GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedyaSanatSiyasetVitrin

Minnetli Milletvekileri

Haber sitemiz Kilit tv yeni kurulmasına rağmen türlü engellenmeler sonrasında 15 günlük bir rötarlı süreçten sonra tekrar sizlerle olmanın mutluluğunu yaşıyor. 

Son zamanlarda içinde bulunduğumuz ekonomik buhranı hepimiz iliklerimize kadar yaşıyoruz. Hayat pahallığı ve akaryakıt zamları toplumun sinir uçlarına kadar dokunması ila birlikte tüm Türkiye’den bağımsız ekstra bir başka sorumuz daha var bizim. Malatya olarak, sadece Malatya’ya has ekstra sorunumuz; son zamanlarında insanları paranoyak eden depremlerdir…

İrili ufaklı olanları saymazsak son üç yılını depreme adamış ilimizde en son 6 Şubat günü nerdeyse tüm şehri kaybetmiş bir felaketle yüzleştik. Tam tamına 33 bin binanın yıkılması kararı verildi. Bu ne demek? Bu şehrin 10/7 oranında ortadan kaldırılmasına tekabül ediyor. Yani şehir haritadan silinecek ve tekrar yapılacak. (O da yapılabilirse…)

Nicedir 6 şubatın yaralarını sarma gayretleri devam ederken son olarak geçen Cuma günü 1 saat içinde dört şiddetli depremin peşpeşe meydana gelmesi, şehirde tutunmaya çalışan azınlık kitlenin bir daha umutlarını yerle yeksan etti. 

Yedi aydan beri yapılan bütün çalışmaların sil baştan yeniden yapılması anlamına geliyordu başka açıdan baktığımızda.

Geriye dönüş yapmış, konutlarını tamir ettirip oturmuş olanların bir bölümünü tekrar ya yollara düşmesine sebep oldu bu depremler dalgası yada ‘artık bu şehirde olmaz-yaşamak zor’ kararının alınmasının mihenk taşlarını döşedi yeniden. 

O sebeplendirki şehrin sorunları bölümüne girmeyeceğim, şayet yığınak haline gelmiş sorunları listesini az biraz kurcalamaya kalkışsak hadisenin boyutu bambaşka yerlere, mecralara, adreslere savrulur gider. 

Dolayısıyla bu gün essef dolu bölümde üzerinde durmamızı gerektirecek başka bir konumuz var. “Milletvekillerimiz nerede?” sorumuz genel anlamda oldukça açık bir şekilde sormamızı gerektiriyor, isterdiki cevabı da o denli açıklıkta olsun. Ne varki Milletvekillerimiz, bizim seçtiklerimizin şehrin nötr haline aldırmaksızın ortalarda ‘görünmemesini’ halkımız üzerinde gösterdiği –kaderine terkedilmişlik sendromunun– psikolojik boyutlarıda en az deprem kadar dert oldu insanlarımıza…

İşte bu yazıda Milletvekilleri eksikliğinin toplum üzerinde en az deprem kadar meydana getirdiği yıkım oranına projeksiyon tutacağız.

Tüm ülkenin ekonomik gidişattan şikayetçi olduğu böylesine kritik ve zorlu koşullarda ilimiz Malatya’da ekstra sorunu haline gelen depremler silsilesine karşı halkımız ne yapıyor veyahut psikolojileri nasıl, ekonomik olarak bu insanlar yeterli mi, üstesinden gelebiliyorlar mı, politik argümanlarını sürdürenler halkın istek ve taleplerine cevap veriyor mu gibi bir çok temel başlığı maalesef hiç bir şekilde dile getiren-takip eden yok. 

Hemde en büyük ve tek geçim kaynakları kayısı sezonunu hiç açmadan, köylü-üretici tek kasa ürünü içeri deposuna koymadan kapattığı  halde. 

Sorunları kim dile getirecek? 

Muş milletvekilleri! Hayır ya Elazığ bürokrasisi! İstanbul Nişantaşı sosyetesi de olabilir! Konya belediyesi ne güne duruyor. Şehirle alakası olmayan acemi çaylak muhalif kesim mi yoksa? Bilemediniz sokaktaki vatandaş mı? Hayır aslında fabrikadaki işçi! Olmayan gazeteciler mi? Kim peki, kim? 

Elbette yetkililer, devlet büyüklerimiz, seçtiğimiz yöneticiler, Siyasiler ile bilakis bu bölgede bir hayat memat meselesinin ortasına terk edilmiş ve yaşam savaşı verirken diğer yandan elinde kalmış son imkanlarla hala doğup-büyüdüğü-yaşadığı yerler için bir şeyi yapmayı göze alan-savaşan yurttaşlarımızın haklarını korumakla yükümlü Milletvekillerimiz tabiki. 

Çıkacaklar Meclis kürsüsüne bağıra çağıra, meclisi inlete inlete, gerekirse ağlayacak, yalvaracak, ihraç edilmeye göze alarak anlatacak birilerine bu sorunlarımızı. Evet, bunu yapacaklar! Bu sizin asli göreviniz.

Milletvekilli olmak ‘iki dönüm bostan yan gel yat osman’ meselesi değil. 

Ara ara akrabaları ziyarete edip yemek yerken bunu sosyal medyada sanki halk ziyareti yapıyormuş gibi servis etmekte değildir. 

Devlet, siyaset protokol yemeklerinde ortaya çıkıp baş köşeyi kimseye kaptırmayan, sorunlar götürüldüğü zaman da yer altına çekilmek hele hiç değildir. 

Tüyü bitmemiş yetimin hakkından kesilen paralarla bol maaşlı, eş dost arkadaşa ortak ihale koşturmak, bu ihalelerden nemalanmak için dosya takibi yapmak değil efendi.

Havaalanlardan VİP kapıdan uçağa binmekte değil

Farklı siyasi konsensuslarda bulunup oraya buraya, halka caka atmak değildir vekillik.

Kendini toplumun üstünde gören eğilimleri ile statükocu, lüks, sosyetik bir kariyeri fakir fukaranın gözüne sokmak değildir be kardeşim. Lokanta açmak değil. Hastane kantini ihalesi almak değil. Hazine arazilerine bina dikmek değil, inşaat şirketi kurmakta değil. 

5 yıl bittikten sonra yüksek ballı kaymaklı bir maaşı löp löp cebe indirmek değil.  

Sıralamayı oldukça uzatabiliriz. Ülkemizde ne yazık haberlerde ve bir çok ajans kaynaklarında siyasilerin karıştıkları olaylar, bulaştıkları rant çarkları, uyuşturucu ve insan kaçakçılıkları, rüşvet, yolsuzluklar, para aklamalar, yandaş ve akrabalarını kayırmada adalet terazisini kaldırıp nasıl çöpe attıklarına kadar tonla haberle karşılaşıyoruz. 

Senin işin HALK?! Senin Mehmet Ağa, köydeki çiftçi, sokaktaki vatandaş. Köydeki, şehirdeki insan. Senin işi benim ben. Öteki, diğeri, uzaktaki, toplumun hepsi. 

İsterseniz bu konunun şeffaflığını ön plana çıkarmak üzere küçük bir kamuoyu anketi dahi yapabilirsiniz. Milletvekillerimizin Malatya’da başarı tırajını değil ‘halkımızla diyalog, ilgilendikleri ile sorunları gidermede gösterdikleri çaba ne kadardır?’ araştırması üzerine bir kamuoyu araştırması olsun. Bırakın halkın sorunlarını Meclis kürsüsüne taşımayı Malatya’ya dahi gelmiyorlar. Korkuyorlar mı acep, moralleri mi bozuk, şehri bu halde görmeye tahammül edemeyip psikolojileri mi bozuluyor, yoksa yol paraları mı yok belli değil. Gerçi anket firmalarından söz etmişken; hiç bir zaman onların işlerini ciddiyetle yaptıklarına emin olamadım. Elde ettikleri sonuçları pazarladığına dair ciddi veriler var elimizde, ki; bu yine kıymetli vekillerimizin umrunda olmaz, hiç bir şeyi değiştirmeyeceğinden fazlasıyla eminiz çünkü.

Kısacası toplumun bürokrasi kanalları ile seçtirdiği Milletvekililerimiz sahada göremiyoruz. Sabrediyoruz yok, bekliyoruz yine yok! Gelin diye çağırıyoruz yine gelmiyorlar. Toplamda 6 vekilimiz var. farklı parti ve görüşlerden vekilimizden 2’si hariç diğerlerinin tamamen toplumdan kopuk, alakasız, sorunlarla “ASLA” ilgilenmeyen, telefonlara dahi bakmaya tenezzül etmeyen, sürekli çevirim dışı, düşük profilli, tepeden indirme, memnuniyet duyulmayan isimlerden mevcut olduğunu sokaktan herhangi bir vatandaşı çevirip sorsan ortak şeyleri söyleyecekleri hasıldır. 

İşte reise, partiye oyumuzu verdik, mecburen listede oldukları için seçildiler muhabbeti. Hep aynı terane yani.’

Malatya’yla özdeşleşmiş simge isim Öznur Çalık gibi tuttuğunu koparan, sürekli halkın içerisinde dolaşıp duran, iyi kötü Eczane gibi halka açık umumi bir adresi bulunan, varlığını her alanda hissettiren yeni güçlü bir ismin yokluğunun boşluğu anlaşılıyorki uzun bir müddet daha Malatyayı terk etmeyecek.

İnanç Sıraç Ölmeztoprak, Abdurahman Babacan gibi yeni “ay ben şimdi Milletvekili mi oldum” modundan henüz çıkamamış isimler ise ortama adapte olma gayretlerinde. Siyasi mecrada tecrübesizler. Bakanları tanımıyor, tanısalar bile –alt devre- oldukları için kaile alan yok, randevu almakta bile hükümsüz kaldıkları bilgileri elimize ulaşıyor. Şimdilik sadece Malatya Milletvekilleri tabelasında isimlerinin bulunması harici pek bir etki gösteremeyen vekillerle Malatya gittikçe kan kaybetmekte. Zaten bir ekstra sorunlar silsilesi havuzunda çırpınıp duran şehrimize bir de çömez vekiller tutarsızlığının montelenmesi git gide halkımızın kalan son umutlarını da tüketir oldu. Düşünsenize hiç bir siyasi vasfı kalmamış Çalık’ın kokusu ile bazı işlerin yürüyor olması ne kadar tuhaf bir durum. Ve hala insanlarımız umutsuz bir şekilde Öznur Çalık’ın kapısını çalıması istikrarsızlığına bakar mısınız? Çalık’ta kimseyi kırmayarak eski bağlantıları üzerinden hala bazı sorunların çözüme ulaştırmasında etkin rol oynamaya çalıştığı bilinen bir şey değil mi? 

İzninizle bu tezimi destekleyen başımdan geçen bir hikaye anlatmak istiyorum sizlere: 

Yıllar önce… Malatya Tavşantepe bölgesinde yakınlarıma ait akaryakıt istasyonunda akrabayla oturmaktayız. Bir araç geldi, yakıt aldı biraz. Sonra bu aracın içindeki kişi yanımıza geldi ve bizimle biraz sohbet etti, çay içtik vs. Sohbet esnasında benzinlik yan tarafında ekilen sebzeliği görünce; sebze sizin mi diye sormuş evet cevabı alınca, ‘biraz alabilir miyim’ bizde ‘tabi abi istediğin kadar al’ demiştik. Gömlek kol düğmelerini sıvazladı önce, kıravatını gömlek cebine iliştirip, gidip bir kaç domates, biraz biber, bir kaç patlıcanla geri dönmüştü yanımıza. Onları tertemiz yıkadı, etti, bir kenara koydu ve ‘böyle olmaz, biraz bekleyin geleceğim’ diyerek aracına atlayarak yanımızdan ayrıldı. Bir müddet sonra geri geldi, 1 kg kadar kuşbaşı eti, bir kaç ekmek alıp gelmiş, o kopardığı sebzelerle bize çok güzel kendi elleriyle muazzam bir yemek yaptı. Tabi o sıra bizde ufaktan sohbet etmeyi sürdürüyoruz. Yemeğimizi masaya koyduk, bir de ‘ordan Kola açın’ dedi, yemek yerken ‘abi kusura bakma da çıkaramadık sizi, kimsiniz-kimlerdensiniz’ deyince önce Mevlüt Aslanoğlu cevabını verdi. Siyasetle pek haşır neşir olmadığımız yıllar. Ne iş yaparsın peki, ben Malatya milletvekili Mevlüt Aslanoğlu deyince şaşkınalaşan yüzlerimiz. Sanırım bir siyasi ile yediğim adam gibi adam ilk ve tek yemeğimizdi. Sonra havadan su’dan ordan burdan konuştuk biraz. Yemekten sonra Ankara’ya gideceğini ekleyerek, ‘Ankara’dan bir isteğiniz olursa beklerim’ şeklinde hatır faslından sonra tek başına aracına atlayarak uzaklaşmıştı oradan.”

Bu hikaye üzerine çok fazla şey konuşulabilir, ne dediğimi anlamış olmalısınız. Lafın tamamı herkese anlatılmaz. Kısacası şimdi nerde o milletvekilleri. Hey gidi hey! 

Bir dönem bankodan bakanlık verilen Bülent abi tamam iyi hoş adamsın ama güzel uzun boylu olmak yetmiyor bilesin. Zengin olmakta vallahi yetmiyor. (Bu arada Allah daha çok versin, gözü olan gözü çıksın!) Arayın Bülent abiyi varsa sorununuzu bildirin ‘he tamam’ deyip geçer. Kimsenin kalbini kırmaz, her şeye herkese ‘hehe..’ der. Bu mu siyasetçilik, politika üretmek, şehrin ambiaslarını korumak, halkın sesine koşmak böyle bir şey mi yoksa? Mutlaka yaptığı iyi işler vardır, o balık çiftliği meselesi gibi örneğin, elbette bir gün anlatırız onuda. İstisnalar ayrı fakat genel anlamda Bülent abinin tarzı budur/böyledir. 

Fendoğlu’na gelince; Fendoğlu başladığı günkü çizgisinden pek taviz verdiği söylenemez. Ama onuda dinleyen yok. Milliyetçi Partinin tek vekilini kim dinlesinki. Ak parti gücü altında Fendoğlu çalışmaları çoğu zaman gözardı ediliyor veya öne çıkması hoş karşılanmadığını biliyoruz. O yüzden Fendoğlu siyaset popülizmi Malatya’da var olan önemi sürekli bastırılmakta ve bazende dolaylı yollarla gerilere süpürülmekte olduğu aşikar. Tüm köyleri mezraları ile birlikte ucuz, modeli düşük aracıyla gezen biri varsa o da Fendolu’dur. Demekki köy köy gezmekte her babayiğidin harcı değilmiş. Babacan ile Ölmeztoprak’ı Kubbe’nin bu yakasına 4 ay içinde bir kez olsun getiremediğimize göre demekki biraz durup eskilerin kıymetini ne kadar bilmediğimiz konusunda kendimizi sorgula alabilmeliyiz biraz. 

Tıpkı Ağbaba gibi … 

En çok çalışan, her taşın altından çıkan, arı gibi koşturan ve Malatya’nın sorunlarına birinci elden takip eden bir isim Ağbaba. Depremde tam bir yardım kuruluşu gibi meydanlardaydı. Veli Ağbaba’dan başkası değildi depremin ilk saatlerinden itibaren sahaya koşan. Ne varki onunda talihsizliği tıpkı MHP’de olduğu gibi CHP logosunun altında vekillik yapması hasebiyle halk tarafından keşfedilmesini zorlaştırdı ve yaptıkları yapacaklarının teminatı ötesinde bir türlü geçmemesi ile sonuçlanmış, nedense iktidarın şehirdeki güçlü algısı Ağbaba çalışmaları –görmezlik– etkisinde yok olmasını sağladı.

İhsan Başkan’a gelince İhsan Başkan’a laf yok! O Malatya’mızın fahri onur başkanı, umarım Milletsiz’vekilik hayatından sonra tekrar bir daha il başkanlığı koltuğuna terfi ederek Guinness rekorlar kitabına girmeye hak kazanır. Dilek değil bir temennidir. Allah başımızdan eksik etmesin İhsan başkanı. Onsuz Malatya siyaset treni yürür mü hiç?

Ben ekonomik darbeler diyeyim, siz depremler deyin halkımız kısacası perişanlık diz boyu desin… İnanın insanlarımız çok çaresiz, gidecek, başvuracak, sorunlarını anlatacak, anlatsa bile halledecek hiç bir kapı yok şimdilik. Hamaset sloganları atmaya, farklı fantastik hikayeler dinlemeye mecalide tahammülüde kalmadı. Bir girdaplar çukurunda debelenip duruyor. Daha doğrusu şehrimiz ölüyor. Sadece ölen insanlar değilki. Geçmişimiz, anılarımız, savunduklarımız, güzelliklerimiz gözümüzün önünde yok oluyor. Halbuki ‘doğunun Paris’i, Battalgazinin torunları, kayısı diyarının başkenti, güneşin altın yumurtası’ gibi unvanları bir bir üzerinden çıkarıp atıyor her gün sonrası. Birbirine parmakla gösterilen, iş-ticaret-sanayi-siyasette ülkede hatrı sayılır bir algoritmaya sahip insanlarımız şimdi canını ve boğazlarını kurtarma derdinden başka bir şey düşünemiyor. Şehir bilinci, kültür sentezi, yaşamak dengesi çöktü. 

“Gelişmiş, güçlü, büyüyen, teknokrat” olmak bir kenara dursun, vatandaşına güven veren başarılı; yani başarabilmiş siyasetçi tablosundan arınmış bir enkaz il kaldı geriye. Malatya değerleri hepsi iç oldu gitti. Varlık içinde yokluk çeken tıpkı bağımsızlık mücadelesi gösteren bir ülke olmanın yolunda gibi sanki illeriye dönük emin adımlar atamıyor bu gün destan şehir Malatya. Tıpkı hikayesinin başladığı 1870’li yıllara ne de benziyor. Tek fark o gün her tarafta çayırlar, bağlar, bostanlar vardı bugün yıkılmış enkazlar. Halkın sesini duymak istemeyen siyasiler neden halkı minnete boğuyor anlamış değiliz. Neden bu toplum kaderine terk ediliyor? Milletvekilleri neden halkı görmüyor? Şehir bitik, şehir yok oldu, insanlar çaresiz ve endişe içinde. Herkes yarınından, hayatından ve çocuklarının geleceğinden endişe ediyor. Neden bir şey yapmıyorsunuz, yapılamıyor mu? Söyleyin bunu bana, neden ya neden!? 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu