Çok hassas bir sürecin en merkezinde ilerliyoruz. Ayrıca yine bir seçim mevsimine girdik. 7 aydan beri tüm hayatlarımızı etkileyen “deprem” denilen felaketse hafife almak gibi bir lüksü olamaz kimsenin. Çünkü insanlarımız hala mağdur ve çadırlarlarda hayat memat mücadelesi verenler var. Kış geliyor ve sorunlar daha da büyüyecek. Kimse kusura bakmasın, herkes zengin, ensesi kalın, arkasında şirketleri yok. İmkan ve ortamları olanlar başka şehirlere gittiler de ya gidemeyenler….
İşte tam da bu evrede siyasilerin üslup, hareketleri, tavırları, taktirleri, vââdleri, ortaya çıkan aday adaylarının ne söyleyecekleri, toplum çıkarlarına doğru attıkları her adım hakikaten hayati bir öneme sahip.
Bir kere siyaset ile halk tutumu arasında farklılığın giderilmesi için bir fırsat olarak görülmüyorsa, yarınlara dair sunulan objektif olduğu iddia edilen her kolektif çıkışın il bakışta büyük hasara neden olacağı bilinmelidir.
Siyasiler günü birlik bir düşünce sistemi içinde savrulurken; insanlarımız çoluk-çocuklarını, işini, evini, mahallesini, komşusunu, kirasını, bundan sonraki hayatlarını hatta bir sonraki öğünde yiyeceği ekmeğe kadar düşünmeye çalışıyor. Şehrin sermayesi ile birlikte diğer tüm değerler üzerinde oluşturduğu dengesi bu yüzden eskisi gibi bir an önce düzelsin istiyor elbette ama “Malatya’ın kullanım alanı ve siyasilerin kriterleri”ne baktığında her gün sonrası umutlarını yitirdiklerini söylemek mümkün.
Siyasiler tüm sorunları bir kenara bırakıp kendi kişisel dünyalarına ve bir de seçimi kazanmaya odaklandığı halde, öteden beri “Seçimelerde başarı gösterme” olasılığını her zaman insanlarımızın içinde bulunduğu ruh temaşasından çok önemli bulduklarını kim inkar edebilir.
İnsanlarımız’sa yönetilme biçiminin benimseme şeklinde sorunlarının çözüme ulaştırma hukukunun doğru işlenmesi için sadece büyük bir beklentiye girmesi harici kimseden bir şey istemiyor aslında.
“Malatya’nın Türkiye’ye, Türkiye’nin de bu insanlara ihtiyacı olduğunu bilmekte, yıkılan evleri-yok olmuş şehirlerinde (yeniden imalat) yapılanmanın demokratik kaliteyi arttırarak şehrin ambiyansını değerleri üzerine iyileştirmeyi talep ediyor. Bu konularda Siyasilerin vicdani sesinden mutlak bir ilham almak istediğinin peşine düştüğü açık.”
Mevcut milletvekilleri, merkez ilçe belediye reisleri, Büyükşehir reisinin insanlarımız ile ilişkilerde “bürokratik dil dışında” iletişim konularını daha ailevi bir ortama taşımaları, birlik beraberliğin muhafaza edilmesi, şehir entiljansında ayıştırıcı ibarelere asla aldırmadan yeni bir dönemi şehirle birlikte inşasına; hem ticaret, hem yatırım, hem de yeniden istihdamın temel kuralını oluşturacak biçimde çalışmalara ihtiyaç bulunduğunu hatırlatmak istiyorum.
Seçimde lüks araba konvoyları oluşturarak, yanına da bir iki fotoğrafçı, cantili pahalı kıyafetlerle, absürt bir bir biçimde insanları etkilemek adına geride bir şey bırakmayıp seçildikten sonra sırra kadem basan unsurlar olmak ezelden beri takip edilen siyasi bir taktik ve anlayış.
Son 7 ay zaman muhteviyatında özelikle; BATTALGAZİ’nin, Yeşilyurt’un, merkez ilçenin, Pütürge’nin, Kale’nin, Darende’nin, Hekimhan’ın, Akçadağ’ın, Kuluncak’ın, Yazıhan’ın, Arguvan’ın, Doğanşehir ile Doğanyol’un gelişmişlikleri, sorunları, insanlarının beklentileri “eşit koşullarda” ele alınması kriterleri ilk başta toplumun hissedecek oranda baştan revize edilebilir.
Mv. Bülent Tüfekçi, mv. Abdurahman Babacan, Mv. İhsan Koca, Mv. İnanç Sıraç Ölmeztoprak, Mv. Mehmet Fendoğlu, Mv. Veli Ağbaba, Büyükşehir Bld başk. Selahattin Gürkan, Bld başk. Osman Güder, Bld başk. Mehmet Çınar ve diğer ilçelerimizin belediye başkanları tam olarak artık şunu söylemeliler: “önce gelin, Sahiplik-önderlik yaptığımız bu kadim topraklarda yaşayan insanlara bir vefa borcu niyetiyle hareket ederekten; yeni dönemde de nasıl olsa seçilmek istediğimize göre, yeni dönemin önünü bu duygu ve düşüncelerle açalım. Referansımız bu kez insan olsun. Bizim insanlarımız. Fikrimiz bir olursa dirliğimiz kolay olur felsefesi inanın her alanda hepimize iyi gelecektir.”
Buna cevap, elbette seçimde sandığa atılacak zarflarda gizli olduğu siz siyasilerin karşısına muhakkak çıkacaktır.
Lütfen siyasiler…
Malatya’nın hayatı, geleceği söz konusu. Çocuklarımızın, 1.5 milyon insanın umutları, Türkiye ve bölgesel konjektörümüz, 44’ün yegane hatrı, gurbetteki aşina kimliğimiz, övündüğümüz toprakların tarih sürecindeki konumu, örf, adetlerimiz, duruşumuz, savunduğumuz ilkeler, hepsini düşünmelisizin artık.
Raportörler Büyükşehir dahil, merkez ilçeler ile bir çok diğer ilçemizin yönetimlerinin hükümet tarafında mevcut kadroları yok sayarak, yeni kadrolar ile seçime girileceğine dair ciddi duyumlar elimize geçmiş durumda.
Yapılan bazı anketlerde Başkan Gürkan’ın başarılı bulunduğu halde kadrosunun teknik yönden eksiklikleri bulunduğuna defaatle ve bu nedenler eleştiriler aldığı ortaya çıkmış.
Yeşilyurt’ta ise kadro teknik yönden çok donanımlı ama Başkan Çınar’ın mevzuatı suisitmal ettiği verilerine ulaşılmış.
Battalgazi’de ise Güder’in en çok halktan şikayet aldığı gibi hulasa bir imtiyazsızlığın olgunlaşması izlediği yönünde toplum düşüncelerine yer verilmiş.
O yüzden bir şeyleri yeniden formatlamak haricinde şansımız bulunmuyor. Şehirler yaşantının en şeffaf olduğu merkezleridir. İlçeler, köyler, mahalleler birleşerek şehirleri oluşturan diğer uzuvlardır. Demokratik verilerimiz, Jeopolitik duruşunuz, yönetimsel değerlerimiz, ilkelerimiz, sosyolojimiz, psikolojik gerekçeler, eğitim ölçütlüğümüz toptan bütünü ticaretin, sermayenin, duygunun, düşüncenin, hikayemizin, özgüvenin gelişmesini temsil edecek bilimum kanıt ve başlıklarla birleşmiyorsa sorun gerçekten çok büyümüş demektir.
Sadece siyasilerimizde ticaret gelişmesin.. Milletvekililerimiz ihaleci, dosya takipçisi olarak anılmamalı, belediye başkanlarımızın dürüst bir vizyon sahibi olmalı, insanlarımız ahlaksızlığa meyilli olup ucuz hesaplar peşinden koşmamalı. Adalet, vicdan, liyakat, başarı, güven kelimelerinin hitap ettiği kişi ve kişileri arttırmak amaç olmalı. Aradaki mesafeyi insanlarımız görüyor zaten… Sorun, deprem, yetişememe, çabada eksiklik göstermek değil bence. Sorun yitirdiğimiz ahlak bilincimiz, yalan, sorumluluğumuzu terk edip başka hesapların peşine düşmek, çalmak, empati yapamamak, vicdanımızı kaybetmek. Eğer şapkamızı önümüze koymuyor, şoklayıcı soru-cevap yöneltmiyorsak kendimize vallahi, billahi, tallahi bu şehri yüz kez yapsan dahi yine yıkılacak. Yine yok olup gideceğiz. Yani mecburi düzeleceğiz hepimiz. Başka hiç bir şansımız bulunmuyor.
Siyasiler lütfen… Lütfen artık!
Zamanımız hiç kalmadı. Tek derdiniz seçimi kazanmak, ondan sonra bakarız olmasın. Gemi kayaya tosladı ve su almış, her an batabilir. Çok güvendiğiniz can simitleri işe yaramayabilir. Tek çözüm var; bu gemiyi tekrar yüzdürmek.