TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VE EŞİTLİK KURUMU
Dr.KadirÇETİN
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun Kuruluş Kanununun amaç maddesi; “İnsan onurunu temel alarak insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, kişilerin eşit muamele görme hakkının güvence altına alınması, hukuken tanınmış hak ve hürriyetlerden yararlanmada ayrımcılığın önlenmesi … kötümuameleyle etkin mücadele etmek ve bu konuda ulusal önleme mekanizması görevini yerine getirmek…” şeklinde düzenlenmiş.
Nerden çıktı şimdi “Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu(TİHEK)”nun kuruluş amacı diyen okurlarımın sesiniduyar gibiyim.
Bakın anlatayım…
Geçtiğimiz salı günü … Bankasına uğradım ve numaratördenişlem sıra numaramı (21) aldım, müşterilerin oturmaları için hazırlanmış bekleme salonuna oturdum… Elimdeki numaraya baktım (21) ardından gişe memurlarının önündeki numarötlerdesırası ile (220), birisinde (510), bir diğerinde (113) numaraları yanıyordu. Ekranda elimdeki numaranın devamı şeklinde bir numara görmeyince, yanlış mı aldım acaba diye güvenlik görevlisine sordum…
Görevli elimdeki numaraya baktı,
– Hayır beyefendi, bekleyin Sizin numaranız da yanacak ekranda… Ekranı takip edin, dedi.
Beklemeye ve numaraları takip etmeye başladım…
Benden sonra gelen 5-6 müşterinin numaraları yukarıda belirttiğim numaraların devamı olarak ekranda yandı ve işlemleri yapıldı… Ben hala bekliyorum…
Evet, nihayet benim numaram da ekranda göründü… İşlemlerimi yapan görevli personele yukarıdaki durumu anlattım ve niçin benden sonra gelen müşterilerin numaraları benim numaramdan önce yandı? dedim…
Görevli personel detayını bilmiyorum ancak müşterilerin şirket sahibi olma, banka şubesi ile iş yapma, bankanın kartları ile numara alma vb. duruma göre öncelik tanındığını söyledi.
Doğal olarak birilerine “sermayeden kaynaklı öncelik”tanınması beni çok rahatsız etmişti… Bankadan çıktım, niçin böyle bir uygulama yapılıyor? Haksızlığın, hukuksuzluğun böyle yaygınlaştığı, VİP uygulamaları, özellikle büyük şehirlerde trafiğin yoğun olduğu saatlerde, üst kademe yöneticilerin şehir trafiğini kilitleyerek polis eskortları ile geçiş yapmaları, şehir halkına cehennem azabı yaşatmaları vb. bir dolu haksızlıklar film şeridi gibi geçti gözümün önünden.
Bütün bu haksızlıkları/hukuksuzlukları düşünerek Yüksel Caddesinde (Ankara) ilerlerken bir anda, yazıma ser-levha (başlık) yaptığım kurumun (Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu), demir parmaklıklarla çevrili binasındaki cafcaflı tabelası iliştigözüme…
Kurumun giriş kapısında kurum çalışanları olduğunu tahmin ettiğim üç kişi, ellerinde ajandalar olduğu halde ayakta sohbet ediyordu. Onları selamlayarak girdim içeriye.
Beni karşılayan güvenlik görevlilerine, Bankada uğradığım haksızlığı anlattım ve isminde “EŞİTLİK” yazan kurumda bir yetkili ile bu konuyu görüşmek istediğimi söyledim.
Güvenlik görevlileri konuyu biraz da küçümseyerek, “Bu da şikayete konu edilir mi?” modunda dinlediler. Benim kararlılığımı anlayınca kimliğimi istediler ve “Bir uzmanımızla görüştürelim sizi.” diyerek beni kurumun girişinde bir odaya aldılar…
Uzman arkadaşımız geldi ve bankadaki durumu ona da anlattım… Uzman, bu durumu Bankaya sormam gerektiğini, bankadan verilecek cevapla birlikte “bize yani TİHEK’e şikayet dilekçesi vermeniz gerekir.” dedi.
Ben yazılı şikayetimi “TİHEK’e yapayım, bu şikayetimi kurum olarak siz bankaya iletip bankadan bu konunun açıklığa kavuşturulmasını istemeniz daha doğru olmaz mı? dedim… Ardından da vatandaşa, kurum olarak siz adeta “Kendi işini kendin çöz diyorsunuz.” dedim. Uzman arkadaş bu önerim üzerine “Yaşadığınız haksızlığı belgelendirmeniz gerekir beyefendi.” diyerek kurum olarak doğrudan banka ile muhatap olamayacaklarını ifade etti…
Teşekkür ederek uzman arkadaşla vedalaştım.
Güvenlikten kimliğimi alırken kapıda bir hareketlenme oldu.
Kurumun Başkanı kuruma intikal ediyormuş (Saat 10.30 civarı) … Kuruma girerken gördüğüm o üç kişi de meğer Kurumun Başkanını karşılamak üzere orada beklemekteymişler…
Güvenlik görevlisi biraz beklememi rica etti… Kurumun başkanı geliyor ya!!!
Fırsattan istifade, Kurumun başkanının kuruma giriş seremonisini izledim içim burkularak…
Tabi niçin diyeceksiniz?
Güvenlik görevlisi asansörü bekletiyor, başkanı karşılayan ekip (ben kuruma girerken girişte bekleyen üç personel, sonradan öğrendim), Başkan Yardımcısı, Özel Kalem Müdürü ve vb.,saygılarını sunarak başkanı asansöre aldılar… Başkan asansörde tek başına yukarı çıkarken, bana da gidebilirsiniz diyerek çıkış yolunu gösterdiler…
İsminde “Eşitlik” kavramının geçtiği böyle bir kurumda, açıkçası bu karşılama seremonisini de çok ama çok yadırgadım…
Kurumun ismi “… EŞİTLİK KURUMU” ancak içindekiler eşit pozisyonda, yani insan insana iletişim kurmayı içlerine sindirmiş değiller… Maalesef insanımız bulunduğu pozisyonun arkasına gizlenmekte ve kişiliklerini, bilgi ve becerilerini perdelemekte,bulunduğu konumu/pozisyonu öne çıkararak iletişim kurmayı yeğlemektedirler… Böylesi daha mı eşit oluyor bilemedim!
Bu insan insana eşitlikçi olmayan ilişkiler, haksız, hukuksuz muameleler sineye çekilince, zamanla kabullenilerek toplumda haksız, hukuksuz ve adil olmayan uygulamalar, havuza atılan taşın oluşturduğu dalga misali, merkezden çevreye doğru yaygınlaşarak devam ediyor…
Ardından da toplum olarak, vay Alman Başbakanı market alışverişi yaparak kasada sıraya girmiş, bilmem kimin Başbakanı ikinci el beyaz eşya almış vb. gelişmiş ülke insanı örneklerine gıpta ediyoruz, oralardan bu gelişmiş insan profillerini görünce ayakta alkışlıyoruz…
Oysa, küçük büyük demeden ve sineye çekmeden, aydınımızın/entelektüelimizin her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa karşı duyarlı olmak, karşı çıkmak ve insani gelişmişlik konumumuzu yükseltmek gibi bir sorumluluğu var.
Zira Nemrut’a sormuşlar, “Nasıl bu kadar zalim oldun?” Nemrut; “Kimsenin sesi çıkmadı ondan.”… demiş…
Bir kıvılcım, nasıl ki bir ormanın kül olmasına sebep olursa, toplumsal hayatta küçük görülen haksızlıkların, umursamazlıkların, zamanla toplumlarda değerler bağlamında çürümenin başlangıcı olabileceği unutulmamalıdır.