GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaMedyaSiyaset

Yumruğunu Masaya Vuracak Biri Yok mu?

Malatya’dan yolu geçen herkesin çevre yolu civarında, yolun sağı solunda-her tarafta gözüne muhakkak şehrin gerginliği, garipliği, metruk, viraneliği, sahipsizliği göze çarpmıştır. O görkemli, kaddim, haşmetli, umut dağıtan şehirden meğer zerre kalmamış. 

Yani doğunun Paris’i gitmiş, Hindistan’ın kenar bir banliyölerinden fırlamış derme çatma kadavra bir semt kalmış geride. 

Dahası çok enteresandır sanki halkı buradan gitmeye zorlayan bir form diğer taraftan devreye konulmuş ve çaktırılmadan dayatılıyor. 

Peki, Malatya’nın bütün devirler boyunca  mütevazi, saygın, marka değeri yüksek, varoş ama onurlu, yoksul kalmış olmasına karşı bölgede ciddi bir büyüme çabası gösteren şehre bir anda ne oldu?

Biliyorum şimdi “deprem yaptı” deyip konuyu kapatacaksınız. Depremden önce de ekonomik, sosyolojik, kültürsel alanlarda bir fetret dönemi yaşanmaktaydı. Siyasi bir çöküntü dönemi halihazırda etkinliğini gösteriyordu zaten!

Bugün elindeki toprağını üç beşe satıp gidenlerin oranı kimin umurunda? 

Yerine dolduran, “nasıl olsa şehirde her şey bedava” diye doğudan akın eden angarya nüfusu kim görüyor? 

Böyle giderse bir kaç yıla kalmaz demografik ve ideolojik köktenciliğin uğrayacağı kritik değişimi kimse düşünüyor mu? 

Konteynere talim ettirilmeye zorlanan aileleri ve onların ne olacağını bilmedikleri gelecekle ilgili hayal dahi kuramama haklarını gasp edenleri hesap eden var mı? 

Bir anda şehrin bağrından çıkıp hızla dejenere olmaya evrilen , siyaset bataklığındaki otonom paradokslarla, deprem yaralarını sarmakta görülen basiretsizlik, toplumun talep ve duygularına sırtını dönmüş yönetici diye geçinen ama geri tarafta şehrin geleceğine ipotek koymakta ısrar edenler, süresi çoktan dolmuş sabır kadranı gölgesinde irtifa kaybeden Malatya psikolojisinin ibretlik hali- bir tek– depremle başlamadı.

Mevki makam rehavetine kapılanlar, sıcak koltuklarında fil dişi kulelerinden baktıkları halkın gereksinimlerine aykırı işledikleri yol ve yöntemlere bilakis..

Yıllar içerisinde kurum daireleri bir bir Elazığ’a transfer edilirken başladı. 

Kuzey çevre yolunun rant kapısı olarak görüldüğü tarihten itibaren…

En kıymetli endüstriyel ürünümüz kayısıyı uluslararası tefecilere peşkeş çekilirken…

20 Ocak 2020 Elazığ – Sivrice depreminin by-pass geçilmesiyle… 

Kibre batmış siyasilerin birbiriyle sidik yarışına girmesi…

El alem çalışırken bizimkiler ziyaret-açılışlar-birebirine hediyeler çiçekler (ki şu an da aynısı yapılıyor) gönderirken…

Siyasilerin belli bir grup tahakkümü altında tekelleşttiği ve bu grubun şehrin haklarını ihlal ettiği, ayrıca sadece kendilerine ihale vermeleri ile başladı. 

Bunun yanında hiç bir kültürsel adım atılmadı bu süre zarfında. Rasyonel projelere öncelik verilmedi hiç bir zaman. Tutkuyla, umutla geleceği dizayn etmeye yönelik fikir ve projeler ortaya konulmadı. Varsa yoksa rant üzerine oluşturulan, bazı isimleri, bazı şirketleri zenginleştirmekten öteye gitmedi hiç bir şey. 

Burada bir şehrin kaderi böyle, azar azar ölüme terk edilerek; şimdi toparlaması imkansız bir sürece girmiş bulunan şehir gen yapısı nerdeyse tasfiye edilmek üzere. 

Zehir yıllardan beri verildi, deprem de tuzu biberi oldu. Yöneticiler kastlaştı. İnsanlarımız ise işin kolayına ve çıkarına kaçarak yöneticilere sınırsız imtiyazlar tanımak hatasını yaptı. 

İşin kötü yanı hiç kimse konuşmuyor, üç beş köşe yazarı, duyarlı bir kaç insan, bir STK (maginder) harici sanki herkes yemin etmişçesine köşelerine çekilip seyretmekle yetinen acayip redde bir toplum olduk nedense. 

En azından deprem ve sonuçları, gelinen safha hakkında iyi analizler yapılmıyor. Hatta tam tersine sürüncemede bir döneme işaretle milleti uyutmaya yönelik projeler geliştiriliyor sürekli. Bu projelerin ilki insanlara sağlıklı net söylemlerde bulunmama, muallakta popülist ifadeler ve siyasetin kendini sürekli gerçeklerden kurtarmak/soyutlama üzerine geliştirdiği sanal çıkışlara rastlıyoruz. 

Geçen yıllara göre ekonomik hareketlere, bölgesel dinamikler arası geçişkenliklere, halkın bölgesel davranış biçimlerine ilişkin mantıklı bir tez yada izahat bulunmuyor.

Gayet tabii deprem sonuçları tüm verileriyle ortada. Ama depremden önceki yıllarda başlayan düşük çaplı yönetim yanlışlıkları da ortada. Komşu vilayetler sıçrama yaparken biz Malatya olarak patinaja durduk. Örnek deprem sonuçları itibari ile Hatay, Adıyaman, Maraş’a göre yapılan çalışmalar grafiğinde her zaman “sonuncu” sırada olmamız bir kader meselesi değil. Bazı kritik soruların cevabını arayan  başlıklara göre Malatya’da neden her şey bu kadar “yavaş” hatta “durma noktasında” devam ettiği şöyle dursun, asıl bölgesel stratejik üstünlüğü ve kimliğini kaybettiği…

 Bu veriyi şu ana kadar hiç bir siyasinin ilgi alanına girmediği açık. Varsa yoksa altı boş söylemlerle sürekli ama sürekli bir şeyler geçiştirilerek günü kotarmak oldu. Deprem üzerinden nerdeyse 2 yıl dolmak üzere, halen cevap üretemeyen siyasilerin makus bir kadermiş gibi sundukları süreç gizemli ve sansürlü şaibelerle dolu. 

Görünen o ki Malatya’da kimsenin depreme dair sağlam bir projesi yok. Varsa da sır gibi saklanılıyor. Saklanılıyorsa neden ve kimden? Yani depremde şehri bir an önce nasıl ayağa kaldırırım diyen ve bu uğurda gerçekten bir şeyler yapmaya çalışan kimsenin olmaması da bambaşka bir talihsizlik. 

Dolayısıyla böyle olmaz, böyle gitmemeli. Bir söğütlü caminin akıbeti dahi günlerdir net bir şablona oturtamayanlar koca bir şehri dizayn etmede ne kadar söz sahibi olabilir? Burada Malatya şehrinin geleceği söz konusu, her ne kadar kibirli siyasiler atıp tutsalarda, halkın menfaatlerini görmezden gelerek üstelik duvarlar örülse de, çaktırmadan rantı koşturan zavallıların gerçek yüzlerini ve niyetlerini biliyoruz biz. 

Bugün, tam şimdi yumruğunu masaya indirecek bir siyasetçi lazım. Mevcutlarla bu iş olmaz, olmuyor çünkü. Olsa da halk canından bezdikten sonra kıymeti harbiyesi kalmaz. Tam bugün bunu yapacak yürekli bir siyasetçi lazım Malatya’ya. Sözünü, yumruğunu tek değil gövdesini de ortaya koyacak. En azından bir şehrin geleceği için, yarınları, güzel günler için. Seversiniz yada sevmezsiniz. Biri var ama!. O da yeni kabine de olur mu olmaz mı bakalım artık. 

Ne yazık böyle! Konuşuyorsun olmuyor konuşmuyorsun yine olmuyor. Bir de niye konuştun diye fişleniyorsun ya, o da ayrı bir dert. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu