Keçilerini Kaçıran Programlar!

Anlam veremediğimiz ya da cevabını uzaklarda aradığımız sorular, hayatımızın bir parçası olurken bu bocalanmanın cevabı yanı başınızda desem? Eminim, bir çoğunuz inanmayacaksınız ama gerçekler bundan ibaret. Örneğin bir kimsenin özel hayatı ve bir toplumun ahlaki değerleri nasıl yerle bir edilir? Sorusunun cevabını çok uzaklarda aramayın! Televizyonunuzu açın, baş köşe oturun, kontrolü elinizde tutmak için kumandayı da elinize alıp kırmızı tuşa bastıktan sonra gündüz kuşağı TV programlarına bir göz atın. Ne demek istediğimi  anlayacaksınız. 

Hatırlarsanız bir dönem izdivaç programları vardı. Evlilik gibi kutsal bir müesseseyi oyuncak malzemesi haline getirip, bir ordan bir burdan çekiştirerek popüler olmak adına insanlığından ödün verenler bir hayli fazlaydı. Adı izdivaç olsa da amacı, reyting sıralamasında zirveye ulaşarak rant elde etmek uğruna her türlü şaklabanlığa müsade edilirdi. Kabak tadı vermeye başladıktan sonra ve halk kanadından şikayetlerin ardı kesilmeyince RTÜK bu programları yayından kaldırma kararı aldı ve kaldırdı. Peki bu çözüm oldu mu? Tabi ki hayır!  

Medya platformlarında bu tür kayıpların pek önemi yoktur çünkü biri giderse yerini farklı formattaki bir programla doldurmak için her zaman bir B planı vardır. Bunu faaliyet geçirmekte sanıldığı kadar zor değildir. Mevcut ekip ve ekipmanlar elinin altında hazırdır. Sadece B planını oluşturacak programın konusu, izleyiciyi ekranın tiryakisi yapsın yeter. İzleyiciyi kalbinden vurmayı çok iyi başaran medya şirketleri aynı  kanalda, farklı başlıklarda, farklı format üzerinden programlar yayın akışlarına dahil ederler ve son dönemlerde farkındaysanız “kayıp aranıyor” programları bayağı popüler. Kayıpları ve olayın katilini bulma, yıllardır birbirinden ayrı olanları kavuşturma, aile etkeni yüzünden evlenemeyenleri evlendirme, falan filan derken ardı kesilmeyen her birinin diğerini taklit ettiği programlarda öyle aile dramalarına tanık oluyoruz ki aklımız şaşıp kalıyor. 

Zaten hedeflenen amaç da bu. Katiyen olmaz dediğimiz olayları normalleştirerek sunmaları sayesinde insanın onur ve gururunun  önem arz etmediği bir programda, ahlaki değerlerimizle çelişen ne varsa ortaya sermektir. İstenilen hedefe ulaşınca hikayeye konu ettikleri şahısların dramatik anlatımlarıyla izleyici, hüngür hüngür ağlarken bir taraftan da suçlu konumundaki kişiye lanetler okumayı eksik etmiyor.

İşte gündüz kuşağındaki bu ve benzeri programlar, bizim iyi niyetimizi suistimal ederek kârına kâr katıyor. Tabi söz konusu kâr olunca kimsenin gözünün yaşına da bakılmıyor. Seyirci, ekranları başında ağlama moduna girmişken bir bakıyorsun programı sunan kişi olay karşısında bir kahkaha atıyor. Çelişkili davranışlarını eleştirenlere ise sinir krizi bahanesiyle geçiştirmekte üstlerine yok bunların. Bir de tartışılan konunun muhataplarının el ve yüz mimiklerindeki tutarsızlık, toplumla  dalga geçtiklerinin göstergesidir.  Ardından bir bakıyorsun bu tutarsız, umursamaz mimiklerle fenomen düzeyine ulaşmışlar. Eee fenomen olunca bir sosyal medyadan bir TV kanallarından boy göstermemek kaçınılmaz ve gelsin bakalım bitmek bilmeyen konu başlığında derinlemesine münakaşa…

Hayatımızda şaşkınlığı en üst düzeyde yaşatan her şeyi bu programlarda izlemek artık olağan karşılanıyor. Bununla birlikte edepsizliğin dibine vurdukları yetmezmiş gibi ağlanacak halimize gülüyorlar ve seyirci bölümüne topladıkları bir avuç insan topluluğu, bu saçmalığa alkış tutuyor.

Olayın bir diğer garip yanı “bir avuç insan topluluğu” tabiriyle ifade ettiğimiz kimseler daha önce yayından kaldırılan programların seyirci koltuğunda oturan kişilerdir. Böyle olunca aklımda yine deli sorular dönüp duruyor. Programı sunan aynı, seyirci de hemen hemen aynı, yaşanılan olayın ilgi çekmek için abartılması da bariz ortadayken bütün bunlar kurgu mu? Sorusunu sormadan edemiyor insan. Bilakis her şey tüm çıplaklığıyla en ince ayrıntısına kadar didik didik ediliyor. Bazen sonuca ulaşılsa da çoğu kez sonuçlar, çıkmaz ayın son çarşambasına gebeymiş gibi aylarca aynı kişiler görüntü kirliliğine sebep olmaya devam ediyor. 

Dramatik anlatım biçimi ve görselde kendini parçalama, yerden yere vurma, bir ağlayıp bir gülme derken neyin ne olduğuna anlam yüklemeksizin seyircinin gönül teline dokunup reytinglerin tavan yapması ile ilintili olmasından kaynaklanmasa; kim namusunu, şerefini, onurunu 85 milyonun önünde ayaklar altında çiğner? 

Hadi diyelim çiğnedi sonra  eşin dostun yüzüne bakamaz. Bizler bir insanın kusuru öğrenildiğinde örtmek gerektiği bilinciyle yetiştirildik fakat toplum ahlakıyla bu kadar ters düşen olayların tutulma sebebi; çoğunlukla kurgu eş zamanlı, acıtasyon manevralarını çok iyi bir şekilde ekrana yansıtmalarından geçiyor.

Gündüz kuşağında izlenilen bu tarz programlar, fayda sağlama amacının ötesinde kitleleri uçuruma doğru sürüklemektedir. Özel hayatın gizliliğine dinamit yerleştirip, evlilik dışı ilişkiye özendiriyorlar. Çarpık aile ilişkileri, eşini ve çocuklarını geride bırakıp başka kocaya kaçan kadınlar, evlilik vaadiyle kandırılan genç kızlar/yaşlı amcalar ve bu uğurda maddi zarara uğrayanlar derken “vay be bu kadarına da pes” şaşkınlığıyla kendimize gelmemiz zaman alıyor. İzlediklerimiz bilinçaltı canavarını hortlatmadan bu gidişe RTÜK’ün derhal dur demesi gerekiyor. 

Akıl kârından yoksun kendi keçilerini kaçıran, şimdide toplumun akıl sağlığına gözünü diken gündüz kuşağı TV programları yayında kaldığı sürece ipini koparan soluğu bu platformlarda alır ve kan donduran olayların ardı kesilmediği gibi bizler daha çok şaşırıp kalırız. Şu da bilinmelidir ki işinin ehli kurumlar varken kayıp, kaçak, katil başlığındaki sorunların çözüme kavuşacağı yer televizyon olmamalı. Bırakalım da herkes işini yapsın!

Selma Karakaş Tutuş 

Etiketler:

Yanıt yok

Bir yanıt yazın