Akrabalık Neydi, Ne Oldu?
Toplum içerisinde insanın ailesinden sonra en yakını, akrabasıdır. Nasıl ki aile toplumun temel birimi ise ve en önemli fonksiyonu da insan neslini devam ettirmek ise bu devamlılığı sağlayan da aileden sonra oluşan akraba bağıdır. İnsanın kan yoluyla bağlı olduğu biyolojik yakınları anlamına gelen akraba kavramı, günümüz dünyasında farkında olmadan yok oluyor.
Akrabaya gereken hassasiyeti göstermeyip karşılığını da görmeyince; görüşmeyi, konuşmayı ihmal ettiğimizde birbirimizden habersiz kalıyoruz. Ayda yılda bir düğün ve taziyeler olmazsa kimsenin yüzünü gördüğümüz yok. Akraba ziyaretleri aksatıldığı için iletişimin de sıfırlanmaya çalışıldığı bir dönemde sadece başkalarından duyduklarıyla yetinen bireyler olduk. Öyle perişan haldeyiz ki ağlayacağımız yerde kahkahalar atıyoruz. Akrabalarının mutluluğunu istemeyen, üzüntüsünden zevk alan hastalık hastalıkları yüzünden, akrabaya rest çekmenin makul görülen bir davranış olduğu varsayılıyor.
En önemli etkeni de kişisel hırs ve bencilliktir. Kime ne oranda fayda sağlıyorsanız o kadar iyi veya kötüsünüzdür. Akrabalık ilişkilerini esas aldığımızda da durum aynı. İnsanlar, bir tek kendisinin başarılı olmasını, her şeyin en iyisine bir tek kendisinin sahip olmasını istiyor. Söz konusu hırs olunca akrabasının belirli mevki ve makamlara gelmesine, iş ve sosyal hayatında saygınlık görmesine tahammül edemiyorlar ama sıra “ben” olunca en iyisine layık görülmekle birlikte kendisinden mükemmeline yer yoktur.
Akrabalık ilişkilerine önem verilmesi, başta dinin bir gereği ardından toplumun devamı olmasına rağmen kişisel çıkarlar, bu bağın kopmasına neden oluyor. Özellikle mal-mülk paylaşımları daha doğrusu paylaşamama sorunuyla baş başa kalan tarafların, yıllarca küs kalmaları ve ölüme kadar devam eden dargınlıkları beraberinde getiriyor. Birileri göçüp gidiyor bu dünyadan lakin sular yine durulmuyor. Yerine başkalarının geçmesi zaman almıyor çünkü atadan nasıl görmüşlerse öyle devam edilmektedir.
Bazen de akrabalık döngüsü dışarıdan göründüğü gibi olmayabilir. Bir bakarsınız kimilerinin akrabalık ilişkisi hat safhadadır. İçlerinde de kor yangınlar yanıyordur. Zaman o kadar çıkar savaşına dönüşmüş ki en yakınınız, en çok kötülüğünüzü ister olmuş. Dara düşmenizi dört gözle bekleyen ilk kişinin adıdır akraba. Bunun dışında kalanlar yok mu? Elbette var ama çoğunlukla yakın çevrenin “birbirini istememe” kuralı gereği, genellemeye tabi tutuluyor.
Boşuna denilmemiştir ki; “Akraba vardır, altından daha değerli. Akraba vardır, yılandan daha tehlikeli.” İşte günümüzde çoğunluğu oluşturanlar “yılandan daha tehlikeli” böyle olunca akrabalık denen bağ resmen akbabaya dönüşüyor. Kim kimden ne koparabildiyse o ölçüde değeri bilinmektedir. Hırs ve bencillik duygularının hakim olduğu bir ortamda iyiliğe dair kalıntılar bulabilmek oldukça zor. Biz insanların gereğinden fazla dünya malına değer vermesi sonucunda metanın potansiyelini yükseltirken, insanlık değerlerimizi de dibe çektik.
Ben egemen tabularımızı yıkmadıkça bu düzen ebediyen böyle devam edecektir. Geriye ne dost kalacak ne akraba ne kardeş. Gereğinden fazla düşmanla kala kalacağız. Dört duvar arasında inzivaya çekilmekse cabası.
Oysa hepimiz kardeştik. Ne yazık ki kardeşin bile kardeşini istemediği bir zamana şahitlik ediyoruz ve akrabalık bağı koptu, kopacak derken son demlerinde; kimsenin kimseden haberdar olmadığı, sadece dünyanın kendi etrafında döndüğü hayatlar yaşamın mücadelesindeyiz…
Selma Karakaş Tutuş