Hayatın bir çok kuralı vardır, bütün ölmüş kuşaklardan bu yana süre gelen bu kuralların, geleneklerin büyük bir ağırlıkla yaşayanların zihnine çökmesi ve insanların, toplumların kendini tamamlamak üzere yepyeni bir şeyleri arayıp bulmak gayretine kapılmaları işte ‘iyiye ulaşmak’ amacı taşır daima.
En küçük yerleşim yeri olan köylerden başlayarak, şehirlere ve ülkelerin kurulmasına uzanan tarih içerisindeki süreci bilmek bu yüzden önemli. Şayet tarihle yaşadığı dönemi yani bugün arasında bağlantı kuramayan ne kadar veri, politikacı, akademisyen, bilim ve ilim insanı varsa bir yerden sonra gerçekliği sabote edecektir.
Doğunun bir vilayetinde, mitolojik çağından günümüze uzanmış bakış açısı, yöneticilerin sıradan bir emekçi olarak davranmak yerine çevresinde beraber yaşadıkları insanların duygularıyla empati yapmaktan uzaklaşan kim olursa yine kendi kendisiyle çelişeceği gibi yine o insanların haklarını da sabote edeceği bilinmeli.
İşte seçtiğimiz siyasi kadronun sıradan olana dahi tepki gösterememelerinin topyekün bir şehrin haklarını yenilmeye mahkum edebileceklerine rağmen halen kendilerince kazandıkları küçük zaferlerin döngüsel tekrarı… Depremin yıkıp geçtiği 11 il içerisinde 3’cü en çok yıkılan il olarak görülen Malatya’nın milletvekilleri deprem araştırma komisyonunda dahi yer almıyor yada alamıyor olması tüm bu tarihsel formu bilmek-bilmemek üzerinden tartışılmalıdır. Bu bir çapsızlık hali mi, gereksizlik mi, reva görülmeme mi bilmiyoruz. Halbuki Malatya halkının halini örgütlü bir biçimde yaşayan ve yaşatmaya ‘yetkilendirme yapılmış’ siyasilerin çaresizliğini, korkaklığını, etkisizliklerini zavallı insanların yaralarının ‘sarılmaması’ olarak cezalandırılması artık bir simge olmaya doğru yaklaşıyor.
Doğru, bir felaketler dönemindeyiz. Birbirimizi anlayacağız, herkes elinden geleni yapıyor/yapacak inanışımız zaman geçtikçe baktıkki siyasiler tarafından suistimal ediliyor diye bu yazı ortaya çıktı. İlk başlarda siyasiler hakkında çokta eleştiri mahiyeti yüksek yazılar yazmadım bu sebeplen. Ama geçen her gün gösterdiki seçtiklerimiz şehrin yapılanmasında pek söz sahibi değil. Bir de depremin peşinden gelen sel felaketi… Urfa, Adıyaman’la birlikte Malatya’yı da etkilediği görüldüki; Malatya’mızın başına gelenler konusunda sanki hiç bir şey olmamış gibi gösterilmesi algısında sel felaketinde nasibini aldı ve sel konusunda Malatya adının hiç geçmemesi paradoksuyla karşılaştık. Halbuki ‘depremde Malatya neden böyle gündem yapılmıyor’ diye sosyal medyada çalışmalar yaparken bir baktık sel konusunda da aynı ‘politikasızlık’ hali baskın geliyor.
Doğanşehir su altında kaldı ve sosyal medyada bir avuç duyarlı insandan başka hiç kimse bahsetmeden o sayfa da kapatıldı.
Siyasiler gerekli direnci gösteremedi, şehrin kaderini etkileyecek hiç bir pozitif çözüm önerisi öne süremediler. Ya elinizi çekin şehrin üzerinden yada ‘Malatya’da hiç bir sorun yok’ şeklinde göstermelik dekontlarından vazgeçin. Sorun var tabiki. Ancak konuştuğumuz konulara bakılırsa, kendi geçmişinin hikayesini sahip çıkamayanların, iktidarın onlar aracılığıyla şehrin genetiğine müdahale kurmaya gerek duymadığı sefil bir eskimiş-pörsümüş siyasetin hala kendilerini şehrin ‘yepyenisi’ olarak pazarlamaya çalışıyor olmalarıyla karşılaşıyoruz nedense?
Bir de paralel yapı vardı bu şehirde, bir eli ihalede diğeri balda, hakikaten ne oldu onlara? Yıllarca güdümüne aldıkları siyasiler üzerinden şehrin kanını emen Meşale-ilim yayma cemiyetinin başında bulunanlar tam 25 yıl şehri yönetti. Yanlış anlaşılmasın AK PARTİ değil Meşale yönetti Malatya’yı. Meşale dediysek aklınıza Boğaziçi çay ocağında 28 şubatta başörtüsü yasağına karşı gelenler gelmesin hemen. O ekip pasifize edildi ve yerine fetö ve arttıkları angaje oldular. Meşale topyekün bir mütehitlik organizasyonudur. Şehri inşa eden rant çevresi ve bugün yıkılan altında kalan binlerce insanın yani sorumluları. Sonuç: şehri bir enkaza çeviren yarı siyasi, yarı cemaat, yarı paramiliter şebek ‘depremde nerdeydi’ diye sormak boynumuzun borcu. Yıllarca şehrin kanını hep birlikte emdiniz, şimdi possanı çıkarıp kenara atmış, üstelik belki kenarda köşede üç beş parça bir şeyler kalmışsada pusuya yatmış bekliyor; yarın yine belirledikleri vekil aday adayları üzerinden, nasıl olsa Allah’ın ayeti gibi ihalelerden payı yine alacak olan bu paralel reaksiyon neden hiç konuşulmuyor? Malatya’nın yok olmasında birinci derece sorumluları bunların rantçı çevresi ve bilimum mütehaitleridir. İnkar etsenizde, kabul etsenizde gerçeği bu. Sanırım o şaşaalı günler geçti. Şimdi ortalıkta dolaşıp yılanın avını beklediği gibi şehrin yapılanmasında nerelere birlikte çökeleklerinin hesaplarını yapıyor olsanızda, sonun başlangıcı kronometresi bir kere çalışmaya başlamış, deprem sürecinde aniden yer altına çekilen ve ortalıkta görünmeyen dindar geçinen rantçı bu zehirli şebekin görevi sadece sömürmekmiş.
İşte bir şehir böyle böyle yok oldu. 600 bin nüfus çekti gitti. 1500 civarı insanımız acı çekerek öldü enkazlar altında. İktidarın; pasif siyasilerin isteyemedikleri talepler karşısında ‘düşük yoğunluklu politikalar’ atfetmesi sırasında kendilerine bahşedilen inisiyatifi sual edilemez bir lütuf olarak görmeleri, kendi bilançolarına göre dönüştüren kadronun artık işlevini bittiğinin teyit eden takvim oldu 2023’ün 6 Şubat sabahı başlayan soğuk kış günleri.
Yıllarca açılan, yıllarca pastayı bu kan emiciler paylaşan ‘ihale ihale ihale-rant rant rant’ kepazeliği operasyonlarında harcamaya kıyamadıkları ve biriktirdikleri sabık mülkler sokaktaki vatandaşın deyimiyle hepsi bir gecede helak oldu.
O değilde bizim şu geri zekallığımıza bakar mısınız, kalkmış kendine hayrı olmayan meşalenin dindar geçinen şekerci tüccarından medet umacak kadar çaresizlikle başbaşa kaldık. Şeker tüccarı Malatya’nın bugüne değin saklı haklarının hangi hesabını sorabildi sizce? Şekerden vurgunu vurmak haricinde ne verdi/ne yaptı? Yeterki şirketi büyüsün gerisi ister kıyamet kopsun. Hala kendini bakan zanneden zat-ı muhterem şimdi inanıyor musunuz Malatya için bir şeyler yapabilecek? Helvacı… Güldürmeyin Allah aşkına. Kendilerini başta olmak üzere fotojenik modeller olarak sosyal medya sayfalarında ‘bakın bakın bizde bir şeyler yapıyoruz/çalışıyoruz’ absürt görüntüler haricinde geriye kalan ne? Eminimki, onların bünyesinden bulundukları Ak parti raporlarına yansıyan fonksiyonsuz çatışmaları/çalışmaları, ne şehrin hikayesiyle örtüşüyor nede bu fonksiyonsuz çalışmalarından ötürü iktidarın da Malatya’yı sona taşımasındaki haklılık payı, bir nevi sahipsizliğin kurbanı olurken bizler; tüm dünyanın ortasına dökülen kirli çamaşırlara rağmen ancak bizi bu umutsuz hale getirebilmelerinin faili henüz teşhir edilememesi… Ne büyük bir girdap.
Rant üzerinden yıllardır şehrin damarlarından beslenen kan emicileri futbol takımı kurmuş top oynarken milletvekilliği dokunulmaz zırhına bürünerek ne olduğu belirsiz bir şekilde seçimden sonra ortadan kaybolacaklarını beklemekten başka şansımız kalmadı. Bir daha seçilmelerini gerektirecek ne kaldıki ortalıkta?
Malatya ise ovasında yarı hayalet yarı yeni ranta peşkeş çekilerek sessiz ve derinden, pek göze çarpmadan sömürülmeye devam edilecek. Depremin varlığı yıllardır konuşulduğu halde şehrin tüm enerjisini bu kan emiciler sırf 1’e 40 kazanıyorlar diye Bostanbaşı ve Fahri Kayahan’a aktarmaları ile süren ‘şehre ihanet’ sarmalının geldiği hal ortada işte.
Devlette devamlılık esastır. Şehirlerde de öyle. Önceden kısmi bir uyku haline alınmış toplumun ve dondurulmuş çoğunluk ilişkilerin depremle birlikte hortlaması, sonra yeniden halkın şoklanmış halde kendine gelmesi hepsi bu günden sonra yeniden seferber olabilir. Açın tarihi okuyun, biraz araştırın. Tarihte çok önemli konumlarda bulunan şehirlerin çoğu bu gün yok. Malatya gibi kendi kendini amorti eden, zenginliği ve kaynaklarıyla, akarsu, bitki örtüsüyle albenisi olan bu güzel diyar son bir ay’da yanlış yönetimden dolayı tamamen imha oldu. Hiç kimse mesul değil olanlardan. Ah ne güzel. Herkes hâlâ vekil olmak derdinde.
Siyasiler göklerden gelen bir kararla yerleşmediler o makamlara, halkın iyimser yönünü kullanmak kaidesiyle altın kaplamalı mevkilerin arkasında gizlenen, aslında yöneticilik değil bir ucubeliğin artık kartlarını açık oynadıklarının alameti. Ya da en azından niyetleri böyle.
Yıllardır oy stoku konumundaki Malatya ilinin iktidarın artık bu saatten sonra görmesi umudumuz kalmadı. Bu kadroyla neden görsünki. Şehrin kanını emen paralel yapının Malatya’nın dört bir yanını rant saltanatına çevirdiği, yıkılıncada hiç suçlu değilmiş gibi kenara çekilmesini ciddi bir kitle hazmedemiyor. Dilerim iktidar bir seçin arafesinde bazı şeyleri didikler. Umudumuz var mı, hayır. Çünkü kim kimle el ele kol kola bilemiyoruz. Depremle ve ardından gelen selle birlikte, sayelerinde nasıl bir sistem çarpıklığının biçimlendiği iyice açığa çıktığı için ‘bir daha seçilelim’ vaadinin maşallah dolu dizgin devam ettiği bu aralar hemde. Haricinde elde var koca bir ‘sıfır!’
Ah… Ah… İçimiz acı dolu, yüreğimiz kan ağlıyor bizim.
Hatay’dan Maraş’a, Elbistan’dan Adıyaman’a kadar bu süreci, yoksulluğu ve krizi derin bir acıyla yaşayan halkın biriken öfkesiyle kırılan fay hatları; Malatya’yı bir yana siyasileri öte yana yerleştirdi artık.
Kabul etsenizde etmesenizde arada kolay onarılamaz bir mesafe var. Böyle durumlarda halka sunacak hiçbir şeyi olmayanların sopa göstermesi adettendir. Muhtemelen yine sosyal medya sayfalarımı kapattıracak, özel numaradan arayarak tehdit içerikli konuşmalar, veya kucağında twitlerimden alıntılanmış dosyalarıyla mahkemeye koşacak bazıları. Çünkü şehrin yamaçlarında çöreklenmiş rant düzeni hala çökmüş değil. Lanet olsunki şehri bu hale getiren, paralel kan emiciler kamufle olmuş hala bekliyorlar. Pusuda ne kadar daha bekleyecekleri bilinmez. Olsun! Bizlerde bu memleketin çocukları olarak yepyeni bir şeyler yaratmakla uğraşır olacağız. Yılmayacağız, yıkılmayacağız, gözle görünür her yanlışın hesabını sormak üzere bizlerde pusuda duracağız elbet. Pusuya pusu… Bir binbaşımızın bize öğrettiği göğüs göğüse savaş taktiğinin işe yaramasını beklemek haricinde elimizde bir şey yok. Böyle!
Yanıt yok