Öncelikle şehrimize gelerek önemli bir gazetecilik mesleği ifasında bulunan CNN Türk muhabiri Fulya Öztürk hanım efendiye kendi adıma teşekkür ediyor, bundan böyle daha sık aralıklarla Malatya’mızda görmek istediğimizi-bizlerin en azından anlatmakta yetersiz kaldığı boşlukları doldurması vesilesiyle memnuniyet duyduğumuzu belirmekle başlamak istiyorum.
Malatya kırgındı. Aslında gönüllerde birikmiş bir kırgınlığı yansıtıyordu Fulya Öztürk’ün canlı yayınları, Malatya şehrinin ‘konuşulmayan gerçeğini’ dile getiriyordu. Bu kırgınlık aylardan beri Malatya’da depremin ürkütücü büyüklüğünü ülke kamoyuna anlatamamayı bırakın inandıramama kırgınlığıydı.
Samimi bir ziyaretti, pazarlıksızdı. Siyasetin belki konuşmakta zorlandığı başlıklara ulusal medya CNN Türk aracılığıyla mikrofon uzattı Fulya Öztürk.
Bir yerel seçim tarihi akışının öncesinde deprem geçirmiş şehrin önceki ve bundan sonraki haline dair bir çok iddiayı, veriyi, görsel materyal üzerinden ileri sürmek ve bunu bilhassa tarihin akışının değiştiği bir yerden söyleyerek not etmeye değer katan bir ziyaretti.
Sanki Malatya aylardan sonra nefes alabildi. Sanki bekledikleri bir kurtarıcının gelmesine benzedi Fulya hanımın 6 ay gecikmeli Malatya programı. Sanki bekledikleri haber ulaşmıştı buralara. Çünkü insanlarımız şehrin halet’i-ruhiyesini anlatan yeni bir analiz ve yeni bir ufuk, morale ihtiyaçları vardı. Fulya Öztürk hanım Malatya sokaklarında önemli gördüğü ne varsa gerek sosyal medya hesaplarında, gerek canlı yayın akışında dile getirdi. Acısını, hayretler içinde olduğunu, üzgün olduğunu, şehrin nasıl yıkıldığı ve bu güne kadar Malatya ile ilgili bildiklerinin yanlış olduğuna dair duygu ve düşüncelerini samimi bir itirafla dile getirdi. Ve bunları bağlı bulunduğu medya kurumu aracılığı ile konuşmaktan imtina etmeyerek hemde…
Halkımız da böylesine içten, samimi, dostane, herkes ve her kesime eşit yaklaşan bir ziyaretçiyi bağrına basmaktan geri kalmadı. Sosyal medya da paylaşımlarını sahiplenerek dostluğunu, vefasını, ilgisi ve sevgisini göstermeye çalıştı.
Fulya Öztürk bir gün de şehrin markası haline gelmesinin arkasında hep bu samimiyet ve dostluğu arayabilirsiniz.
Adana Seyhan doğumlu başarılı CNN Türk muhabiri Öztürk bölgemizin bir evladı. 2013-2021 yıllarında haber muhabiri olarak afet bölgelerinde, Afrika’nın yoksul ülkelerinde, Çorlu tren kazasında, Dağlık Karabağ Savaşı’nda yaptığı yayınlarla büyük ses getirmişti. Asıl; adını ise deprem bölgelerinde yılmadan, yorulmadan, gece gündüz demeden gördüğü her şeyi kamuoyuna paylaşarak duyurmayı başardı. Depremle birlikte yıldızı daha da parlayan, ismi adeta depremin medyadaki simgesi haline gelmiş: ama artık tüm Malatya’mızın da yıldızı, bacısı, bağrına basmaya değer bulduğu fahri kardeşimiz oldu bu saatten sonra.
Yani, “Olan oldu, bari bundan sonra gerçeği görelim” diyebilenlerin sesi olması bakımından Öztürk’ün Malatya’da yaptığı röportajlar anlamlıdır.
Yoksa havanda su dövmeye devam ederceğimiz muhakkaktı!
Nasıl 6 ay aradan geçmiş ve göz göre göre bir çok şeyi, heyecanımızı, umudumuzu, yarınlara inancımızı kaybettiysek, en azından çocuklarımıza bırakacağımız temiz bir şehir efsanemizin varlığı açısından yeni bir sayfa açıldı Malatya’da.
Doğru çok zaman kaybettik, siyasilerle mesafeli bir anlayış şehir yapılanmasına egemen ve engel oldu. Depremin sonuçlarının yetkililere eksik yada sorunsuz aktarıldığı ortadaydı. Bir çok fırsatı kaçırdık, hatalar yaptık, yanlışta ısrar eden bir bürokrasiye karşı zaman zaman sesimizi yükseldiğimizde oldu, kavgalar ettik, davalar açıldı hakkımızda, bunların hepsini yaptığımız halde sesimizi bir yerlere ulaştırmayı başaramadık. Bir kaç yüz km ötedeki neler yaşadığımızı, içinde bulunduğumuz zor şartları, psikolojimizin darmaduman olduğunu bir türlü anlatamamıştık. İşte Fulya hanım uzağı yakınımıza getiren, bizim sesimizin mikrofonu, haykırışlarımızın megafonlu oldu. Yeniden aynı hataları yapma ihtimalinden korkmayanları hiç yadırgamadan var olduğunu ispat etti.
Belki de ilk kez mesleğinin hakkını vererek, büyük ve derin ideallerini geride, bu yıkılmış enkaz topraklarda bırakıp giden biriydi Öztürk. Depremin paranparça ettiği şehrin psikolojik göstergelerini ilk kez sınırlarımızın ötesine taşımayı başaran, bunu kendi insiyatifini kullanarak vazife yapan bir referansımız oluvermişti. Siyasetin sürekli halka dikte ettiği sanal tebelalarda hemen şehrin yola girmeyecek kadar ciddi bir kriz içinde olduğumuzu bildirdi. İddia edildiği gibi pandemi ya da savaş yüzünden değil; bir deprem gerçeği ilk kez böylesine can acıtarak gözler önüne seriliyordu.
Evet, gerçek şu ki; depremin meydana geldiği an’dan itibaren; bürokrasi, siyaset, STK’lar, sivil düşünce kuruluşlarının bir türlü içinden çıkamadığı bir kriz sürecine girdik. Bilgi, beceri, yetenek kurallarının hükümsüz kaldığı krizde her gün sonunda umudunu kaybeden sosyal bir düzensizlik varlığını sürdürdü şehrimizde. Düzenler bozuldu, aileler ülkenin dört bir yanında dağıldı. Bilanço her yönüyle ağırdı. Sürekli Malatya hakkında yalnış raporlar ilgili mercilere iletilmekteydi. Sonuç ortada. Sonuç hikayesi yarım kalmış ve dibine kadar umutsuzluğa bulanmış insanların hayat memat meselesi diyerek verdikleri mücedelenin aspesli toz dumanı kaldı sokaklarda. Kamyon kasalarına toprakla, beton molozları ile birlikte doldurulan bavullar dolusu gülüşler kaldı geride. Sevgiliye son şiirler, çekmecede oyuncaklar, duvarda asılı resimler, cüzdanlarda bir daha geriye dönmeyeceklerin kimlikleri, vazolarda kurumuş çiçekler kaldı ne yazık.
Nitekim, günler aylardan sonra mesleği sadece muhabirlik olan bir kadın geldi ve yeni bir yolu açacağının sözünü verdi. ‘Tekrar geleceğim’ diyerek, ‘sizi yalnız bırakmayacağım, bırakmam söz’ ve sözünün eri olarak.
Malatya kaderini bu süreçten sonra belki yine yalnız yaşayacak, sesini istese de duyuramayacak kimseye ama bildiği hikayesini yarım bırakanları asla ve katta unutmayacağını tarihe not düşmüştür. Bilakis bir köşesinden tutup kaldırmak isteyeni, mazluma omuz yaslayanı, gücü nispetinde el uzatanı, acısını paylaşanı da hiç ama hiç unutmayacak.
Meğer bize süslü giyinen siyasiler değil, lüks araçlarından çıkmayan ensesi kalınlar hiç değil, şehrin acısı üzerinden imparatorluk rantını kurmayı hedefleyenler, yüreği bu şehrin insanlarının karşısına çıkmaya el vermeyenler de değil, bize aslında bir Fulya Öztürk yetiyormuş. Fazla bir şey istemiyorduk ki. Samimi bir el uzansın yeterdi. Sanırım hepsi bu kadardı.
Onca beylik lafları edip, güç temerküze edenler, kendini bir şey oldum diye pazarlayıp elinden hiç bir şey gelmeyen siz çaresizler/çapsızlar, sonra sırtını dönüp yalanlarını zavallı halka minnet borcu saydıranlara son sözüm : ulan topunuz bir Fulya Öztürk etmediniz.