DünyaKöşe YazılarıMalatyaMedyaSanatSiyasetVitrin

MALATYA’NIN ACİL HALKI DÜŞÜNECEK YÖNETİCİLERE İHTİYACI VAR

“İnsanlara liderlik etmek istiyorsanız, onlarla birlikte yürüyün.” demiş 

Lao Tzu!

Bir Japon Atasözü’nde ise “Kendine usta diyebilmen için; önce ustanı geçeceksin, sonra seni geçecek bir öğrenci yetiştireceksin.” der

Toplumları yönetmek, liderlik vasfını yerine getirmek tabiki farklı kalıplar, kalıtsal meziyetler isteyen bir süreç. 

Bir köyü, bir kasaba yada şehri yönetmek ilk özlü sözde anlatıldığı şekliyle önce ordaki insanlarla birlikte yürümek gerekiyor. 

Bugünlerde şehriniz Malatya’da Siyasette neler olup bittiğini sorsalar, çoğunluk sansasyonel ve memnuniyetsiz cevaplar vereceklerdir. Çünkü sorunlar listesi gitgide kabarmakta, insanlar ne olup bitiğini öğrenmek istiyor lakin karşılarında muhatap olacakları bir yetkili bulamıyorlar. 

İşin ilginç yanı Ak partinin beklentisi dahilinde, Malatya’da  “birinci parti” olması ve bunu devam ettirmesinden daha önemli bir referans ortaya koymak icab ediyorsa, o da sorunlara ani müdahale yetkisi kulabilmesinden geçer. 

Şehirde oluşan umutsuzluk, mualaklık, çaresizlik, işlerin bilakis istenilen performansta yürümemesi, kafa karışıklığı, boş arsaların ranta kurban gideceği endişesi yöneticilerle vatandaş arasında derin uçurumlar oluşturmuşa benziyor. Daha doğrusu siyasilerle vatandaş arasına dersek daha doğru bir tanım olur. 

İktidarın işaretlediği ve halkın seçmesi için önüne koyduğu ve halkın da seçtiği mevcud yöneticiler şu aşamada tüm sorulara cevap üretememe paradoksu ile karşı karşıya… 

Daha çok, su’ya sabuna dokunmadan tüm bu yılan hikayesi mevzuatı kaşla göz arasından geçiştirme çabasındalar. Yani, “gerçekleri halı altına süpürmek” denir buna. Vitrinde ise süslü, özenle seçilmiş politik cümleler…

Peki, yöneticiler böylesine kaotik bir zamanda ne yapıyor? Gündelik göz boyama diyebileceğimiz talimatlar, toplantılar, ziyaretler, geldim, gördüm vs gibi şeyler. Daha doğrusu varlar ama yoklarda… görevin başındalar ama görevsizlik tayini de alınmış gibi. Vatandaş bağırıp çağrıyor ne varki kulak sıkıntıları mı var ne duymuyorlar. Şehir enkazı bir an önce iyileştirilmesi lazım, ortada somut bir adım atılmıyor. Konteynerler ikinci kışa girecek hala rezerv alanı mavalını okuyor birileri. Vali dersen bir kaç ay da bir değişir hale düştü. 

Bir sosyal medya kullanıcısı “Malatya’ya vali dayanmıyor” şeklinde paylaşımına tanık olmuştum. 

O halde başlıkta kullandığımız cümlenin hakkını vererekten; “Malatya’nın acil yöneticilere ihtiyacı var” veryansınını yapmamızda haksız sayılmayız değil mi? 

Cümlenin devamı da şu olabilir mi? Devlet, iktidar sizlere her türlü yetki, bütçe, ayrıcalıklar ve bazı resmî kolaylıklar tanımış. Yıllar önce Mahmut Tuncer’in bir türküsünde  “şekerin var mı, var var! Un’un var mı, var var! Leğenin var mı, var var! Helva yapsana… deprem sonuçlarını türkü’yle kıyas bir forma indirgediğimizde “Yetkin var mı, var var! Bütçen var mı, var var! Personel var mı, hem de fazlasıyla… Görevini yapsana, görevini yapsana, görevini yapsana.” 

Tabiki şehrin acil yöneticilere ihtiyacı var demekten kastımız kimseyi koltuğundan kaldırıp yerine herhangi bir şahsı tayin etmek değil. Ki, ne böyle bir yetkimiz ne de gücümüz var. Sadece halkın sorunlarını çözmek amaçlı zamanında verilmiş sözlere sadık kalınması  gerektiği konusunda şoklama etkisi yapmak ve hatırlatmaktır. 

Vallahi bilahi şu yazıyı yazarken bile mahcubiyet duyuyorum. Toplumsal trajedi fil dişi kulelerinden pek görünmüyor olsa gerek. Sosyal bir umutsuzluk almış başını gidiyor. Onbinlerce kişiden oy almışsınız, artık bir zahmet sizlerde şu vaftiz görevinizi yerine getirseniz diyoruz. Dolayısıyla şunu da cümlenin sonuna eklemem gerekecekse: Ya işinizi doğru dürüst yapın, yada istifa mı ediyorsunuz, bırakıp kaçıyor musunuz, affınızı  mı istiyorsunuz adı her neyse, artık birileri başlasın şu işlere. 

Düşünsenize yalandan borç mevzusunu tam bir ay konuştuk! 

Söğütlü cami yerini de iki ay… Geriye ne kaldı?  25 gün! Onu da ziyaret, çiçek, hediyeleşmelere ayırdık. Söğütlü cami demişken; Sami başkan söğütlü camisini  aynı yerine yapacağım” gibi çok iddialı bir söz kullandığı halde, bir müddet sonra bakan Murat Kurum uğrayınca tümden bu iddialı söz bir baktık raflarda geziniyor. 

Oysa, 31 Mart’tan sonra en az deprem şidetti kadar önemli sonuçlar doğuracak siyasi gelişmelerin beklentisi içine girdi bu şehrin insanları. 

Ve hepsi de Ak Parti’nin atadığı yetkililerin derhal işine sarılacakları, bir an önce değişim ve dönüşüme ağırlık verecekleri konusunda zerre kadar şüpheleri olmayan seçmendi. 

Sanırım sonuç fiyasko, hayal kırıklığı. Şimdi diyeceksiniz hemen nasıl yapsın, biraz zamana ihtiyaç var. Tabiki bir kaç günde koca şehrin imarının imkansız olduğunu bizde biliyoruz, gel görki 5 ay’da alınan elle tutulur somut hiç bir şey yok. Akpınar’da yükselen bir bina ile hükümet konağı yerine yapılan inşaatlar var derseniz, iyiki onlar var, söyler misiniz başka ne var, “hangi çalışma?” şeklinde bir soru sormuş olsak! 

Vatandaş ise sabırla bekliyor, ne olup bittiğinin halen anlama telaşı içerisindeler. Hızlı bir değişim / dönüşüm olacaksa; siyasette şeffaflık kuralları dahilinde, mağdur haldeki vatandaş hiç şüpheye düşmeden, umudunu kesmeden ve hiç çekinmeden oy verdikleri partinin atadığı yetkilileri bu yoldan dönmemek üzere ilerlemesini bekliyordu. Halen de umutla o bekleme seromonisi ne yazık devam ediyor. 

Bu anlatığımız meselelere yakın alakalı olan Kışla Caddesi esnafının seçimde vaadlerlebir yıl size karışmayız” sözüne itimaten, “15 gün içinde boşalt” tebligatları kapılarına dayanınca –iktidar karşıtı- velhasıl yada –depremde yıkım karşıtı– gibi algılanmaları ile ekstra bir mağduriyete kurban edilmediler mi?  

Anlaşıldı ki yöneticilerimiz bu işin üstesinden gelemeyecekler gibi bir koku alıyoruz. Şehrin bir an önce toparlanması konusu herşeyin üzerinde önemlidir ve yine bu şehrin insanlarının duygularını çok daha fazla kurcalamadan, incitmeden, bertaraf olmasına müsade göstermeden en azından,ikna edici bir iyi niyet gösterisi ortaya konulabilirdi. O da olmadı! Böylesine sarsıcı bir vâkâda muğlaklık devam ederse,hukuk tecelli eder” sürecine iş düşer, eğer vatandaş mahkeme salonlarında hakkını arama peşinde düşerse bu iş 20 yıl da zor çözülür demektir. 

Son olarak Sami Er’in bu minvalde üzerine düşen sorumluk verilen yetkilerden fazla… İstanbul’daki belediyelerde edindiği yöneticilik tecrübesini kullanma vakti geldi geçiyor bile. Bu gün değilse ne zaman? Resmî bir kez, gayri resmî üç kez olduğu iddia edilen “görevi bırakma” girişimi ile güven mekanizmasına hasar verdiğini de unutmamak gerek. Depreme karşı önlem almak yerine şehir vücudunda rant alanlarını genişletmeyi ve geliştirmeyi tercih etmekle sonuçlanacak koca bir bumerang karşımıza çıkmaz temennilerimizi tazelerken; bir an önce bu köşeden Sami başkan ile diğer yöneticileri taltif edeceğimiz bir yazı çıkar umudumuzu da korumak istiyoruz. 

Başka şeyler de var ama şimdilik bu kadarı ile yetinelim. Mesajımız net ve ortada. Öncelikle insanlarımızın güveni ve refahı. Sonra rant ve kariyer falan filan. Kimse kimseyi kandırmasın, günümiz teknolojik koşullarında insanlar eski dönemlere nispetten daha fazla araştırıyor, okuyor. Eksiklikleri anında tespit etmek gibi yeni retorikler elde edilmiş. O halde kimse asli görevinden kaçamaz pozisyonunda. Ya bu deve güdülür, yada başka bir diyara çeker gidilir. 

Son pasajımız da muhalefete gitsin, muhalefette bu işi biraz sıkı tutarsa, rasyonel öneriler üretirse, az popülizmde kaçınır, yanlış yönetim başlıklarına isabetle değinirse iyileşme hızında dikey bir çıkış yaşanacağı muhakkak. Ona göre. Sonra pirincin taşını ayıklamak bile imkansız hale gelir. Her mevsim zamanında güzeldir. Yazı kışta yaşamak beyhudeliği kadar aykırı tarzlar ortaya çıkarır. Vatandaşın mağduriyetliğini en asgari seviyeye nasıl çekebiliriz önerisi etrafında saf tutulmalı. Yoksa çoktaişler bir çığırından çıkarsa, çokta bir önemi yok. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu