Bu tarihe dikkat etmek istiyorum. 6 Şubat o kadar önemliki öncesi ve sonrası diye Türkiye tarihçesi ikiye ayrılacak. 6 Şubat bir milat, bir dönüm noktası, bir yokoluşun takvimidir. Tam 11 ilimizi vuran deprem felaketinden arta kalan acı, tükeniş, çaresizlik ve enkaz altında donarak ölüme teslim olmuş vatandaşlarımızın anıt günüdür.
Tüm literatürler, tarih kitapları, sosyolojik bilançolar 6 Şubat’ın reaksiyonlarını isteseniz de istemesenizde her an hissettirecek bizlere. Çaresizlik içinde bir hayat memat mücadelesine giren insanlarımızın 6 Şubat günü başlayan imtihanı öyle zorlu, öyle kadim ve canlarından taviz vererek geçtiki, bu sayfa hiç bir zaman kapanmayacağı gerçeğini not düşmek istedim.
6 Şubat sadece bu kadarıyla kalmadı, üç tane önemli krizi doğurdu vücudundan.
Biri: Doğal kriz
Yakın bir deprem tehlikesiyle karşı karşıya kalan 11 vilayetimiz başta olmak üzere tüm Türkiye, hatta dünya ülkeleri deprem gerçeğini, tesirini, neler yapabileceğini, 60 sn’de yüzbinlerle tarif edilecek insanın ölümüne sebep olacağını gördü. Yüzeysel bir metafor şeklinde sürekli geçiştirilen; aslında bu güne değin sağlam bir politikayla iktidarların programlarında yer almayan –deprem faslı– ister istemez kendine yeni bir alanı zorla açmış bulundu. Açabildi mi halen şüpheliyim. İnsanların ve hükümetlerin senkronize şekilde depremle mücadele kaynaklarını geliştireceklerine dair yeni bir yaklaşım modeli dayatmasına dayattı ama ülkemin yönetimsel biçimi halen deprem gerçeğine inanıp inanmakta (maalesef) tereddütleri var. Çünkü yıkılan yerlerin üzerine inşaat dikmek üzere genel çabaya bakarsak depremden bir ders çıkarılmamış demekki. Halbuki altımızda pimi çekilmiş bir bomba var ve ne zaman patlayacak belli değil. İlk deprem 500 yıllık birikim, 2’ci ise 5000 yıllık bir birikim. On binlerce insan donarak öldü. Doğadaki hareketlilik yeni bir kriz oluşturdu. İşin ilginç yanı doğanın bu krizini görmemeye dair ciddi bir eğilim var hala. Siyaset, bilim, üniversiteler ve yöneticilerin ortak bir akıl ortamında buluştuklarını söylemek zor. Resmen ikinci bir Sarıkamış yaşadık. Ama bizler bunu kabullenmemekte kararlıyız. Adıyaman’da 10 yıllık mezar alanı 13 günde dolduruldu. Hafızamız ve duygularımız o kadar kötüki artık olaylar arasında ya bağlantı kuramıyor yada kurmak işimize gelmiyor.
İki: Toplumsal kriz
Bu süreçte millet aklı devlet aklını çok ilerisindeydi, kendi göbeğini kendi kesti yada kesmek zorunda kaldı. Devletin şatafatlı acil eylem planı için devrede olması gereken kurumları itibarlari yerle yeksan oldu. Özelikle AFAD ile KIZILAY toplumun beklentilerini tamamen hayal kırıklığına uğrattı. Hele Kızılay’ın para karşılığında bir derneğe çadır satışı yapmasına ne diyeceğimizi şaşırdık kaldık birden. Adıyaman’ın dağ köylerinde kurtlar enkaz altından ceset çıkartıp götürdüğü kritik bir süreçte, bir başka yere şehre gidemeyenler sokaklarda çadırsız yaşarken Kızılay’ın para kazanma girişimi tam fiyaskoydu. Ayrıca toplumun depremin ilk saatlerinden itibaren yaklaşık 2 gün boyunca kederine terk edilmesi; ki, Adıyaman ziyaretinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da helallik istemesiyle ikrar edilen süreçte devletin gerektiğinde halka ulaşmaması gibi çok derin bir kanıya dönülmesi idi. Bence hesap edilmeyen en önemli 6 Şubat sonucu şehirlerin boşalmasıdır. Demografik bir değişime giden ilk aşama devreye girdi burada. Malatya’ya baktığımızda şehrin entelektüel elitleri, stratejik, üretken nüfusu başka şehirlere göç etti. Gidişler devam ediyor. Memur, doktor, diğer eğitimliler tayinlerini aldırtmak için uğraşıyor. Esnaflarda göç edince içten içe kanayan yara büyüdü. Korku iklimi ile beraber sosyal sınıfsal hareketlilik başladı. Hele şehrin yerinin kimsenin fikrine başvurmadan ‘ben yaptım bitti’ mantığıyla yeniden belirlenmesi şehrin kalbine bir hançer saplamayla doğrudan ilintilidir. Sakın bu kötülüğü yapmayın şehrimize. Öyleki Malatya ikinci defa benzer sosyolojik kırılmayı yaşıyor zaten. İlki sağ-sol Alevi-Sünni çatışmasıyla, o dönem şehrin nitelikli insan kaynağı göç etmiş gitmişti. Şimdi de ikinci dalgayla şehir bir kriz daha yaşıyor ve bu kez nüfusun tamamı yer değiştirmek zorunda kaldı. Deprem kuşatmasını kontrol edemeyenler nüfusun düzensiz bir göç halinde çıkıp gitmesini de kontrol edemedi. Malatya hinterlandının iyi yönetilememesi ile alakalı sonuçlardır bunlar. Yıllarca aynı siyasilerin şehri yönetmesi, bunlar arasındaki ticari ilişkiler, müsamahalar ve ortak karar foseptik çukuruna dönüşen görünürdeki veriler toplum umudunu güçlü bir silah şeklinde imha ediyordu. Şehrin umudu tükenedursun üstelik deprem gibi yıkıcı bir doğa felaketi kalan son umut kırıntılarınıda alıp götürmüştü. Gerçek şu: ister kabul edin, ister etmeyiniz. “Bir daha neden Malatya ya döneyim?” sorusu çok ta içimizi acıtacak bir soru!? Ne yazık diyorum depremin yönetim süreci iyi yönetilemedi. Hala koordinasyon problemi var. Yardımlar tarumar örneğin. Kamyonlar dolusu marka giysiyi “iç” eden ilçe belediye başkanlarının isimlerinin ihbarları geliyor bize. Twiter sayfamda açıkladım, yalanlama gelmedi. Sükut ikrardır bizde. Bakın vatandaş çadır bulamıyor, vatandaş çadır bulamıyor çadır! Yahu vatandaş çadır bulamıyor!! Kapı kapı dolaştırılıyor. Muhtar kaymakama, kaymakam valiye, vali yine kaymakama paslıyor. Muhtemelen kaymakam da yine muhtara…Vatandaş derdine mi yansın sizin vereceğiniz çadırın izini dedektif ustalığı ile sürmesi için türlü yollara başvurmasını mı?
Üç: Siyasi kriz
Siyasetin artık önceki dönemler gibi olmayacağını bir başka yazımızda yazmıştık. 6 Şubat siyasetin gerçek yüzünü insanların önüne hunharca seriverdi. 6 şubat tüm siyasilerin sınıfta kaldığı tabiri caizse çuvalladığı bir tarihtir. Siyasilerin en makro tepeden yerel mikro yönetimlere kadar nasılda hazırlıksız olduklarını, en küçük bir tedbir programlarının bulunmadığı, bölgesel bir planlamalarının hele hiç olmadığı, bir nevi kendi şahısları birde koltuklarında kalabilmek uğruna çalıştıklarını ve fikir ürettiklerini gösterdi. 6 Şubat insanların siyasete ve siyasilere güven duygusunu yitirdi. Siyasiler şayet yaşanan bu toplumsal krizde siyasi bir krizi de birlikte doğuracağını bilmeliydiler. Öyle de oldu. Özelikle ilimiz Malatya’da siyasilerin ‘yenidir’ diyebileceğimiz rutinleri olmadı. Hiçbir farklı programları, toplumla diyalog dilinde değişil bir yöntem geliştirmeye, ‘şunu da mı denesek, şunu yapsak’ şeklinde değişik ve ekstra bir yolu illeri süremediler. Hem belediye başkanları, hem milletvekilleri, hem Meclis üyeleri vs. Bu da Malatya’da yöneticilerin siyaset üretmek yoksunu olduklarını ancak yukardan gelecek talimat/lar doğrultusunda hareket etmeye müsait bir yapıda olduğunu gösterdi. “Depremzedelerle iştişare ediyoruz, deprem bölgelerinde ziyaretler gerçekleştirdik, depremde mağdur olmuş insanlarla bir araya geldik” gibi çok saçma sapan başlıklar altında fotoğraflar paylaşmak açıkçası toplumla alay etmenin yeni jakobenist şeklidir. Hiç bir şey yapmıyorsanız bari elalemin saf temiz çocuklarını kirli, zoraki tebessüm ettiğiniz pozlarınıza kurban etmeyesiniz. Sırf coll görüntünüzü çaktırmadan servis edeceğim diye insanların uygun olmayan hallerini, ortamlarını deşifre etmeyin albümlerinizde. Marka giysilerinizle dikilmeyin prada’sız hayatlar karşısına. Siyasiler böylece kendi kendilerini toplumun gözünden deport ettiler. Toplumla aralarına derin bir uçurum çoktan girdi bile. Depremde kaybettiklerini unutacak bu toplum ama siyasilerin ilk günden itibaren nasıl yalnız bırakıldığını asla unutmayacak. Yıllar geçse de unutmayacak, tarih yeniden yazılsa da. Depremin meydana getirdiği siyasi kriz çok detaylı ve uzun uzadıya elbette konuşmaya devam edeceğiz. Şunu net biliyoruz artık. Siyasetin asıl amacı halk değil, bu kanıtlanmış bir gerçekliktir. Sadece tüm bilincinin şovenist seçim vaadinden ibaret olduğunu, tarihte gerçekleşmiş onlarca deprem örneğini pas geçip yada görmezden gelerek rant uğruna dereleri, tarım arazilerini, ıslah edilmemiş alanları imar baronların talebi doğrultusunda onların tekeline açıp, altında onlarca binlerce insan kaldığında ise görmezden gelmenin bürokratik bir mecra kurumu olduğunu lütfen fark edelim artık. Ayrıca fay hatlarına meydan okuyan bu mekanik-ruhsuz tayfanın tüm topluma biçtiği ölümcül kılıf basit bir rant için olduğu ise ayrı bir sosyolojik saplantı. Siyasetçilerin yönettiği insanlara karşı sorumluluklarını bir daha hatırlatan 6 Şubat; siyasilerin hatalı tüm davranışlarını ayıklayıp ortaya çıkardı. Kim kimle neler çevirmiş, kim inşaat yapıyor, bizi yöneten kişisel kompleksleri, ortaklıkları, şehrin üzerinde oynana rant oyunun derin sancılı izlerine götürdü 6 Şubat. Siyasilerin gerçek maskelerini düşürdü 6 Şubat. Turkiyenin güvenli estetik yaşanılabilir şehirlere ihtiyacının var olduğunu hatırlattı. Defter tutuyoruz yerine ders çıkardık ve sorumlulara hesap soracağız söyleminin güçlü olması gerektiği savundu 6 Şubat. Tehdit yerine şefkat… 30 yıla yakındır Milli görüşün kaleleri olan şehirlerin tarım arazilerine yapılması fark edildi. Siyasi muhtelif mütehait ilişkileri, Fay hatları üzerine kurulan havalimanları, bilim adamlarını ciddiye alan bir siyasetin yoksunluğu, İstişare ve demokratik katılımın zayıflaması vs. Tüm bunlar siyasi bir krizin sadece bir kaç sonucu. Dileğimiz siyasetin hatalarını görmezden gelme çabasına eğilmesidir. Yoksa 6 Şubat kiminin zaferi, kiminin ölüm yıldönümü olmayı eksiksiz sürdürecektir. Onun İçin 6 Şubat bir milattır. Unutmayacağız, unutturmayacağız!