VEDA BUSESİ!
Ne dedin?.. Duyuyorum bir şey demediğini, içinden ne dedin? Söylemediklerini, içinden söylediklerini duymak istiyorum… Çığlık çığlığasın, işitebiliyorum. Çığlık ile çığ arasındaki bağı da ilk defa kurarak. Çığı tetikleyen şey olduğu için mi çığlık demişler? Sessizliği yırtarak bir çığır açtığı için mi yoksa?
Benim hikâyem bu şekilde Zahit. Dinledin. Sırlarıma vakıf oldun. Sırdaşım oldun. Üzgünüm, sana güzel bir hikâye anlatamadığım için… Peygamberlere bu kadar benzemeseydin anlatmazdım da. Hazreti Musa’ya benziyorsun, nereden biliyorsam. Sende Musa’nın kızıl saçlarını hatırlatan ne ki bana? Hazreti Yusuf zarafeti ve inceliği de görüyorum hållerinde; yurdundan kovulmuş, kuyudan çıkmış gibisin ve bir vezir asaletin var. Ama en çok Hazreti İsa’ya benziyorsun. Binlerce kez çarmıha gerilmiş gibi acılar içinde yüz çizgilerin ve en çok da sesin.
Sen benim bu güne dek en çok yakınlık duyduğum erkeksin, tek yakınlık duyduğum daha doğrusu. Sana karşı açık olacağım. Aşkı tanımıyorum ama okudum, işittim, biliyorum. Aşk yazılmışsa bize şayet, soylu olsun istiyorum. Bana yeni ve ulvi bir dünya sunacak haysiyette ise olsun diyorum.
Aşka dair hiç konuşmamış bir kuluyum Allah’ın. Birçok çünküm var, onları da konuşasım yok… Yaşayasım var Zahir. Yaşlandım ama yaşadığım söylenebilir mi, emin değilim. Kırk yıl. Çile. Çil, Farsçada kırk demekmiş, benden iyi bilirsin. Dervişler 40 gün uzlete, riyazete çekildikleri için ona Çil denirmiş çekilen sıkıntılarıyla bu kırk güne Çile demişler. Ben çilenin yıllarla çarpılmış halini yaşadım. Ha, şikâyet olmasın ama eksiğim, azalmadı eksikliğim, tamamlanmamışlığım. Dışarıdan mazbut, kamil, hatta mükemmel gözükebilirim ama hiç de öyle değil hakikatim. Mekke’nin arka sokakları gibi harap içim. Sefalet içinde ve derbeder. Ne yoksulluğundan ne dağınıklığından kurtarabildim. Vel kelam hayat bize dişlerini bakarak hep gıcırttattı. Patlamış teker gibi savruk döndü günlerimiz.
Salacak bir tip değilim ama salmak üzereydim, ümidimi kaybetmiştim. Bu yaştan sonra kiminle, nasıl…? Hassasiyetleri, hususiyetleri olan insanlarız; bizim birini bulmamız iki kere, yirmi kere zor. Bulmak için aramak da gerekir muhakkak ama bu bulmaktan da zordur. Dişil bir eylem değildir aramak, aksi hålde kınanır ve damgalanırsın. Kadınların sinsilikte ustalaşmalarının sebebi, aslında zavallı savunma mekanizmalarına mahkûm edil- melerinden ötürüdür. Hep örtmece, hep perdeleme, hep rumuz… Kurgu ve hile uzmanları olup çıkıyoruz.
Ben böyle olmayı reddettim. Daha parmak kadarken babasına yaranmayı reddetmiş bir kız çocuğu topluma yaranmaya tenezzül etmeyecektir. Arayışımı zahirîleştirecek hamleler yapacak biri değildim ama melek rolü de oynamadım. Kendim oldum, kendim gibi dolaştım insan içinde. Hicabımdan başka maske takmadım. Kaderime rağmen de değil. Kadere rağmen insan hiçliği dahi bulamaz çünkü. Kaderimin elverdiği ölçüde bulmak istedim. Şiirlere baktım, nutuklara satırlara, faaliyetlere. Bir kez olsun “İşte bu!” demedi kalbim. “Acaba bu mu?” bile demedi. Belki de sorun kalbimdeydi. Yönelenler olmuyordu değil ama kalbim şiddetle muhalefet ediyordu. Bilmiyordum men mi edilmiştim, bir çizelgeye göre ertelenmiş miydim?
Derken İsmail’in mektubuyla beni sana getirdi kader. Sana bir kader ile geldim. Sezgilerime güvenirim ama kristal kürem bu kez puslu; keşke sonumuza dair bir şeyler sezebilseydim. Seninle mi, sensiz mi yaşlanacağım, bunu bilmek isterdim? Seninle mi, sensiz mi yaşayacağım… Kalbimi yokladım da şimdi, gerçek şu ki, seninle olacaksam bilmek isterdim. Eğer ayrılık varsa yazgımızda bunu bilmemeyi tercih ederdim. Yarınım yoksa bile bari bugünü umutla yaşayabileyim diye. Umuda çok ihtiyacım var Zahit. Seni kaybedersem yaşamak işte o zaman gerçek bir çile halini alacak ve ben buna tahammül edecek takati ruhumda bulamıyorum.
Seninle olmaması için ne engel var ki? Senin olmamam için… Bir engel olmak zorunda mı? Senaryo gereği mi illaki bir çapanoğlu? Senin olmayacaksam yeryüzünde bir kadın nasıl oluyor da bir erkeğin olabiliyor? Sen adanmaya ziyadesiyle layık bir erkeksin. Tüm ömrünce senin olmak, kabirde de yan yana yatmak isterim… Ama bir engelimiz olduğunu söylemeyi daha fazla öteleyemeyeceğim, ki sen de çok iyi biliyorsun bunu. Varlık krizi dediğin iman krizin seninle evlenmeme mani oluyor. Bu krizi aşman, bu badireyi geride bırakman gerekiyor Zahit.
Aşkı o kadar iyi anlamışsın ki. Senin aşkına aşık oldum. Sana aşık olmasaydım bile aşkına bakıp kapılırdım sana. Aşkı bu kadar derinlemesine ve metafizik muhtevasıyla kavramış biri, başka hiçbir vasfına bakılmaksızın peşinden gidilecek, yanı sıra yürünecek bir şahsiyettir. Ki sende sayısız başka üstün vasıf var. Läkin…
O iman krizi, iman noksanlığı, korkunç bir sıfır çarpanı. Ben seni yeni buldum ve çok sevdim ama O’nu kırk yıldır tanıyorum ve aslında O’na aitim. O’nun rızası hilafina sana nasıl varabilirim ki? Seni sınırsız sevmek istiyorum. Engelsiz. Ne olur canım, kaldır şu engeli aradan. Barış Allah’la. Tecdid-i iman et. “Zülal ben barıştım O’nunla!” diye ver müjdeni, o gün koşarak nikâhın altına gireyim. O gece gireyim koynuna, İsrafil süra üfürünceye değin çıkmayayım. Zahit yalvarırım barış Allah’la. Benim kimsem yok, O’ndan iste beni ne olur. O’nu muhatap al beni istiyorsan. Seviyorsan iman et Zahit.
Ellerim senin olsun o zaman. Saçlarım, dudaklarım… Aynı rüyaları görelim, aynı seherlere doğalım, aynı kuşluklarda oyalanalım hayatla, aynı ikindilerde mahzunlaşalım, aynı akşamlarda kapılalım telaşa, aynı gecelerde sokulalım birbirimize yeniden. Beni sensiz bırakma. Sensizliğin gecesine salma beni. Küfrün zulümatına mahkûm etme. Sen şüphenin hakkını vermiş adamsın, imanın da hakkını vereceksindir de. Ki geçmişin bunun şahidi. Bir adım, sadece bir adım… Özlemedin mi camilerin serinliğini? Namazın dinginliğini özlemedin mi güzelim? Özlemedin mi Allah’ı hiç? Gençliğin ve erginliğin boyu dostluk ettiğin… Zahit bak, ezanlar bizim için okunuyor… Biraz gül diye söylüyorum. Oyalan sen burada, namazdan sonra görüşürüz. Diyeyim mi demeyeyim mi kararsızdım ama diyeyim: Sana çok hoş bir sürprizim var. Bir dahaki görüşmemizde yanımda getireceğim inşallah. Tahmin edemeyeceğin kadar güzel bir hediye… İpucu?.. Hayır, ipucu veremem, israr etme, bir sonraki görüşmemizde getireceğim. Neyle mi ilgili? Sırların en büyüğüyle tabii ki. Kaderle.
Ayyy, çok sıcak bir akşam. Biz böyle bunalıyoruz, Günleri sayılı, bugün yarın doğurur; hastaneye yatışını yapmışlar, bu gece yanına gitmeliyim. Hadi uğurla beni usuldan Zahid’im…
Seninle vedalaşmak ölümden beter. Elveda kelimesinin gaddarlığını seni tanıdıktan sonra anladım. “Girdik bu yola aşk ile bile…” Dua yoldaşımız olsun. Seni O’na emanet ediyor, ve beni affet. Gidiyorum.