Malatya halkının siyasetçilerle başı dertte. Şehrin üzerinde ekonomik kara bulutlar dolaşıyor ve her geçen gün mevcut kayısı sorunu büyüdüğü halde siyasilerin bu konuya duyarsız kalmaları gibi ciddi bir kısır döngü içinde savrulup gidiyoruz.
Giriş paragrafı; her gün çevremizde gözlemlediğimiz, ‘3-5 kuruş fiyatlar artsa da satsak’ diyen; gırtlağına kadar ekonomik dar boğazda iyice batmış vatandaşlarımızdan edindiğimiz izlenimlerin sadece mikro hali.
Kayısı Malatya’da 100 yaşına girdi ama “hala tekelleşmiş tüccarın hegomanyasından kurtuldu” demeye ne yazık hazırlanamadığımız vasat bir zamana muhtaç bırakılmışız.
Halbuki son 2 yılda ülkemizde nerdeyse her üründe % 300-600 arası fiyatların takla attığı halde kayısı da bu oran sadece % 60 ile sınırlı kalmış. O da son bir yılda sezona göre 25 TL tekrar aşağı çekilerek adeta kayısı üreticisi bir nevi cezalandırılmıştır.
Kayısı üretici cezasını çekedursun; şehrin gizli sahipleri formatındaki tüccarlar; bu gizli gücünü koca bir vilayette üretilen kayısı ürünü sırtından sürdürürken; adeta dokunulmaz bir zırh statüsüne bürünmüş ticari reflekslerini: tıpkı 1960, 1970, 1980, 1990, 2000 ve 2010-20 yıllarında gibi babadan oğula geçen feodal bir düzenle ipleri eline aldıkları, istediği şartlarda satıyor yada alıyor. Canı istediğinde de satmıyor, almıyor.
Ülkenin ve şehrin, çağın çok gerisinde bir sistemle, ilkel metodlar diyebileceğimiz kayısı’yı kendi belirledikleri, kendi insiyatifine göre ticari zemini hazırladıkları, sürekli gelişen global dünya konjektöründen uzak, ‘biz kazanalım da üretici ne olursa olsun’ mantığına egale edilmiş kayısı geleceği ve kayısı sıfatı artık tehlikede.
Nicedir üretici “zararına yada kafa kafaya ayakta kalma” dediğimiz direnç noktası kırılma eşiğine gelmiş dayanmış. İlk fırsatta bir yolunu bulup hem rasyonel tarımı hem kayısı tarımını terk edecek.
Bütün ilçelerde mevcut sorunlar ayuka çıkmış durumda. Topraklarında istediklerini bulamayan yüzlerce yıllık tarım nüfusunun baş vurmak istediği ilk ve tek yol, en kısa sürede bir şehre kapağı atmak. Tabiki bu sosyolojik sorunlar da siyasilerin umrunda değil. Çünkü, hiç bir şey siyasilerin umrunda değil.
Pahalı mazot, pahalı gübre, pahalı tarım ilacı, pahalı enerjiye karşı ucuz ayağa düşmüş ürün…
‘Yahu dünyada sadece bu bizde var’ diyen biri çıkmıyor.
Matematikte buna ters orantı diyorlar. Üstelik ülkemizde ve dünyada her şeyin fiyatı kat be kat artarken tüm yeryüzünün % 86 gibi büyük oranda kuru meyve kayısısını karşılayan Malatya’da fiyatlar tam tersine dikey yönde aşağı inişte.
Sanayicinin, teknoloji üreticisinin, otomobilin, market ürünü, toptancının, tekstilin, bankanın, hammadde’nin, petrolün, silahın, gayrimenkulün değeri artmakta lâkin tarım üretici iflasa zorlanıyor.
En son patlak veren ‘üç harfli’ tekelleşmiş marketlerin işleyişi gösterdiki tarım üreticisinin hakkları resmen peşkeş çekilmiş. Üreticiden 5’e aldıkları ürünü 40’a sattıkları sonrasında, dahası sergiledikleri taşkınlıklar-tehditler, orada da nasıl büyük bir rantın döndüğüne dair hislerin kabardığına işaret ediyor.
Hep başka ülkeleri eleştirmeyi mahir sayan toplumumuz birgün dönüp kendi eksikliklerini, kendi kayıplarını görmeyi, eleştirmeyi akıl etmez.
Yani toplum olarak, siyaset olarak, yönetim olarak, özlük haklarımız olarak, demokrasi olarak, ülkemizin çıkarları olarak, yediklerimiz içtiklerimiz olarak hepimiz yalan söylüyoruz kendimize ve birbirimize. İyi birer yalancıyız her birimiz. Dünyanın bize muhtaç olduğu bir ürünü yanlış ve eksik politikalardan dolayı hem üreticimizi mağdur ediyor hem hiç acımadan ülkemizin imajını paranparça ediyor, çıkarlarını iç ediyoruz.
Bugün üretici mağdur, siyasiler sanki bu konu Mısır, Fas, Meksika, Hindistan’da gerçekleşiyor gibi duyarsız, tüccar ‘ben cebime girene bakarım arkadaş, 50 bin aileden bana ne’ dercesine milli duygulara fransız…
Böyle bir ütopya. Yalan üzerine kurulu, el ele verip kayısıya ihanet ettiğimiz, yüz yıl sonra yaptığımız hatadan dolayı utanç duyacağımız bir istismar şekli. Tabiki tüm bunlar yeterince uykularımızı kaçırmazmış gibi, siyasiler halen boş ve limitsiz vaatlerle insanlara kendi redüksiyonlarını kabul ettirme çabaları gerçekten taktire şayan.
Yılın son ayına girildi, ülkemizde artık eski ‘enflasyon ve faiz oranlarının’ rakamlarla gösteren son verileri yayımladı. Geçen yıla göre kayısı fiyatı şu an 15 TL civarı. Aslında 60-80 arası ama bu rakamlar geçen yıla göre bir hayli devülasyon yaşadı ve 15 TL’ye tekabül ediyor. Yani 70 TL’ye bugün kayısını satsan geçen yıla göre 15 TL’ye satmış bulunuyorsun. Veriler bizi bu sonuçlara götürüyor, ben değil. Hesap ortada. Tabiki bunlarda konuşulmaz.
Malatya ahalisi son derece sabırla ve kendilerine mahsus bir umutla bekliyor. Çünkü ürününü hak ettiği fiyata satmayı istiyor. Bu anlayışla enflasyon karşısında erimiş şuanki fiyatlar topyekün zarar ziyandadır. TMO ise fos çıktı. Var mı alım ALIM? Kayısı borsası başkanı’da bir milletvekili olsaydı bir gerisi derya deniz. Siyasiler ne olursa kayısı konusunda bir şekil bir adım atmalılar, böyle görmezden gelerek davranamazlar. Hayır, buna hakları yok! Topluma aleni saygısızlık bu!
Oysa koca bir il’i ilgilendiren kayısı ve mamülleri üreticinin depolarında şişmiş durumda. Büyük çoğunluğun öyle olduğu sanılıyor. Açıklanan satış verileri sezon itibari ile % 25 kadar bir dilimi kapsıyor. Velhasıl % 75’lik kesim ise şuanki fiyatlardan memnun olmadığı üzere fiyatların hak ettiği yere gelmesini bekliyor.
Toptan olarak kayısı kg’mı 8 USD’ye ihraç edilmekte. Çiftçi üretici eline geçen ise 3 USD. 2.5 USD’si masraflar ve emekleri. Bir düzineden fazla kentte bulunan beyaz tüccar kg başına 5 USD’yi cebine indiriyor demektir. Hadi 3’ü masraf olsun 2 yine kâr. Parantez içerisine alınması gereken 5 USD çoğunluk yönünde anlaşılacağı üzere kayısı aslında günümüz ve dünya şartlarına göre para ediyor. Sadece üretici eline geçecek oran kısıtlanıyor ve bu oran çok düşük. Yapılan bu alçaklığa karşıyız.
Kayısı’yı da üretici çiftçiye de ihanet ediliyor. Vallahi bilahi böyle. Hey sesimi duyuyor musunuz ? Sizlere diyorum size! Halkın yetki ve salahiyet verdiği siz siyasiler. Kadın hakları, hayvan hakları, feminist hakları, LGBT hakları, Memur hakları, işçi hakları var da çiftçi-üretici hakları nerede? Hakkaten onları kim nasıl savunacak ?