Köşe YazılarıMalatyaManşetMedyaSiyaset

Gürkan’ı Yıkarsak Her Şey ‘Pat’ diye Düzelir 

Tarih, geçmişi yargılamaktan başka bir şey değildir“ der Emile Alain

H. G. Wells ise şöyle açıklar. “İnsanlık ömrü, giderek eğitimle felaket arasında, bir yarışa dönüşmektedir.”

Geçen haftanın ve önceki haftaların, bütün senenin siyaseten en ilginç haberi ne deprem, ne Malatya’da meydana gelen yıkımın şehir üzerindeki negatif etkileri, ne kayısının istikrarsız fiyatları, nede insanlarımızın haleti ruhiyesi oldu. Tek konu başkanı alıp yerden yere çalmak. 

Neden sadece Başkan, nerde muhalefetin düşük yoğunluğu, uzatmalı milletvekillerimiz nerde, cemaatlerin heybesinden düşen kılcal toplamalar, uzun keskin bıçaklar gecesinden gelmiş kapalı kapılar arkasındaki siyaset tellalları, ikide bir renk değiştiren bukalemunlar, nerde hepi topu, diğerleri? 

Bavol dolusu para götürenlerle, şehrin siyaseti sayesinde köşelik olmuş rant arttıkları, din satıcıları, kolektif ara oyuncularla, SIZINTI yapmış bot hesaplar, sarı çizmeliler, at gibi sahibine kişneyenler, katır gibi yükü üzerinde tepinenler, bayılanlar-ayılanlar…

Hadi yiyorsa Bülent abiden bir tek kelâm edinizde görelim. O da yıllardan beri bu şehrin siyasetinde at koşturanlardan. Bir de bakanlık referansı var üstelik. Asıl parayı bulan, hukukçu kökenli, kaç dönemdir seçilen. Gürkan ne kadar suçlu ise suç ortaklarından biri de Tüfenkçidir. Hadi kupırdatın meşrebinizi, yazın yazabiliyorsanız. Hadi buyrun, er meydanı orada. Onu neden pas geçip sadece başkana yüklenmeyi marifet saydığımıza bir bakmalı mıyız yoksa? Buradaki denklemin ne olduğunu hepimiz biliyoruz değil mi?…

İhsan Başkan da merdeyse 20 yıldır Malatya siyasetinin hep çekirdek merkezinde yer aldı. Hadi, deyin ne deyivereceksiniz. Liste kalabalık. Tüm isimleri tek tek saymayacağım, siz anlayın. Ahmet Çakır’a da tek laf yok, Hacı Uğur Polat abi zamanında olanlar hiç bir dönem olmamış. Kimsenin ağzını bıçak açıyor mu? Açmaz/açamaz. “Aferin, gayet makul biriydi” der geçilir ama Gürkan’a gelince herkes ayağa kalkmayı biliyor. Sadece şehrin tek ve yegane suçlusu-günahkarı Başkanı Selahattin Gürkan’ı şehrin kurbanı yapmak istiyorlar. İdamı edersek şayet; herkes bu eziyetten, bu cefadan, bu bela ve musibetlerden kurtulacak gibi rüzgarın estirilmesi sonrasında ortaya çıkan toz dumanlı sahnenin seyircisi de hayli fazlalaştı son günlerde.  

Bir düşünün neden tüm sürecin sorunlarını bir kişiye fatura edildiğini. Bunlar bir ekip değil mi? Arkalarında dünyanın en güçlü siyasi partisi Ak parti yok mu? Yanlış, doğru, projeler birlikte bir merkezde karar verilmiyor mu? Veriliyor! Ee o zaman?

Bakın, deprem kimsenin umrunda değil, şehir elden gitmiş bahseden yok, Malatya’nın ihracat rakamları çeyrek puan düştü kimse ilgilenmez, kuzey yolu yılan hikayesi unutuldu gitti, göç eden nüfus nerde diye sorsan herkes sağıra yatacak? Şehir bölgede en düşük lige düştü bu kimseyi ilgilendirmez. Şehir için ne yapılmalı ondan da söz eden sadece üç beş kişi. 

Yeni salvoların destekli hazırlanması var ama. Toplu bir ağızdan topu nereye atacağını bilenler de epeydir revaçta. Takımda maden herkes iyi oynuyor kalecinin suçu nedir? Kimin kime hizmeti sonrasında ne tür dirsek temasında bulundukları da aleni. Şeker fabrikasının içini boşaltanlarda saltanat tahtına kurularak yeni dolar vurgun fırsatını gözetiyorlar şimdi. Yani ne şehrin ne de diğer siyasilerin düşük profili heyecanı, nede onca meclis üyesinin varlığına ses eden var. Ne de AK Parti’deki Malatya çiçeklerinin heveslerini belli etikleri PR faaliyetlerinin ne olduğunu bilen. Ama başkana vurursan kazanırsın, Malatya’da şimdilik tek geçerli siyasi orkestra bu ne yazıkki. Başkan müsaittir diğerleri dokunulmaz, başkana sardığın zaman her türlü ödüle, aferine, sırtının sıvazlanmasına, iyi çocuk olmak nümayişlerine, belki makam tırmanmaya, alkışlanmaya gebesindir ama diğerleri olunca HAYIR orda durun spazmı.  

Mesela kanaatimce siyasetten son günlerin en önemli flash gelişmesi; kaç yüz yıllık İspendere içmecelerinin kapısında kilit vurulması idi. (Gazeteci Mahir Temur detaylıca yazdı akıbetini) Gel görki önemsiz. Pek möhöm değil. Sebep olan Başkan Gürkan olaydı boynuna binerdik değil boynunu kırardık evvel Allah ama sebep başkası olunca işimize gelmez. Paslı, zayıf, cılız marjinal niyetle yapılmış bir haber olarak orda kenarda kalır. Oysa İspendere icmecelerinin son rutuşlu halini Başkan Gürkan yapmıştı. 

Ama bu son 20 yıldır depremi saymazsak eğer son umutlarını Malatya’nın elinden çekip alınmaya çalışılan en önemli bir haberdi. Tüm basının, STK’ların, duyarlı insanlarımızın ilimizin küçükte olsa önemli bir turizm ve şifa arayanların mekanının kapısına neden kilit vuruluyor peşine düşer, sorgularlardı.

Nerdeeee…?

Çünkü Malatya’da görünen o ki son yıllarda yürütülen hurda siyasetin sadece bir bireyi, kişiyi değil topyekün herkesi kapsayan günlerini yaşadığını bilmeniz gerekirdi. 

Tabii ki öyle bir sistem oluşturulmuşki deprem de olsa, sorunlar şehrin üzerinden dalga misali aksa da bu rahatlığın-bu konforu ve bu masanın sandalyelerinde oturan tek aykırı kişi Selahattin Gürkan’ı da diskalifiye edebildiğimiz taktirde,  sahayı daha iyi kontrol eder, hepsine hükmederek, en azından “hepsi bizim olur” anlayışına dayandığını zavallı halk nerden bilsin. 

Hukuk, demokrasi, ifade hürriyeti maddelerinde siyasilerin olması gereken alan açık bir şekilde ifade edilmiş. Hepsi yatacak, biri çalışacak ve o kişide 7/24 hedef tahtasına belli bir grup sırf sevmiyor diye kurşuna dizilecek madesine rastlamadım hiç. Milletvekili de görevini yapacak, o meclis üyeleri ne işe yarıyor,  onlarda. Belediye başkanları da ilçelerin sorunlarını giderme de etkili olmalıdırlar. İl başkanları tabela bekçiliği yapmayacak kardeşim. Muhalefet nerde muhalefet? İyi parti nerde? Chp il başkanı kim? Gelecek parti ne işe yarar, MHP il başkanı var mı yok mu belli değil? Deva nedir, bu davanın aslı astarı? En önemlisi vatandaş ne olacak? 

Kriz içerden ve büyük aslında, bir kişinin üstesinden gelemeyeceği kadar yara geniş. Sadece Başkan Gürkan suçlu ilan ederek, yok tv’ye çıktı şunları söyledi diyerek bir yere varamayız. Şehrin kimliği söz konusu. Şehrimizin yok olan genetiği risk altında. Çocuklarımızın geleceği… Kültür, örf, adetlerimiz, aile yapımız kırılgan bir zemine girdi. Hadi bizi geçtim. Sahanın kenarına itilmiş vatandaşların bir kısmının içini yakan, daha büyük bir kısmının pek de umurundaymış gibi durmayan kötü karne bir tarafa, dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından biriyle, dünyanın en büyük depremlerinden birine karşı bu zavallı vatandaş göğüs göğüse çarpışıyor. Bu sorunlarımızı soran var mı? Gelin bunları irdeleyelim derim. Gelin biraz da bunları konuşalım. Bir ilin il başkanından tutun, milletvekiline, il Meclis üyelerine, havasından geçilmeyen diğer parti mensuplarına hatta Cumhurbaşkanına kadar var mısınız dürüstçe, adilce,  mertçe, tarafgillik yapmadan eleştirmeye.  

Muhalif çevreleride bu torbaya ekleyelim. Malatya’nın haklarını adam gibi arayalım. Öznur Çalık’a kadar, Mustafa Şahin, Taha Özhan vs geçmişe dahil edebilelim. Mevcutları tek tek olduğu salt haliyle net bir kılıf giydirelim her birisine. Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesinin nedeni yanlış aday ama Meclis neden kaybedildi sorusunun henüz bundan başka bir cevabının olup olmadığınızda peşine düşelim. Kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kazandığı halde genel anlamda beğenmediğimiz, tasvip etmediğimiz, deprem geçirmiş ilimize bakış açısına dair eksikliklerini gelin hep birlikte tek ağızdan dillendirelim. 

Olmaz değil mi? Herkesin gönlünde yatan bir aslan. Hey gidi yavrum hey. Çünkü herkes koltuğunun peşinde. Onun için gerçeklerimizin sonuçları ağır-çok derin, acıtıcı, konfor bozucu, analizini yapmak bile yürek ister ve bu doğrultuda eyleme geçmek şu gördüğüm tabloda imkansız gibi bir mesele. 

Yukarıda anlattıklarımı destekleyen şöyle bir hikaye anlatacağım sizlere. 

Çok eski zamanlarda bizim buralarda bir ağa varmış. Ağanın da dört tane aslan gibi oğlu, bir de ağanın yaşlı dul bir kadın komşusu ve o komşunun da zayıf, gariban bir oğlu varmış. Ağanın Çocukları hep bir bahane bulup bu yaşlı dul kadının oğlunun yolunu keser, tartaklar-döverlermiş. Gel zaman git zaman ağa çocuklarını huzuruna çağırmış bir gün. “Çocuklarım…” demişki “artık dağdaki yaylamızda konaklamış çobanlar haracı vermiyor. Gidip almalısınız” diye. Çocuklar önce susmuş, ardından birbirinin suratlarına dönüp anlamsızca bakışmışlar ve hepsi bir ağızdan “valla babacığım bizim çobanlara gücümüz yetmez, ama yaşlı dul karının oğlu bir şey yaptıysa gidip haddini bildirelim” demişler. Ağa bakmış çocuklarında iş yok. Eyvah demiş. Bir de yanında at, katır, hayvanlarının tımar işlerini yapan ve sürekli ahırda yaşayan, savaşta ölmüş abisinin oğlu var. -Ahmetli- derlermiş adına. Demiş bana Ahmetli’yi çağırın. Ahmetli üst başı at dışkısı kokan hali ile çıkmış ağanın karşısına. “Buyur ağam emrini söyle.” Ağa heybetli bir sesle bağırarak demişki “dağdaki yaylamıza yabancı çobanlar tünedi, ben her sene bunlarda bir miktar altın haraç alırdım, artık haraç gelmiyor git al getir” demiş. Önce boynunu bükmüş Ahmetli. Usulca “gideyim amca…” demiş mahsun bir sesle. Bir de Ahmetlinin topal bir katırı var. Ağa pencereden bakmışki Ahmetli topal katırına binmiş, babasından miras kalan paslı kılıcına kuşanmış gerçekten gidiyor. Tabi hikaye uzun. “Çağırın onu öyle olmaz” demiş ağa. “Yanına asker vereceğim, benim Arap atıma binsin. Zırh giyinsin öyle gitsin” demiş vs bir kaç savaş taktiği öğretmiş birde ve Ahmetli haracı dört katı olarak geri dönmüş bir kaç gün sonra. Ağanın çocuklarına gelince onlar hepsi Ahmetlinin yerine ahıra terfi edilmişler, Ahmetli ise ağanın sağ kolu olmuş bundan böyle.  

Misal olunurki; günümüz koşulları ile senkronize edildiğinde eğer Başkan Gürkan bir hata yaptıysa hemen vuralım, ama diğerleri ise düşüneceğiz… 

Şu gerçeğin altını bir daha çizelim. Elbette şehrimiz yıkılmasına yıkıldı. Binlerle tarif edilen canımız gitti. Acımız taze henüz. İnsanlarımızın birikimleri, maddi kayıpları bölümüne hiç girmeyeceğim bile. Bunu bir savaşta, düşman ordusu, başka bir ülke yapmadı. Tamamen Siyasilerin yıllardan beri süre gelen zaafiyetlerinin doğurduğu sonucu yaşadık. Bir gece ansızın, herkes yataklarında uyurken; gece yarısı yer sarsıldı, deprem felaketi vurdu ve obamız yerle bir oldu. Şayet gerçekten bir suçlu aramak ve bulmak istiyorsak Çerçi döneminden başlayacağız, Cemal Akın, ilçe belediye başkanları, Meclis üyeleri, o dönem Milletvekilik yapmış kim varsa, imar projeleri altında imzası bulunan mimar mühendis listesini genişleterek bu güne kadar adilce bir biçimde getirmeliyiz. 

Ve bunun sebebi kendi çıkarlarını gözetemeyecek kadar cahil ya da kandırılmış olmayan bir toplum bilinciyle yapacağız. 

Bu tarihsel formların yarattığı siyasi boşluk ve kaçınılmazlık sonrasında üstüne üstelik tüm suçluları aklayıp sadece mevcut başkana hesap sorulurluğu meşru kılmanın önünün açılmasının konforunu veriyor elimize diğer taraftan. 

Ortada bir suç var, evet doğru. Bu suçun failleri 20 kişi kadar farzedelim. Hepsi birlikte tetiği çekmiş. Yalnız biz İçlerinden tek birini, en zayıf halkayı kendimize hedef yapıyor diğer suçluların isimlerinin emaresini dahi ağzımıza almadan susmayı yeğliyoruz. 

Ama Başkan Gürkan’ın Malatyayı bu kadar rahat bir şekilde yok olmasına izin vermişse diğer milletvekilleri, siyasiler, yetkililer neden buna göz yumdu o da ayrı bir paradoks. 

Biraz Selahattin Gürkan sevici bir yazı gibi görünebilir ön aksı. Kesinlikle değil. Hatta alakası yok. Yazımızın asıl formasyonu çok bambaşka. Sorunlu olan diğerleri arka fonda çekirdek çıtlatıyor. Nasıl olsa şehrin anahtarı Gürkan’da diye bize kimse dokunmayı akıl edemeyecek. Böyle işimizde, rantımızda, keyfi kederimizde devam edep gideceğiz biz. Nasıl olsa her şeyi Selahattin Gürkan’dan biliyorlar, biz bu fırsatı iyi kullanmalıyız hatta belki Gürkan’ı biraz daha günah keçisi ilan etmek üzere lobi faliyetlerimizi hızlandırmalıyız diyen de var arasında. Daha ileriye giderek sorumlular zaten bu halk hazır uyku halindeyken yerel seçimlerde öne çıkıp belediye reisliğine dahi koparabiliriz denilecek bir hale geldi. Aynı partinin mensuplarından söz ediyorum. Evet, evet yalnış duymadınız. Aynı parti mensupları. Tamamen kişi bazlı adaletsizlik ve usülsüzlük hatalarının vermiş olduğu Eror sonucuna değinmek istedim. Olayları bize servis edildiği şekliyle algılamamazı istiyor birileri. Onların çizdiği yörünge ekseninde ilerlememizi istiyorlar. Aslında onların sevmedikleri, düşmanlık ettiklerine bizi de alet ediyorlar. Algı operasyonlarıyla çoğulcu bizim aklımızı firkirlerimizi etkileyerek gerçek mahkum edilmesi gerekenler kamufle ediliyor. Eğer bir düşmanlık yapılacaksa temeline inerek yapalım derim. Eğer Selahattin başkan kötüyse tüm parti yöneticileri neden buna izin veriyor değil mi? Bu diğerleri uyuyor mu ayakta ? Hepsini bu terazi kefesine koymalıyız. Hayır, yok sen iyi o kötü diye bir şey olamaz.

Biraz zeki Malatya halkı ve okuyucularım ne söylediğimi anlamakta pek maharetli davranacaklarını biliyorum. İşine gelmeyen, diğer Siyasilerin adamları/taraftarları ise yalaka deyip işin içinden çıkacaklar zaten. Son bir kez daha sormam icab ediyor: Malatya için uzun süredir hepimiz burada kendi çapımızda bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Küçükte olsa bedeller ödediğimiz oluyor. Sahiden ya, Gürkan tamam kötü, beceriksiz, bir şey bildiği ve yaptığı yok. Milletvekilleri ve parti siyasi teşkilatları neden bu kadar her şeye stabil, uzak ve tamamen umudunu kesmiş bir haldeler? Neden halkın hakkını sormuyor, korumuyor, bir şeyler yapmıyorlar? Nerde bunlar ve neden yer altına çekilmiş halde her biri? 

Koskoca milletvekilinin övündüğü iş sadece bir muhabiri şehre davet etmek mi olmalı, mecliste bu insanların yaralarını saracak bir çalıştaya imza atmak mı? Muhabiri getirdiği için övünmek makasındaki çaresizliği bir yere koymakta zorlanıyorum doğrusu. 

Asıl kaygı duymamız gereken sivil bürokrasinin alternatif bir güç merkezi olup olmadığının tartışmak yerine; sivil bürokrasi çemberinde var olan isimlerin tek tek gözeterek halkın taktir buyurdukları görevlerini yapıp yapmadıklarını adil şartlarda sorgulayabilmemizdir. 

Sanırım biz Malatya ahalisi olarak hatayı tam olarak burada yapıyoruz. Velhasıl ne yaptığımızı bilmediğimizin bir kaynağı olarak. Önümüze koyulan şablon harici etrafta olup bitenle ilgilenmek biraz işimize gelmiyor gibi. Ne dersiniz?  

Bu pozitif olmayan senaryoya dönüp ne yazık kendimizde inanıyoruz/inandırılıyoruz da farkındaysanız böyle böyle-ince ince kaybettik.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu