AnalizDünyaGenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedyaÖne ÇıkanlarSanatSiyasetVitrin

Yapmayın Malatya’nın ipini çekiyorsunuz 

Farkında mısınız bilmem bu yıl feci olaylar yaşandı, yaşanmaya devam ediyor. Önce Türkiye’de 11 kentimizin başına gelen deprem felaketi, daralan yaşam alanları, insanının geleceğe dair artan kaygıları derken akabinde devam eden sel, dolu felaketleri ile küresel ısınmaya bağlı olarak gelişen iklim krizinin yan etkilerinin makası her gün sonrası üzerimize kapanıyor. 

Tabiki bu 11 vilayetimizden biri de Malatya. Fırat’ın koynunda; gürül gürül akan suları, efsaneleri, bolluk bereketi, meyve bostanları ve tarihteki stratejik konumu ile Mezopotamya’nın şah damarı nezih şehrin başına sanırım gelmeyen kalmadı. Evet, hepsi son bir yılda meydana geldi.. Depremin acı bilançosunu hepimiz iliklerimize kadar yaşadık. Binlerce insanımız enkazlar altında kalarak hazin bir şekilde ne yazık can verdi. On binlerce yaralılarımız yine öyle hakeza… 

Bir çok iş sektörü zemin değiştirdi, pek bahsedilmese de ciddi bir nüfus kayması yaşandı. Ekonomik çöküş gelip kapıya dayandı. Yıkım sadece fiziki olarak değil sosYolojik olarakta gün geçtikçe kendini hissettirmeye başlıyordu. Ahlak erozyonu kanserli bir UR gibi ayakta durmaya çalışan toplumu ele geçirdi. Geride kalan trajik hikayelerin her biri bu şehrin siyasetinin alnına ve bürokrasi siciline yazılan kara bir lekeydi aslında. 

Bu hengame içersinde uzmanlar, bilim insanları, akademisyenler, yazarlar, gazeteciler, sivil toplum temsilcileri sürekli serzenişlerini mağdur halka ulaştırmaya çalıştı. Bazılarının nefesi tükendi ve haklı olarak kenara çekilip anlatmaktan vazgeçtiklerini gördük. Çünkü gerçeklerle siyaset dili arasında meydana gelen ciddi bir çelişki artık halkın sabrını taşırmaktaydı. Siyasi karar vericiler deprem bölgelerinde yaptıkları şovlu gövde gösterileri, canti kıyafetleriyle boy boy fotoğraf, çektirmek bu ülkenin endişelerinden ne kadar uzak kaldığının sona dayanmış kadranıydı. 

Türkiye 6 Şubat 2023’te meydana gelen deprem aniden ülke gündemi oluverdiği halde ilimiz Malatya bir güç tarafından sürekli geri plana itekleniyordu. Malatya’da deprem yok algısı en zirveden yerel siyasete, ulusal medyaya kadar kabul görmüş bir rutin hale dönüştü. Bazı belli prosedörler uygulanma aşamasında bu nedenle ertelenmiş, bir kaç duyarlı fakat etkisiz sosyal medya kullanıcısı sayfalarından şehrin yok olmasına karşın direniyor, bir yandan depremin ürkütücü boyutunu atlatmaya çalışırken diğer yandan bertaraf edilmeye çalışılan şehrinin haklarını koruma içgüdüsüyle amansız kavgalar veriyordu. 

Kimisi bu uğurda ifadeye çağrılıyor, kimi farklı baskılara maruz kalırken, (bizzat yaşadığım) bazılarımızda vekillerin güçlü avukatları mahkeme yolunu göstererek göz dağı vermeye çalışılmaktaydı. İşlerin çığrından çıktığını söylemek suç sayıldı uzun ama çetrefilli bir yol çıkmıştı şehre duyarlı kişilerin karşısına.

Deprem Malatya merkez ve çevresi parametrelerini paranparça etmiş ancak bir çok ilçe mesafeden olsa gerek deprem izlerini az hasarla atlatmayı başarmıştı. Yeşilyurt-Doğanşehir ilçelerimiz hariç diğer ilçelerimizin çoğu nerdeyse depremden muaf bir tablo çiziyordu. Bugün ki Malatya şehrinin bulunduğu bölge yaklaşık 100 yıl öncesine kadar Aspuzu Bağları denilen verimli ve sulak arazilerden oluşmaktaydı. Battalgazi’de yaşayan Malatya halkı, yaz ayları geldiğinde tarım yapmak için Aspuzu’da bulunan bağ evlerine göç ederlerdi. Böylece şehir buraya taşındı. Depremler birlikte tersine bir göç dalgası Battalgazi’ye eğilim gösterdiği açık. Roma’lıların neden asıl şehri Battalgaziye kurduklarını bugün anlıyorduk. Gözler bu ilçelere çevrildi. Battalgazi bir an da şehrin ambiasını taşıyan küçük bir metropol haline geldi. 

Lakin her şey bitmiş değildi. En azından Malatya’yı ayakta tutan tek gelir ve geçim kaynağı kayısı gibi bir veli nimetin varlığı ortalama yıllık 400-500 milyon USD’lik geliri Malatya’ya ilaç gibi gelecekti. 

Zaten çevre yoluna hapsolunmuş yanlış bir planlama, yeşil sahaları mütehaitlere açılmış, tarım nüfusunun merkezlere çağrılması, sera gazı emisyonları maruziyeti, düşük profilli bir sanayi yerine nötr bir ekonomiye geçişe hiçbir atıf yapılmaması, bir grubun kendi aralarında kurduğu kast sisteminden üretilen Siyasilerin basiretsizliği var olan asıl varsasyonu daha da tehdit etmeye başladı.

Ekolojik ve ekonomik, sosyolojik enkazda dahil olunca işler iyice içinden çıkılmaz bir hâl almaktaydı. Tabi bu büyük hengame içerisinde Kayısının küçükte olsa ekonomik bir kaynak olduğunun ümidi bir kesim tarafından kenarda zor günler niyetiyle saklı tutulmuş, çünkü siyaset hariç  bilimum şehirde yaşayanlar; kentin kaderinin bu sihirli meyve ile bütünleştiğini ve yine toparlanmanın da altında yatan tek kaynak kayısı’yla mümkün olduğunu iyi biliyordu. 

Yalnış strateji, yanlış yöneticiler, fos STK’lar, altı boş Politikalar, yanlış planlama velhasıl yanlış işlerin toplamı tıpkı şehrin ana dokusunun tahribatına sebebiyet verdiği gibi kayısı’yı da tarih sahnesinden alıp çöpe atmak isteniyordu.

Önce çiçeklenme döneminde tam 21 gün boyunca üzerine yağmur yağması toz döllenmeyi önleyerek doğal formasyonunu tamamlama sürecini kırmış, entegre olarak dalda % 60 arası çiçek çürümüştü. Neyse kalan ile mecburen yetinilecekti. Anadolu halkı ezelden beri yetinmeye alışıktı. Geri tarafta dizginlenemeyen enflasyon, kafası karışık para politikaları, artan ilaç gübre malzeme maliyetleri, sürekli –dikey yukarı– artan akaryakıt fiyatları tarım üreticisini linç ediyordu. 

Ve dolu fırtınası… 

Şehrin bir gecede yok olmasına eş zamanlı olarak, tarım nüfusunun en azından ayakta kalınırlığını sürbanfe edilmesi gerekirken tam tersine iki kıskaç arasında en sıkışık anında asıl öldürücü vuruşu Mayıs ayı sonlarında meydana gelen dolu yağışı vurdu. Sadece kayısı meyvesi değil, diğer meyve çeşitleri, sebzeler, üzüm bağları ile bir çok bitkiyi resmen imha etti. Geriye elde kaldı sıfır. 

Yani işler ters gitmeye başlamıştı. 2023 yılı en başından beri yapmış olduğu olumsuz süprizler hem yaşam hem gelir kaynaklarını tüketti. 

Böylesi büyük bir deprem afetinin ardından Kayısının bürokrasice gözden çıkarıltılması da cabası oldu.

Örnek kayısı borsalar birliği başkanı Ramazan Özcan; gerçekten bir kurumun veya STK’nın her ne ise bugüne kadar başında. Soralım: kayısı gibi yenilenebilir enerji tesisine yön verebilidi mi? Ürünün biyolojik çeşitliliğe zarar vermek adına attığı adımlar var mı? Sel, dolu, fırtına ve heyelan gibi olumsuzluklara rağmen hangi çözümler öne sürüldü? Ne zaman hangi üretici portföyünün yanında yer aldı?ı Planlama, pazarlarlama, Ar-Ge alanlarında hangi yenilikçi saha rehberleri edinildi? vb onlarlaca soru buraya yerleştirmemiz mümkün.

 Dünyada bu durum “tarımın değerli hale getiriliş çabaları” olarak adlandırılırken ülkemizde hatta ilimizde çöküşün kolaylığın hızlandırılması sağlanıyor. 

Tabi tüm olup biten kargaşa arasında bürokrasi-siyaset ölü taklidi yapmayı sürdürmesi de özel çaba istese gerek… 

Başkan Özcan kafası belliki bu aralar çok karışık, yapmış olduğu açıklamaların hepsi tutarsız birbiriyle çelişkili. Sabah başka akşam başka bir şey söylüyor. Sebebi 15 Mayıs seçimlerinde Milletvekili şansına hasıl olamayınca ee şehir de hiç adam kalmadığından mecburen ve istemeyerekte, büyük bir zorlama, sipariş hatta rica minnet-yalvar yakarılma üzerine tekrar eski koltuğuna apışması demek; işlerin bu şehirde belli bir entiljansın tekelinde transit ilerlediğinin kanıtı. Açıklanan yap-boz’lu rekolte oranı ile tüccarı memnun etmek kaynaklı olduğunu da tüm Malatya ezbere biliyor artık. Kimse yemiyor bu ayak oyunlarını.  Şehirle beraber her şey böyle ayağa düştü. 

Yapmayın Allah aşkına yapmayın, “vebal” diye korkunç bir kelimeyi duymadınız mı hiç ? Neden bu şehrin ipini çekiyorsunuz? Hak’a girmekte bir cinayettir. 

Söyleyin hele; 70 bin ton kayısı’yı Malatya’nın neresinden, tekkeden süt sağarak mı çıkaracaksınız? Her yer talan olmuş, ağaçlar soğuk don yağmur altında telef olmuş… Geçen yıldan üreticinin elinden kalma üç beş kayısıyı sömürmek için grafik-rakam tahminlerini kafadan atmakla neyin peşindesiniz acaba? Veyahut yalan yanlış rekolte açıklamak haricinde bu güne dek yaptınız var? Bu ilin ziraat odaları başkanı neden bu kadar olanlardan düççar? STK’lar nerde? İnsanlarımızı bu kadar aptal yerine koymak için gösterdiğiniz performansı keşke biraz ilgi alanınız da gösterseniz diyoruz.

Malatya’nın pek çok bölgesinde depremin olumsuz sonuçları ile birlikte sel, dolu, fırtınalar, yangınlar  hakim. İklim değişikliği aşırı sıcaklık, şiddetli yağmur ve kuraklık yoğun olmaya başladı. Elbette hepsi bölgemizin insanlığını etkiliyor. Ekolojik dengenin neticeleri her biri. Asıl bizi endişelendiren siyasetteki, bürokrasi, yöneticilerimizdeki kuraklık, yangın ve iklim değişikliği. Çünkü makam ve ranttan başka kimse bir şey bilmiyor. 

Maalesef, artık normal bir şehir rejiminde sahip değiliz, bundan sonra da olamayacağız. Elimizdeki var olanı en değerli şeyi kaybettikten sonra sıfırdan başlamak ahmaklığın bir tezahürü olsa gerek. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu