdi. Bu mezrada halen Büyükşehir olduğunu iddia ededursun, iki büyük ilçesi ile birlikte toplam 13 ilçede kimin seçileceğini hatta bir tık daha illeri giderek kimin meclis üyesi olacağına kadar tek tek şuraya yazarsam yanılma payım inanın % 3’ü geçmez. Yalan mı? İnsanlara seçme hakkı vermiyorsunuz. Uyduruk temayüller, sahte anketler, hep dayatma aynı isimlerle kendinizden başka kimselere fırsat tanımama ustalığınızı ayakta alkışlamak düşüyor biz “hiç” bir önemi olmayan “hiçsizler” ordusuna. 

Hani siyaset ilke ve insan yetiştirme okulu idi. Hani siyasiler hizmet etmeye, en ücra bölgelere ulaşmayı şiar edinmiş akil kimselerdi? Milletvekili, belediye başkanı, meclis üyesi olmak uğruna açık çek masada bırakmanın anlamı neydi o zaman? Doğru ya, bal tutan parmaklarını yalardı. Bal tutan kimse parmaklarını yalamıyor artık, az geliyor olsa gerek bal küpünün içine girerek son damlasına kadar tek başına sıyırmak istiyor. 

Sonrasını tahmin ediyorsunuz. “Devlet malı deniz yemeyen keriz” mantığı cuk diye yerine oturuyor orda. Canım ihaleler, süslü inşaatlar, şirketler, arsalar, hanlar, hamamlar. Mercedes’ler, Audi Long’lar. Bol uçaklı seyahatler. 

Hey yavrum hey…

Bu vesile ile, sanırım bir çeyrek yüzyıl daha yeni bir isim, yeni bir yüz, farklı bir kimlikle tanışma-kaynaşma imtiyazı elde edemeyeceğiz. Eskilerin ya çaptan düşmesini, ya artık iskemleden kalkamaz duruma gelmesini, (gerçi tekerlekli sandalye ile gelirler bu kez) yada Allah gecinden versin ölmelerini beklemek harici yapılacak bir şey yok. Yoksa siyaset tamdansında kimseye ekmek çıkmaz.

Geçenlerde yazmış olduğum bir yazıda, bir STK’mızı uzun süre izlediğimi, başarılı bulduğumu iyi bir ekibin bir araya geldiğini ve şehrimiz Malatya için bir şeyler yapmaya hazır ve nazır olduğunu yazdım. Ve son harfine kadar ifadelerimin arkasındayım. “Salih Karademir ve arkadaşları (Maginder) STK ruhundan çıkıp siyaset yapsınlar” diye bir de çağrıda bulundum. Yazı orada, bir öneri fikir öne sürdüm. Tüm Yazılarımı inceleyebilirsiniz tek bir incitici, argo, bozuk satıhta yazılmış kelimeye rastlayamazsınız. Vay sen misin bunu diyen… Hemen eleştiri bombaları sağımıza solumuza atıldı, mobingler, bir kaç kritik telefon girdi devreye. 

Çünkü birileri kurdukları kast sistemine yeni isimlerin girmesini istemiyor. Buna müsamaha göstermemek üzere elinden gelenin çok fazlasını yapıyor. Siyaset parodiye dönüşüyor orada. Halka hizmet sorumluluğu ganimet kavgasına evrilmekte. Ganimet çoğaldıkça hırs ve hız eş zamanlı olarak artıyor. Hastalıklı gibi bir şey. 

İnsanların önü açılmalı artık, genç kardeşlerimize ön ayak olunmalı. Aristokrasiden anlayan, siyaseti babadan kalma yöntemlerle değil Washintın Post, Der Spiegel okuyarak takip eden, global düşünen yeni isimler bekliyor sırada. Avrupa ve Uzakdoğu piyasalarını  takip eden, üç beşi varsa borsaya yatıran, konjektörü iyi okuyabilen, artık hangi arabanın az yaktığını araştıran bir nesil… Osmanlı’yı, Selçukluyu, Anadolu’yu ve Cumhuriyeti son sentezine kadar araştıran bir jenerasyon geldi. Köyünü köy, şehrini şehir biliyor. Eski siyasiler bunların dikey çıkış yapacağını gördü, fırsat tanımadıkları gibi gün yüzü de göstermiyorlar. 

Söylediklerimin haklılığını önceki milletvekili seçimlerinde gördük. Uzun uzadıya anlatmayacağım yine. Süreci hepiniz biliyorsunuz. Eskilerin son anda nasıl ayak oyunları yaparak tekrar siyaset iplerini ele geçirdiklerini. Bugün şehirle hiç alakası olmayan bireyler vasfında hareket ettiklerini de. 

Bir yerel seçimin daha kapıya dayandığı şu önemli kritik günlerde sağlıklı düşünelim bari. Ne istediğimizi bilelim. Allah aşkına bir son verelim şu kısır döngülere. Gençlerimizin önünü açın, yol gösterin, imkan tanıyın, rol modeli olmalıyız. Herkes bir koltuğa bir yerde kapmış, yapışmış bırakmıyor. Bu illete, zillete son verin artık. Sezar’ın hakkını Sezar’a geri verin. Dünya küçülüyor. Dünya nüfusu 8 milyar oldu haberiniz var mı? Çağın gerisinde kalmak buhranını ve babadan kalma fosilleşmiş ilkel siyasi metodları insanlara dayatıp; ekonomik krizlerden, sosyal dengesizliklerden, toplumsal garabetten zaten köşeye sıkışmış vatandaşı siyasi egolarınızın birer deneği yapmayın bu kadar. Lütfen! İmkanlar verildikçe imkanlar artar.  

Şu ikinci sınıf muamelesi yaptığınız, milletvekili olma haklarını baltalandığının siyasi partilerin tüm yükünü omuzlayan ama geri tarafta elinizin üzerine kapatıp kaçmasınlar diye tuttuğunuz tayfa… Mahmut Boyraz, Rıdvan Budak, Numan Özcan, Kahraman Kavuk, Hakkı Peker, Ramazan Yaylacı kategorisine girenler vs? Hepsi birbirinden değerli gençlerimiz. Sosyal medyada çoğunu takip ediyorum. Pırlanta gibi gençlerimiz. Bir şeyler yapmak İçin birbiriyle yarışıyorlar resmen ama ne mümkün? Abileri, üstadları çeşmenin başını tutmuş bekliyorlar. 

Şimdi bu kez acaba bunlar mı yazdırdı bunu diye Kılıç bilersiniz aba altından. Hayır asla. Tanımam etmem, Mahmut Boyraz’la ne işim olur benim. Kahraman Kavuk nasıl biri hiç görmedim hayatımda, ses tonunu dahi bilmem. Diğerlerini de. Tek bildiğim bu isimler iyi niyetli ve temiz gençlerimiz…

O kategoriden olup il başkanı görevini sürdüren Namık Gören genç bir hukukçu. Henüz yeni, ufak tefek eksiklikleri olabilir. Ne var ki gelecek vaad ediyor. Hitabeti güçlü, hitabet sanatı güçlü olan isimler bilgi, birikim, donanım yönünden tamamlanmış kimselerdir. Sözüm eskilere elinizinden gelse il başkanlığını da vermezdiniz. Bir kaza ile olmuş bir kere.

Kim olacak? Ben, sen, o olmayacağımız kesin. O zaman  kimse kimseler için kavga etmeye değmez. Onlar ermiş zengimlik muradına bizde çıkalıö deprem edebiyatı kerametine.  

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu