AnalizDünyaGündemKöşe YazılarıManşetSiyaset

SAMİ ER’E VERİLEN İKİ KRİTİK GÖREV

Çok ilginç bir seçim arafesindeyiz. Malatya Malatya olalı hiç böyle kıran kırana geçen, ucu ucuna mücadeleye tanık bir yarış görmedi. Adayların hepsi sahada. Yaklaşık 2 aydan beri adaylar var gücünü, vizyonunu ve politik argümanlarını sahaya aktardı. 

Ama Ak Parti adayı önceki dönemler gibi halkın gücünü arkasına alamadığı anlaşılıyor. Tarihte ilk kez şehirde Ak Parti adayı sorgulanıyordu. Çünkü sorular, şüpheler, seçmen aklımdan çıkmayan bazı iddialarla gümdemki yerini aldı Sami Er. Durup dururken aniden ortaya çıkmasının bir çok nedeni vardı. Bilinçli seçmen bir türlü bu sorulara verilen cevaplar karşısında ikna olmadı veya ikna edici bir adım atılamadı gerek teşkilat gerek Er tarafından. Çünkü adaylıktan önceki yaşantısı ile adaylık sürecinde gösterdiği performans hakkında çelişkiler boşluklar ortaya çıkıyordu. 

En önemlisi Sami başkanın şehre gelişi, seçimsiz halde tüm Malatya’nın ihtiyacı varmışçasına bir rüzgar estirip Malatya’yı hemen yöneteceğini düşünmüştü  

İkimcisi şehri yöneten ve üstelik % 68 oyla seçilen mevcut belediye başkanı Selahattin Gürkan görevinin başında iken il teşkilatı ile birlikte başkanı pas geçip bir Başkan üstü motivasyonuna girdiği anların halk tarafından hassasiyetle-tereddütle izlenmesi oldu. 

Kampanya başladığında ise şehri artık yönetiyorum psikolojisi ile  henüz seçilemediği arasında kalan irade gücünün tezkeresini tamamen ihmal etmekle kirlendi süreç. 

Foto: Google

İlk mesajlar şöyleydi. Malatya’nın kötü yönetildiğini, bununla birlikte aynı partiden mevcut başkan Selahattin Gürkan’a karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir kriz sarmalı gösterme çabası Sami Er’in Malatya’ya gelmesi sonrası tamamen açık hale geldi. Selahattin Gürkan’ı devre dışı bırakmayı sadece başarı olarak hanesine yazanlar olarak tarihe geçmek harici farklı bir radikal çıkışı olmadı Er’in siyaset ajandasında. 

Selahattin Gürkan’a terörist muamelesi yapan bir anlayış her ne kader içerde ağır ittifak ortaya çıkarsa da dışarı da Ak Partinin prestij kaybettiğini Sami Er’in gelişi ardından toplumun partiyle arasındaki kırılma riskini daha da hızlandırdı. 

Selahattin Gürkan karşıtlığı elbette bir Sami Er doğurmayı başardı, bir aday boyutuna getirdi onu ama gel görki kaybedilense aynı parti mensuplarının kendi aralarındaki samimiyet testinde  yerlere çakılmasıydı. 

Bir de anketlerde…

Üstelik, Sami Er’in kendi kendini başkan ilan ettiği  adaylık sürecine taşıyan içerden ittifak ile dışarıdan görünen saha verilerinin rakamsal değerlerin yerle bir olduğunu görmeyecek kadar seçim ve halk taleplerinden uzaklaştıkları göze çarpmaya başladı. Buna ilaveten Sami Er rakipleri Bilal Yıldırım, Veli Ağbaba, İbrahim Gezer’e karşı yarışması gerekirken teşkilat ile Meşale’nin telkinleri nedeniyle görevinin başındaki Selahattin Gürkan’a karşı mücadeleye girişmesi, seçim başlamadan bitttiğinin ilk işaretiydi. Fakat dışarıda ise Ak Parti adayından beklentileri olan bir kitle bekliyordu. Çok geçmeden anketler devreye girdi. Meğer % 30’larda oy ortaya çıkınca istisnasız bazı kritik önlemlere baş vurulmak istendi, lakin çok geç olmakla birlikte tüm çabalar Er’in lehine cevaplanıyordu artık. 

Hikayenin özünde gösterilen çabalar, bir adayın peşini dolduran ana düşüncenin omurgası, odaklandığı nokta, ideolojisi, kurumsal kimliğini oluşturmak istediği başlık hepsinin temelinde Selahattin Gürkan karşıtlığı üzerine konumlanmış, rasyonellikten uzak bir siyasi lokasyon sessizce dayatıldı şehre. 

Bu kategoride Sami Er’in meşalecilerle birlikte hareket etmesi, dolaşması, çıktığı tv programlarında, toplantıları, konuşmalarında bir türlü “meşaleci değilim” diyememesi ile alakalı aslında gerçek niyeti ve kimliğini afişe ediyordu zaten,

Diğer yandan Er parlak bir siyasi figür değil ama TOKİ üzerinden sürdürdüğü kariyerinde anlatabileceği işleri olduğuna inandırmak istiyor insanları. Daha çok inşaat sektörüne dayalı belediye başkanlık alıştırmaları işe yarayacak mı açıkçası pek ümitli değil vatandaş.

Tek amaçları Selahattin Gürkan’ı diskalifiye etmekle başlayan siyasi antrenmanın en verimli sonucu Malatya Ak Parti içinde derin bir ittifak ortaya çıkardığı hakeza doğru.  Ama şu ana kadar bu ittifak çerçevesi haricinde muvaffak olduğuna dair olumlu bir gelişmeye rastlamamız mümkün olmadı. Ki en ağır sonucunu da Cumhurbaşkanı Erdoğan mitinginde gördük. Klasik, ortaya, diğer rakip adaylara yakın kontratak çalışmalarla “seçimi belki kazanırım” düşük formatında bir aday kondüksiyonuna tanık oluyoruz. Çünkü bir iddia yok, bir tez yok, ölçüt yok, insanları duyuracak doğru düzgün güçlü bir slogan, söylem veya duygu yok ortada. Varsa Yoksa inşaat, bina sayısı, hep beton takıntısı. 

Sami başkanın Malatya geliş amacı hakkında daha çok şey biliyoruz aslında, belki zamanlar hepsini söyleyebiliriz. Yine de politik pırıltısının eksiliğinden başka daha cazibeli bir önerge ortaya koymasını isterdik. Ne varki heniz Malatya’yı isteyip istemediği de belli değil. Bununla ilgili çok cüretkar bir talebinin olmadığı da apayrı bir soru işareti olarak kenarda bekliyor. Sadece geldi, kazanırsa, bu şehirde arada kalacak kazanamazsa çekip gidecek portföyünde net bir siyasi istikrarsızlık modeli duruyor karşımızda. 

İşte toplum hareketi adayları filtrelerken bu seçimde parti tabelasını bir kenara bırakıp kişilik analizi avına çıktığını görüyoruz. 

Özelikle Sami başkanın şehre misafir olarak atanması bir kesimi tedirgin ediyor. Mahalli seçimlerin amacına uygunlukta hareket etmek isteyen seçmen kendi içinden, kendisine en yakın, rahat ulaşabileceği bir aday etrafında konuşlanmak istiyor daha çok. Yani, yerel seçimin yerelde kalmasına özen gösteriyor bu kez. İktidar partisi gücünü bu sebeplen ilk kez yerel seçim kodlarına entegre etmeyi düşünmüyor. Belki bir strateji, belkide doğal olanı sergilemekte. Bu cihetle misafir bir aday üzerinde çok durmadığını görmekteyiz. 

Dolayısıyla bütün bunlar Malatya’da siyasetin ve yerel yönetimlerin politize olduğunu yansıtıyor. 

Sami Başkan Meşale’nin davetiyle Selahattin Gürkan’ı imha etmek, beş yılın rövanşını almak, kısacası bir intikam için İstanbul’daki varlığını şehre taşıdı. Son viraja girilirken anlaşılıyorki Er aslında verilen kritik görevini yerini getirmek üzerine programlı. Seçimi kazanıp kazanmama meselesi bu görev icabına bağlı.  Seçim çokta önemli değil fakat verilen sözler, alınan kararlar var. Bu sözler, kararlar halkla değil bir konsensus’un beklentileri doğrultusunda olgunlaştı. Bu sözler yerine getirildikten beş yıl sonra ver elini sen İstanbul neredesin?

Kuşkusuz siyasi aritmetikin velhasıl halkın karşısında hiç bir güven verici yanı kalmadığı söylemeliyiz artık. 

Birilerinin, bir grubun intikam için kurdukları tezgahta faturayı halka yükleyemez kimse. Bir kaç toki gelecek tamdansı, ezbere sloganlardan şehri ayağa kaldıracak metni, teknik adam gibi klişe dilbazlıklarla bir grub tarafınca 1.5 milyon insanın kaderine ipotek konulmak istenmesi bir trajedi olur ancak. Gerçi Sami Er’i şehre getirenler her şeyi iyi hesaplamış görünüyor. Beş yılın sonunda kimin kazancı ne kadar olacak kağıt üzerinde hepsi belli. Sami Başkan sadece belli bir görev için getirildi. İlki Selahattin Gürkan’ı yemek, diğeri deprem münasebetiyle şehre akıtılacak paranın kimlerle nasıl pay edileceğini konsülide etmek. Görevinin ilk parçasını yerine getirdi. İkinci bölüm için halkın oy vermesi kaçınılmaz bir tolerans. Neyse siz tüm bunları muhalif olarak söylediğimi var sayın, günün sonunda her şeyi göreceksiniz nasıl olsa. Kim kimin adamı, kurda kuzuyu teslim etmek neymiş anlayacaksınız bilakis. Bazen de anlaşıldığı zaman olan olmuştur bir kere. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu