DİPLOMASİ VE DİPLOMATİK DİL
Diplomasi kelimesi TDK’nın Büyük Türkçe Sözlüğü’nde, Fransızca “diplomatie” kelimesinden alındığı belirtilerek,
1- Uluslararası ilişkileri düzenleyen antlaşmalar bütünü,
2- Yabancı bir ülkede ve uluslararası toplantılarda ülkesini temsil etme işi ve sanatı,
3- Bu işte çalışan kimsenin görevi, mesleği
olarak tanımlanmaktadır.
Bu bağlamda diplomasi,
➢ Ülkeler arasındaki ilişkileri yönetmek,
➢ Uluslararası anlaşmaları müzakere etmek,
➢ Çatışmaları önleyerek uzlaşma (barışı) sağlamak,
➢ Uluslararası işbirliğini teşvik etmek,
➢ Dış politikada sorunların barışçıl yöntemlerle ve müzakereler yoluyla çözülmesini hedefleyen bir yol, bir yöntemdir.
Diplomatik dili kullanmak veya diplomatik davranmak diplomasinin tekniğini konuşturmaktır.
Diplomatik dili kullanmak; diplomasiyi bilmek, onunla ilgilenmek ve diplomatik ilişkileri kavramaktan geçer. Bunun için de;
• Genel anlamda uluslararası ilişkileri düzenleyen çerçeve anlaşmaları bilmek,
• Yurtdışında, her yönüyle ülkesinin hak ve menfaatlerini korumak amaçlı temsil etmek,
• Güçlü bir iletişim becerisine sahip olmak
gerekir.
Diplomatik dili yerli yerinde kullanabilmek için öncelikle uluslararası ilişkileri yakinen takip etmek ve güncel konularda bilgi sahibi olmak önemlidir. Bununla birlikte samimi, dürüst, ilkeli ve güvenilir olmak, kıvrak bir zekaya, analiz ve sentez yeteneğine sahip olmak da önemli kişisel özelliklerdir.
Aynı zamanda diplomatik dil kullanmak, bütün bunların üstünde ve ötesinde adil olmayı, olayları bütüncül görmeyi, insani değerleri öncelemeyi ve güçlü bir kelime/kavram hazinesine sahip olmayı gerektirir.
Uluslararası ilişkilerde diplomasi ve diplomatik dili kullanma konusunda; aklı, bilimi ve zarafeti konuşturmak bağlamında yukarıdaki teorik/kavramsal izahın daha anlaşılır olması için Atatürk’ün Yugoslavya Kralı ile arasında yaşanmış örnek bir olayı anlatarak ete kemiğe büründürelim.
Cumhuriyet ilan edildikten sonra Atatürk uluslararası bir balo düzenler. Yemekler yendikten sonra sohbet başlar. Sohbet esnasında Yugoslav Kralı Atatürk’e;
-“Efendim biz Türkleri severiz. İngilizler İzmir’in işgal edilmesini Yunanlılardan önce bize teklif ettiler. Ancak biz Türklere olan sevgimizden bunu kabul etmedik…” der.
Kralın bu sözü üzerine Büyük Önder Atatürk yerinden kalkar, kralın yanına kadar gider. Atatürk, Kralın elini sıkar ve iki cümle kurar.
-“Milletimize karşı beslediğiniz sevgi için teşekkür ediyorum.”
Ardından kralın gözlerinin içine baka baka,
-“Verilmiş sadakanız varmış Ekselansları” der…
Uluslararası ilişkilerde aklı, bilimi ve zarafeti konuşturmak sonuç alıcı ve ikna edicidir.
Yani hiddetlenerek hemen Eyyy… diye bir cümle kurulmuyor… Bağırmak, çağırmak, kızgınlık gösteren bir tutum-tavır yok.
Nezaketle, kendinden emin, oldukça kararlı, zekice ve akıl dolu iki cümle…
Diplomasi ve diplomatik dil böyle bir şey…
İşte diplomasi, işte diplomatik dili kullanma ustalığı…
………..
Yine Atatürk döneminin diplomasisinin o günün şartlarında Balkan Paktı ve Sadabat Paktının kurulması diplomasiyi kullanmaya önemli iki örnektir. Bunlar diplomasinin amaçlarından “Uluslararası işbirliğini teşvik etmek” anlamındaörneklerdir.
1919 yılında İzmir’i, ardından Batı Anadolu’yu işgal eden ve Kurtuluş Savaşında bozguna uğrayan Yunanistan’la 1930’luyıllarda Balkan Paktını (Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya, Romanya) ve SADABAT Paktını (Türkiye, Irak, İran, Afganistan) kuran diplomasiye bugün çok büyük ihtiyaç var.
Balkan ve Sadabat Paktını kuran diplomasi muhtemelenAkdeniz Havzası Ekonomik İşbirliği Teşkilatını kurar ve bugünbölgeye çöreklenen Emperyalist ülkelerin bu havzada at oynatmasına fırsat vermezdi…
Bugün çevremizde yaşanan anlaşmazlıkları uzlaşı ile sonuçlandırmak ve sürdürülebilir barış şartlarını hakim kılmak için böyle bir diplomasiye ne kadar çok ihtiyacımız var…
Dr.Kadir ÇETİN