GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedyaSiyaset

İKİ AVUKAT 

Depremin acı sonuçları gün geçtikçe farklı hikayelerle karşımıza çıkmakta. Şehrin dağılması, yıkılan binalar ve kaybettiğimiz insanların her biri aslında feci bir trajedi. 

En son ara ara görüştüğüm mesleği avukatlık olan, Malatya’da bu mesleği uzun yıllardan beri mütevazilikle sürdüren, standart bir avukat diyebileceğimiz dostumla depremi ve sonuçlarını aramızda tartışıyoruz. Yıkılan bina sayısı binlerle tarif edilince bürosunun bulunduğu binanın genel durumu hakkında bilgi almak istedim ve sordum. ‘Bürosunun bulunduğu binanın son derece sağlam olduğunu ve bir tek çatlak dahi olmadığını’ söyledi. 

Devamında ‘1998 yılında yapılan binanın 2000/2001 yılında bittiğini ve binayı yapan mütehaitin ise sonradan iflas ettiğini’ aktardı. Toplamda 9 bina yapan mütehait’in yapmış olduğu hiç bir bina yıkılmamış meğer. ‘Demekki işini sağlam yapmış ama peki neden iflas ediyor?’ sorusunu araya sıkıştırdım. ‘Sorun da işte orada ya’ diye cevap verdi. ‘Bu mütehait işini sağlam yapanlardan… Yani demirini tam koymuş, çimentosundan çalmamış, malzemenin hakkını verdiği için zaten iflas etti’ dedi. ‘Şayet diğerleri gibi çalsaydı-çırpsaydı muhtemelen iflas etmeyeceği gibi üstelik BMW, Porsche’ye biniyor para içinde yüzüyor olacaktı şimdi. Kimbilir belki yapmış olduğu binalar da yıkılır altında kalanlar olur, depremde hayatını kaybedenler sayısına yeni rakamlar eklenirdi.’ 

Avukat dostumu büyük bir sükunetle dinliyorum, anlalattığı bu enteresan hadise bir yandan tüylerimi diken diken bırakırken diğer yandan toplumun ve ülkenin acı bir gerçeğini tokat misali yüzüme çarpıyordu. Anlattıkça hayretler içinde bırakan bir süreç, her söz toplumumuzu/kültürümüzü/ahlakımızı kanser gibi çepe çevre saran rant illetinin nasıl toplumun hafızasını tahrip ettiğini sürükleyip getiriyor peşinden. Sarsılıyorum!

Evet, abi…’ diye devam etti avukat dostum. ‘Büromun bulunduğu binayı yapan mütehait öyle kötü bir haldeki şimdi sokakta görsem belki tanınmaz halde. Hatta ekmeğe muhtaç olduğunu dahi düşünüyorum. Çok zor zamanlar geçirmiş, parasız kalmış, çevresi işi dağılmış, ailesini kaybetmiş, şu an ise ancak hayatını zar zor idame ettirebiliyor.

Derin biz sızı tüm bedenime sinsice yerleşti, işini iyi yapan birinin sırf dürüst, sağlam, olması gerektiği gibi kalmaya çalıştığı için sistem tarafından tasfiye ediliyor. Bu mesele karşısında sistemin çarpıklığı ve vasatlığına sitem etmemek elde değil. 

Devamında; 

Deprem sonrası binanın diğer sakinleri ve mülk sahipleri bir araya gelip, ne olur ne olmaz diyerek güçlendirme yapalım talepleri oldu. Gelen güçlendirme ekibi ölçtü biçti, hesapladı ortaya 4-4,5 milyon gibi bir masraf olabileceğini bildirdiler. Böyle bir masrafa girişmeden önce binayı yapan mütehaite ulaştım ve sordum. Güçlendirme yapmalı mıyız diye! Çünkü öncesinden bir kaç dosyasını takip etmiş, iletişim bilgileri halen bende mevcuttu. Mütehait aynen şu cevabı veriyor; kesinlikle o binaya güçlendirme gerekmez çünkü ben bodrum katı ve giriş katını zaten güçlendirmeli yaptım. Sırf perde beton dökerek inşa ettim katları, kesinlikle boş yere paranızı harcamayın uyarısında bulunuyor. ‘

İkinci avukat: 

Malatya’da tanımayan kimse yok, popüler, siyasi makamı sayesinde nerdeyse şehrin tüm dosyalarının kendi hukuk bürosuna aktığı, ondan paraya para demediği, her istediği olmuş, siyasi çevre yanında siyasi nüfuzunu da kullanarak vekillik, il başkanlığı yapmış, halen bir siyasi partinin il başkanlığı görevini sürdüren aynı şekil Malatya ilinde hukukçu kökenli bir siyasetçimiz. 

Haliyle çevresi etkin ve varlıklı kişilerden oluşuyor. Şehri son zamanlarda inşaa eden mütehaitler elinin altından geçiyor hepsi. Muhtemelen partisine yakın olan mütehaitlerle içli dışlı olunca bürosunu, evini bu çevreden satın alıp tamamlıyor. 

Hesaplanmayan ise depremdi, nihayetinde sabaha karşı saatlerde ve 11 saat sonra ikincisi gerçekleşen şiddetli iki deprem sonrasında; bizim ünlü, namlı, şanlı siyasi kart vizitli avukatın hem evi, hem bürosu yıkılıyor. Yetmiyor üstelik parti binası da yerle bir olunca kala kalıyor binler, yüzbinler gibi sokakta. Hatta konteyner’da kaldığına dair duyum aldım. Millet çadır bulamazken ilk günlerde konteynera ulaşması da iyi bir şans olsa gerek. 

Sonuç: 

Biz işini sağlam yapan mütehait olsun, başka alanlarda iş insanları olsun sahip çıkmadık onlara. Onure edemedik. Yaptıkları işlerin sağlamlığından dolayı toplumda farkı bir alan açamadık. Onlarda dürüst, yaptıkları işin hakkını verdikleri için ayakta kalamadılar ve iflaslarla sonuçlanan kötü bir sürecin kurbanı oldular. Diğer yandan konjektör taşıyıcı kolona karton tuğla sıkıştıranı ödüllendirdi, siyasete önünü açtı, az parayla büyük işler yapınca herkes kazandı, bankalar kredi açmakta sınır tanımadılar. Böylece çevresi ve prestiji gün geçtikçe genişlediğini biliyoruz. Artık toplumumuzun bu farkları iyi gözlemlemesi gerekiyor. 

İşini iyi, temiz yapan insanları ayırt etme zamanı gelmedimi daha? Bazen bu bir kaporta ustası olabilir, köyünde tarımın hakkını veren çiftçi, bir öğretmen hatta il’i yöneten Vali’sine kadar genel ahlak değerlerini gözeterek işini yapan ve yaptığı işin de hakkını veren insanlar tek tükte olsa çevremizde onlara rastlayabiliriz. Neden, peki dürüstlük vasfı böyle ayaklar altına alındı? Güçlü, siyasetten beslenen, rantçı çevre karşısında bunların neslinin tükenmesine izin vermemeliyiz. 

İki avukatın hikayesi bu nedenle önemli. Biri az kazanmış, formunu bozmadan mütevazi şekilde mesleğini yaparken, alınteri emeği karşılığında dürüst çalışan birine denk gelmiş ve aldığı mülkü yıkılmamış, ayakta. Mesleğini aynı yerde devam etmeyi sürdürüyor. İkinci avukat oldukça şatafatlı, gösterişli, çok kazanan müteahhitlerden aldığı ultra-lüks ama sabık mülkler yerle bir olmuş. Birinci avukatın yıkılmayan bürosunu yapan mütahit sürünüyor, ikinci avukatın yıkılan binalarını yapan mütehait yada mütehaitler ağzı salyalı şekilde yeni ihale koparmanın hazında pusuda bekliyorlar. 

Soru şu;

Bu devran böyle sürüp gitmeli mi, yoksa iyi kötüyü-doğru yanlışı ayırt etmek üzere kendimize bir çeki düzen vermelimiyiz!?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu