Köşe Yazıları

Türkiye Özelinde Beyin Göçü ve İdealizm –(I)

TDK Beyin Göçünü; İleri düzeydeki meslek ve bilim adamları ile uzmanların bir başka gelişmiş ülkede yerleşip çalışmak amacı ile kendi ülkelerinden ayrılması, şeklinde tanımlamıştır. Beyin Göçünün yaygın tanımı ise, iyi eğitimli ve yetenekli kişilerin kendi ülkesinden bir başka ülkeye göç etmesi olarak tanımlanmaktadır… Tabi bu tanıma uyan ülkelerin, bir anlamda toplumu geleceğe taşıyacak, lokomotif görevini üstlenecek olan beyinlerini kaybetmesi demektir. Sonuçta bu ülkelerin, beşeri güç bağlamında -gelişmiş beyinler açısından- kuraklaşması, çölleşmesi anlamına gelmektedir. 

Bu tanıma göre Türkiye’nin büyüyen ve gelecek vadeden bir ülke olması için beyin göçünün önüne geçmesi büyük önem taşımaktadır. Prof.Dr. Özgür Demirtaş’ın “Beyin göçü bizi mahvedecek. Sormak lazım: Bu gençler niye gidiyor diye. Beyinler giderse ülke batar. Liyakatı getirin, beyinleri hakettikleri yere çıkarın, üzerlerinde titreyin…” çığlığını yöneticilerin duyması gerekir. Çok parlak bir gençliğimiz var ama Türkiye’nin umut veren gelecek hikayesi bugün sos vermektedir.

Beyin Göçü konusunda ülke olarak sıkıntılı bir süreç yaşıyoruz. Bugün özellikle akademik camianın değersizleştirildiği, bilginin, becerinin kıymet görmediği, gelecek vadeden ve sayıları binlerleifade edilen genç doktorların, mühendislerin, akademisyenlerin batı ülkelerine göç ettikleri/gittikleri sıradan haber olarak verilmektedir. Bu gençlerin kariyer yapmalarında önlerinintıkandığı, buna mukabil itaatin ve mensubiyetin öne çıktığı bir yönetim anlayışı beyin göçünü teşvik etmektedir… 

Konunun bir yönüyle eğitimi, diğer yönüyle kamu yönetimini ilgilendiren boyutu var. Eğitimde gençlere ülkesi, tarihi ve bayrağı ile her zaman gurur duyma şuuru ve ülkesinin dünya devletler liginde ilk sıralarda yer alması ideali verilememektedir. Kamu ve özel sektörde ise bilgiye, ehliyet ve liyakate önem veren bir yönetimin sergilenmemesi, bir yaklaşımın benimsenmeme sorunu yaşanmaktadır. 

Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki Etibank, Sümerbank, İŞ Bankası, Şeker, Çimento, Kağıt vb. fabrikalarını, yine o yıllarda uçak sanayini kuran irade, belli bir tarihten sonra yerini ve konumunu doğru belirleyemediği için devamını getirememiştir… Batılı ülkelerin ürettikleri, o günün karar vericilerine daha cazip gelmiş ne yazık ki… Ülkemizin yetiştirdiği; İzmit Seka’nınkurucusu M.Ali KAĞITÇI, Şeker fabrikaları konusunda öncü olan Uşak Şeker Fabrikasının kurucusu Nuri ŞEKER, yerli uçak sanayiin öncüsü V. HÜRKUŞ ve Nuri DEMİRAĞ, “Devrim” otomobilini üreten ekipte yer alan Yüksek Mühendis Şükrü ER hangi ideallerle işlerine sarılmışlardı. Anlamak gerekir ve bunları, okullarımızda öğrencilere özgüven kazandırmak için tanıtmak gerekir…

Atatürk’ün “Türk Kültür ve medeniyeti atinin ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.” ve yine “Milli kültürümüzü muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.” sözleri o günün ve bugünün gençliğine bir ufuk gösteriyor… Aynı şekilde, 1929 yılında çıkarılan 1416 sayılı “Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun” çerçevesinde yurtdışına gönderilen öğrencilere, “Sizleri bir kıvılcım olarak gönderiyoruz, bir ateş topu olarak gelmenizi bekliyoruz…” sözü o gün giden gençlere sorumluluklarını hatırlatıyordu.  Sonraki yıllar ve on yıllarda gelen siyasal iktidarlar, yöneticiler bu sözlerin manasına uygun insan yetiştirme düzenimizi kurup geliştiremediler… 

Yapamadık vesselam… Ne yazık ki kısır siyasi çekişmeler, her on yılda bir yapılan askeri darbeler, büyük ideallerin önüne geçti…

(Devamı Haftaya Cumartesi).

Dr. Kadir Çetin

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu