Köşe Yazıları

ADINI NİYE ZAHİD KOYMUŞLAR?

Hmm, adımı niye Zahit koymuşlar?.. Güzel soru. Cevabı bir çırpıda verilebilen suallere güzel soru denmez biliyorsun. Cevabı çetrefilli olacak ki güzel soru olsun. Herkesin adının bir hikâyesi vardır, varsın rastgele konmuş olsun. O rastgelelikte bile bir mana ve müphem hakikatlere bir ima olabilir. İsmiyle müsemma denir ya bazı insanlar için, adını bir sıfat gibi üstünde taşıdıklarından ötürü. Zahit adı da benim için ideal bir ad olmuş; başka bir isim koysalar olmazmış, durmazmış üstümde. Züht, dünyadan el etek çekme manasıyla değil ama; bambaşka bir bağlamda…

Neresinden başlasam ki?

Öncelikle ismim bir türküden mülhem. Aslında bir nutku şerif. Halvetî tarikatının büyüklerinden bir şair, Bezcizade Mehmed Muhyiddin‘e ait. Dinlemiş miydin daha önce, baştan sona dinlemiş miydin? Tamam, mırıldanayım senin için, çok da dikkat çekmeksizin gelen geçenler arasında. Başlıyorum:

Zahit bizi tan eyleme
Hak ismin okur dilimiz
Sakın efsane söyleme
Hazret’e varır yolumuz

Sayılmayız parmağ ile
Tükenmeyiz kırmağ ile
Taşramızdan sormağ ile
Kimse bilmez ahvalimiz …”

Teveccühünüz efendim. Evet, hakkını vermeyi çok istediğim bir ezgidir. Ne kadar güzel okusam gene de hakkına riayet edemediğim hissinden kendimi alamam. Madem bu kadar beğendin, tarihçesine kısaca değineyim şu hâlde.

Mevzu 17’nci asırda cereyan ediyor. Kadızadeliler diye bir tai- fe var; Dördüncü Murad zamanında Ayasofya Camii vaizi Ka- dizade Mehmet Efendi ile başlamış bu hareket; devletin içine kadar sızmış, toplumda da belli bir karşılığa ulaşmış. Bugünkü Fetullah gibi düşün, ama onlar radikal İslamcı. Tasavvufa şirk diyorlar. Her türlü tarikatın, zikrin, devranın, semahın yasaklanmasını istiyorlar. Tekkeleri basıp dervişleri darp ediyor, korku saçıyorlar. Gemi azıya aldıkları dönemde karşılarına çıkmaya kim cesaret ediyor? Halvetî şeyhi Abdülmecid Sivasi. Hemşerimin çıkışını müteakip kavgaya Kadızadeliler ile Sivasilerin ihtilafi deniyor.

Kadizadeliler devleti ele geçirdiklerini düşünüp sufilere son bir darbe vurmak, tekkeleri yakmak, bidat gördükleri minareleri yıkmak, salaları susturmak için Fatih Camii’nde toplanma kararı aldıklarında devlet işe el koyuyor ve karşı darbe ile bunlar derdest ediyor. Önce katline ferman çıkarıyor hepsinin, sonra da cezalarını sürgüne çevirip bu taifeyi tasfiye ediyor.

İlahi, zahide seslenerek başlıyor. Zahid dediği, dervişlerin ulaşmayı arzuladığı makama eren kişi değil aslında. İslam’ın zahirine takılıp kalan, muhabbetsiz, gergin, haşin bir tiptir. Rind değildir, çabuk gönül kırandır, gönül ehli değildir. Diyor ki “Zahid bizi tan eyleme“, yani kınama, dervişleri ayıplama, kötüleme. “Sakın efsane söyleme” yani tasavvuf ve sufiliğin asılsız bidat olduğunu iddia etme. “Hazret’e varır yolumuz”, bu işin ash, şeyh silsilesi Hazreti Muhammed’e varır demek istiyor…. Mevzu derin yani, derin ve narin.

Sayılmayız parmağ ile, tükenmeyiz kırmağ ile…” Kadizadelilerin kıyımlarına karşı bu meydan okuyuşla birlikte işin rengi değişiyor. Sonradan ilave olunan “Imam Ali’dir ulumuz” mısraının da cazibesiyle Bektaşî deyişi olarak söylenip Alevi muhitlerde revaç buluyor. Oradan da solcuların eline geçiyor. Yetmişli yıllarda devrimci hareketin sloganı hâline geliyor.

İş burada kalsa benim adım gene Zahit olmayacak. 1971’de Yılmaz Güney bir film çekiyor: Ağıt. Film bir eşkiya topluluğunun macerasını anlatıyor. Filmin sonunda başroldeki kahraman (Yılmaz Güney) vurulmuş, onun böğründen kurşun çıkarılırken işte bu ilahiyi, türküyü eşkıya arkadaşları söylüyor. Dağ başında bir mağarada, kartal yuvasında. Havada kartal uçuyor, mağarada ise daha tüyü bitmemiş yavruları aç ağızlarını annelerinin şefkatini celbetmek için sonuna kadar açıyor. Dağların doruklarından kayalar yuvarlanıyor. Eşkıyalar hep bir ağızdan “Zahit bizi tan eyleme!” diye döktürüyor; Yılmaz Güney ecel terleri döküyor, âşığı olan kız, böğründen kurşunu çekerken herkes ter içinde. Seyirciler göz yaşı döküyor.

Babam bu filmi bir yazlık sinema da seyretmiş; birbirine bağlı tahta sandalyeler üzerinde. Çok etkilemiş filmden, annem hamileymiş o günlerde, “Oğlan olursa Zahid koyacağım” demiş. Doğmadan adım konmuş benim yani. Tam da Türkiye’nin en devletçi adamının bir devrimci filminden etkilenerek.

Yasin Övüt

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu