Köşe Yazıları

KAMU ve EĞİTİM YÖNETİMİNİN SUNUMUNDA KALİTE –(I)

Özet:

Beş bölüm şeklinde paylaşacağım bu çalışmanın amacı; MEB ve Üniversiteler tarafından sunulan eğitim hizmetlerinin öğrenci, veli ve genel anlamda toplumun beklentilerine cevap veremediği, bununda doğrudan bir yönetim sorunu olduğundan bahisle, genelde Türk Kamu Yönetiminin, özelde ise eğitim yönetiminin bir yönetim felsefesinin olmaması sebebiyle kalitesiz hizmete davetiye çıkardığına dikkat çekmektir. Ayrıca gerek uluslararası gerekse ulusal düzeyde yapılan öğrenci değerlendirmelerinin sonuçlarının Türkiye açısından kaygı verici olduğu ifade edilen çalışmada, eğitimde toplumsal beklentilerin karşılanmasına ilişkin önerilerde bulunulacaktır. Sonuçta ülkemizin beklentilerini karşılayacak eğitimde donanımlı insan kaynağının var olduğu ancak bu kaynağın; adalet, ehliyet, istişare, emanet ve maslahat zemini üzerine oturtulacak bir yönetim felsefesi ile harekete geçirilmesi durumunda başarılı olacağına dikkat çekilmeye çalışılacaktır. 

Geleceği imar, inşa ve tanzim iddiası olan her toplumun önemle üzerinde durduğu sosyal bir kurum olan eğitimin, öncelikle genç kuşakları hedeflediği ve onlar aracılığı ile toplumsal değişimin-dönüşümün anahtarı işlevini gördüğü gibi bir misyonu olduğu herkesin malumudur. Sorun, eğitimin dolayısıyla eğitim yönetiminin, değişim ve dönüşüm misyonunu gerçekleştirme işlevine, arzu edilen ve beklenilen düzeyde cevap verip veremediği sorunudur.

Gerek eğitim gibi hizmet alanında gerekse sanayi alanında faaliyette bulunan ve çağın getirdiği değişim ve dönüşüme olumlu cevap veren proaktif kurumların önemli bir özelliği; bir yönetim yaklaşımı/felsefesi ile yönetiliyor olmalarıdır. Yönetim alan yazınında farklı isimlerle anılan yönetim yaklaşımları/felsefeleri, özellikle 1990’lı yıllardan itibaren adından sıkça bahsedilen; Stratejik Yönetim, Performans Yönetimi, Hedeflerle Yönetim, Toplam Kalite Yönetimi (TKY) vb. isimlerle akademik çevrelerde ve kamuoyunda tartışılmıştır. 

Günümüzde AB ülkelerinde kamu ve özel sektörde on binlerce kurumun TKY felsefesi ile yönetildiği ve Avrupa Kalite Yönetimi Vakfı (EFQM) Mükemmellik Modeli ile de ölçülüp değerlendirildiği yönetim literatüründe yerini almıştır.

A-YÖNETİM FELSEFESİ EKSİKLİĞİ

Bugün vatandaş odaklı, hızlı ve kaliteli hizmet verme iddiasında bulunan Türk Kamu Yönetiminin, yukarıda isimleri belirtilen ve belirtilmeyen hangi yönetim yaklaşımı/felsefesi ile yönetildiği açıkça ortaya konmuş değildir. Yani,kamuoyuna açıklanmış, genel kabul gören bir yönetim yaklaşımı/felsefesi bulunmayan Türk Kamu Yönetiminin yürüttüğü faaliyetleri ölçmek için bir ölçme ve değerlendirme aracı (modeli) da bulunmamaktadır. Dolayısıyla kamu yönetiminin bir alt alanı olan Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ve Üniversitelerin hangi yönetim yaklaşımı/felsefesi ile yönetildiği ve ölçme-değerlendirme amaçlı hangi modeli benimsediği bilinmemektedir. 

Bilinmemektedir derken, var olup da bilinmeme durumu değil, bir yönetim yaklaşımı/felsefesi yoktur. Bir kurumun, çalışanlarınca bilinir bir yönetim yaklaşımı/felsefesi, vizyonuve hedefleri yoksa o kurumun istikameti yoktur, çalışanlarını işe koşacak moral değerleri yoktur. 

Bu yoklara bir de genel işleyiş ile üretilen mal ve sunulan hizmetin kalitesini ölçecek, emsalleri ile karşılaştıracak bir modelin bulunmaması eklenirse, o kurumda zaman içinde amacın kaybolması, başıboşluk veya vurdumduymazlık anlayışının kuruma hakim olması kaçınılmaz bir gerçektir. 

Günümüzde hayatın her alanında kalite konuşulur, üretilir ve tüketilir olmuştur. Bu kavramın kullanılmadığı alan yok gibidir. Eğitimde kalite, sağlıkta, yönetimde kalite, iletişimde, ulaşımda, gıdada kalite vb. Bu manada geleceği tahmin ve tanzimde iddialı olan kurumlar yönetimlerinde ve üretimlerinde kaliteyi ön plana çıkarmanın zaruretini iliklerine kadar hissetmektedirler. Doğal olarak kaliteyi hayatın içine taşımanın ve kaliteyi yaşamanın bir formülünün olması gerekir. Yapan, yaşayan ve yaşatan olduğuna göre bu kavramın sihirli bir yanı yoktur.

Kurumların, üretilen mal ve hizmette kaliteyi yakalamak için öncelikle bir yönetim yaklaşımını/felsefesini tercih etmeleri gerekir. Bu tercih üzerine, sağlıklı ve kaliteli bir iletişim, örgütsel yapı, iyi organize olmuş yönetim, istihdamda liyakat, kaliteye ilişkin standart ve göstergelerin belirlenmesi ve hayata geçirilmiş olması gerekiyor. Burada hayatın içine bu kadar girmiş kalite nedir sorusu akla geliyor doğal olarak?

“Üretilen mal ve hizmetin kullanımında, ihtiyaca uygun olma ve memnuniyet sağlama.” şeklinde tanımlanan kalite, üretilen her üründe ve sunulan her hizmette aranan ve sorgulanan bir kavramdır. Etkililik, verimlilik, memnuniyet, güvenilirlik, hız, sıfır hata, estetik, doğruluk, dürüstlük, ahlakilik vb. göstergelerin tamamını kapsayan kalite olgusu tartışmasız 21. asrın hayat tarzıdır. 

Kalite olgusu günümüzde emek yoğundan ziyade bilgi yoğun bir hayatı çağrıştırmaktadır. Bilgi yoğun hayatın alt yapısını da hayat boyu öğrenen, eğitimli, ülke ve dünya gerçeklerini okuyabilen, gelişmeleri takip eden ona göre kendini yenileyen, bilinenlerden hareketle bilinmeyeni üreten ve sürekli daha iyiyi yakalama uğraşı içinde olan bireyler oluşturacaktır. Bu nitelikte bireylerin yetişmesini de birinci derecede eğitim kurumları sağlayacaktır. Çünkü değişimin, rekabetin, başarının ve kalitenin odağında donanımlı insan, donanımlı insanın yetişmesinin odağında ise kaliteli eğitim bulunmaktadır.

Eğitimde kalitenin gündeme oturması ile birlikte “sınırsız eğitim”, “öğrenci merkezli eğitim”, “katılımcı eğitim”, “öğretim liderliği”, “hayat boyu eğitim” vb. kavramlar da eğitim uzmanları ve eğitim yöneticilerince tartışılır olmuştur. Bu konuda eğitim yöneticileri bir adım ileri giderek eğitim kurumlarının yapısı, işleyişi, kültürü ve çalışan personel ile yöneticilerin niteliklerini de sorgulamaya başlamışlardır. 

Bu bağlamda, kurumlarda yapılan tüm iş ve işlemlerin, yukarıda bahse konu bir ölçüm aracı (modeli) ile ölçülüp, bir anlamda karneye dönüştürülüp başarılı ya da başarısızlığının belgelendirilmemesi yönetimde disiplinden kopmaya ve keyfiliğe kayan bir süreci gündeme getirmektedir. Genelde Türk Kamu Yönetimi özelde ise eğitim yönetimi ne yazık ki benzer sorunları yaşayagelmiştir. 

Aynı şekilde gerek kamunun gerekse eğitim yönetiminin dışarıdan bir zorlama olmaksızın, girdilerini, süreçlerini ve sonuçlarını kendi kendine sorgulama yani “öz değerlendirme”ye dayalı, kurumun sürekli gelişimini sağlama anlamında kurumsal kültürü, iç dinamiği ve çabası maalesef bulunmamaktadır. Var olan geliştirmeye dönük teşebbüsler ise ferdi çabalardan öteye geçmemektedir. Bu iş yapma veya iş geliştirme yöntemidir ki kamu ve eğitim çalışanları arasında, denetim birimlerince, yıllardır verimlilik ve kalite adına yapılmayan işlerin değil, yapılanların (hata arama üzerine odaklanılan)  hesabının sorulduğu bir teftiş-denetim yaklaşımının dayatıldığı algısı yaygındır. 

Yukarıda da belirtildiği üzere, Millî Eğitimde gerek merkezi düzeyde gerekse il, ilçe ve okul düzeyinde, diğer taraftan üniversitelerde uygulanan ve kamuoyunca bilinen bir yönetim yaklaşımı/felsefesi yoktur. Dolayısıyla buna dayalı olarak bir yönetim sistemi ve sunulan hizmetlerin performansının ölçülüp değerlendirildiği bir ölçüm modeli de bulunmamaktadır. Kaldı ki, söz konusu ölçüm modelinin bulunmaması, çağın gereklerini yerine getirebilme noktasında hangi düzeyde bulunduğumuzun, küresel ölçekte mukayese edilememesi sonucunu da doğurmaktadır. Bu durum, sunulan hizmetin kalitesini ve kaynak kullanımında yerindelik ilkesini sürekli tartışma konusu yapmaktadır. 

Diğer kamu kurumlarında olduğu gibi MEB’de ve üniversitelerde de kalitesiz eğitimin gerekçesi, öğretmen, öğretim elemanı/personel azlığına, derslik, araç-gereç, maddi kaynak yetersizliği ve kalabalık sınıf ortamlarına yorumlanmakta, kalitesizliğin faturasını ise öğrenciler/vatandaşlar ve genel anlamda Türk toplumu ödemek durumunda kalmaktadır. (EĞİTİMDE VE EĞİTİM YÖNETİMİNDE BİR DURUM TESPİTİ –II, Haftaya Cumartesi)

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu