Ak parti vekilleri, belediye başkanları, bürokratları, teşkilatların yanlışlarını, varsa hatalarını zaman zaman bu köşeden aktardığımız gibi; artıları, doğruları, uygun görülmeye değer sosyal aktivitelerini ve toplum yararına gördüğümüz çalışmalarını da yazmak öncelikli vazifemiz olmalı.
Bu günkü yazımızı Malatya Ak Parti milletvekili İnanç Siraç Kara Ölmeztoprak’ın teşkilattan bağımsız gerçekleştirdiği Pütürge ziyaretinin ne denli anlamlı, özverili ve de samimi bulduğumdan söz edeceğim.
Yıllardan beri aslında siyasilerden tek istediğimiz bu olsa gerek! Seçimden seçime değilde arada, hatta kimsenin haberi olmadan, “çat kapı” ziyaretleri yapmaları… Kendilerinin asıl misyonlarını hatırlatmalarıdır. Biz siyasilere boynumuza getirip bir madalya takın demiyoruz, başımıza bir çelenk koyunda demiyoruz. Halka karışın, onları bir görün, hal hatırlarını sorun ve dinleyin. Hepsi bu kadar.
Gayet doğal ve masumane bir istek değil mi?
Pütürge gibi sert ve acımasız bir coğrafyada yaşayan biri olarak yıllardan beri bölge insanları siyasilerin duyarsızlıklarına maruz kaldı. Elbet sorunları birikti. Çünkü sorunlarını aktaracak kimseyi bulamadılar yanlarında. Seçimlerde bol araçlı, uzun konvoylarla, oy devşirmek uğruna kapı kapı gezdikten sonra bir daha kimseyle yolumuzun kesişmesi sorununu yaşadığımızı her platformda dile getirmiştik daha önceden.
Siraç hanım belkide ilk kez ezberleri bozdu. “Çat kapı ziyaretleri yapacağız, bize dahil olmak istermisiniz?” teklifine hiç “yok” dermiyim. Çünkü konu yaşadığım yerler, beraber güldüğümüz-ağladığımız insanlarımız, bölgenin sorunları, sürekli dışlanmış, dış kapının mandalı görülmüş Pütürge coğrafyası…
Herhangi bir köyden başladık, adres tayini olmadı, geliyoruz hazırlık yapın önceden referansı yapılmadı, muhtarlar aranmadı, gittik dayandık herhangi bir kapıya. İyi de oldu.
Bölgenin siyasi yetkililerin işbirliği sağlaması sadece kendileri için değil, ayrıca seçtiğimiz kişilerin istikrarı için de yararlı bir çalışma olacaktır.
Hepimiz için de öğretici bir diplomasi dersi niteliği taşıdığı bilinmeli.
Düşünsenize Malatya’nın 5 vekili farklı bölgelerde benzer faaliyetler gerçekleştirse, her biri kimsenin gitmediği, en uç mıntıkalara uğrasa, sıradan en tenhada kalmış vatandaşlara çat kapı ziyaretleri yapsa, o insanları dinlese, samimi bir sohbet eşliğinde hasbihal edilse kim bilir ne renkli tablolar karşımıza çıkacaktır.
Bu açıdan Siraç hanımın Pütürge mesaisindeki ”bire bir kişilerle” vurgusu üzerinde durmak istedim bu yazıda. O nedenle programı çok değerli buluyorum.
Uğradığımız köyler, kapısını çaldığımız vatandaşlar ile oluşagelen diyaloglarda hiç bir “siyasi mesaj” yer almadı. Bir abla, bir aile bireyi, uzaktan evine aylar yıllardan sonra uğramış evin kızı sıcaklığında geçti ziyaretler.
Bizim Pütürge ahalisini çok yakından bilirim, canlarım benim. Kapılarına gelen kim olursa olsun, hele de bu bir vekilse evinde ne var ne yok getirip koyarlar önüne. O acılı ayranları alıp koşan mı dersiniz, üzüm tabakları, başka mevsim meyveler ve diğer ikramlar tabiki sıraya giriyordu. İşte bizim Pütürge cenahının bu özelliğinden ötürü hep gurur duymuşumdur. Verir, yedirir, aç-açıkta bırakmaz, yüreği ile uğurlar.
İnanç Siraç hanım sohbetleri esnasında, “güçlü tarihi bağlar”ı kurma özelliğini fark ettim. Siyasi kariyerinden beri “toplumla sıkı bağlar geliştirmek istediği” toleransının özel bir anlam (onun için) taşıdığını gözlemledim. Bir kadın olmanın avantajını (uğradığımız) evlerde ki kadınlara aktardı. Nezaket üslubunun zirve noktasını gösterdi. Onlarla dertleşti. Boynuna sarıldı kimisinin. Kürtçe bilmediği halde Türkçe bilmeyenlere duygu dili ile hitap etti. Velhasıl siyasetin genellikle ötekileştirdiği, uzak diye görülen dağların arkasında ki müstesna yerlerle “gönül coğrafyamız”kavramını pekiştirdi. Bizler için çok farklı şeyler bunlar.
Daha önemlisi, onların gönlünü almak babında bir tık daha illeriye giderek evin çocuklarını hediyesiz bırakmadı. O çocukların göğsüne bastırdığı hediyelerde edindiği mutluluğu doğrusu hepinizin tanık olmasını isterdim.
Bende hiç sesimi çıkarmadan, çok fazla etrafta kalabalık yapmadan, belli ettirmeden kendimi, etliye sütlüye pek karışmadan öylece gelişmeleri izledim. Malum, söylemesi ayıp iyi bir gözlemciyimdir.
Biz Pütürge’liler olarak yıllar yılı bize samimi sıcak bir elin uzanmasını bekledik hep. Tamam bazen seçim arifesi bir dizi ziyaretler gerçekleşiyor fakat genellikle yol boyu güzergahından çıkılmaz pek. Yada lüks araçların gideceği yerlerden ibaret kalınır. En fazla ilçe merkezi, ilçe merkezinde de ilçe teşkilatlarında belli kişiler dahilinden geçen toplantıdan sonra geriye dönüş yapılır. Toplum pas geçilir anlayacağınız. Hepsi bu kadarla sınırlı kalır.
Evet, bu yaşıma geldim ilk kez bir siyasetçimiz Pütürge’nin dipte, kimsenin gitmediği yerlere, hatta en “kuytularda kalmış ailelere uğramak istiyorum” teklifine muhatap oldum. Kastı, niyeti ne olursa olsun, bu düşünceden kendi adıma çok mana çıkarmalıyım dedim. Pütürge’ye bir milletvekilide olsa “Neo siyaset” anlamı çıkarması mümkün olduğunu gördüm. Halbuki teknoloji ve ulaşım çağında yaşıyoruz, diğer bir deyişle imkanlar çağı… “Neden bugüne kadar kimse bunu yapmadı?” sorusu aklımdan geçmedi değil.
Pütürge kırsalında kimsenin uğramadığı, uğrama ihtimali bulunmayan yerlerde insanların hanesine seslenmek doğrudur ama bu klasik Malatya siyaset tarzına uygun düşmeyebilir. Çünkü bol protokollü, önceden ayarlı, insanları kalabalık olsun diye davet edilmiş, daha çok sofistike ve kalabalık bir grupla benzeri faliyetiler gerçekleştirildiğini biliyoruz.
O sebeplen Siraç hanımın bu sesi sedasız girişimi, bir kaç kişiyle gerçekleştirdiği sosyal proje ilk etapta pek tasvip edilmeyebilir. Ziyaret bağımsız olunca ilçe teşkilatı yetkililerinin son anda ekibin bulunduğu yeri tespit ederek katılım göstermesi kesinlikle ziyaretin maksadına etiksel bir değer kattığını söyleyemeyiz. Çünkü vekilin bölgede olmasına karşı sadece prosedürel bir refleksten öteye olmadığı çok belirgindi.
Netice-i kelam: kırsal, halkla bire bir ziyaretlerde mutlaka diplomasi diliyle yürütmek gerekmez. Daha rasyonel zeminler üreterek, samimiyet ekseriyetinden ayrılmadan, geleneksel bir model ortaya konulması şu aşamada sanıyorum Malatya geneli tüm insanlarımızın ihtiyaç duyduğu bir varyasyon.
Ve yol boyu rastladığımız hayvan otlatan çocuklar, tarlasında çalışan köylülerle selâmlaşmamız, bir taziye derken “keşke haber verseydiniz sizi farklı karşılardık” denilirken yüzlere yansıyan o mahcubiyetten gurur duyduğum, saygın bir cumartesi gününün son saatlerinde bizim hanemize / mahallemize uğramamız ile belki günü kapatıyorduk ama aynı ziyaretin bölgenin kardeşi Doğanyol’a yapılacak olması haberini alaraktan vedalaşıyorduk. “Tekrar beklerİz, güle güle” seremonileri sıraya girerken gün akşama merhaba diyordu.
Sadece inanç Siraç hanımı değil, herkesi aynı perspektif üzerinden buralara bekliyoruz. Sayın Tüfekçiyi de, Sayın Koca, Babacan, Fendoğlu’nu ve Ağbaba’yı da tabikide aramızda, yanımızda, bizimle görmekten mutluluk duyacağımızı bilmenizi isteriz. Tıpkı inanç Siraç hanımı görmekten mutlu olduğumuz gibi…