GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedya

Bay Çok Bilmişler

Dünyanın en zor işi nedir, bilir misiniz? Şu veya bu örneklerine geçmeden önce hafızanızı yokladığınızda  göreceli bir kavram olduğunu, kişiden kişiye değiştiğini fark edeceksiniz. Bize göre zor olan, başkasına kolay gelebilir ya da tam tersi fakat hemfikir olduğumuz bir nokta var: Laf anlamayana laf anlatmak!

Saatlerce, günlerce konuşmanın, öğüt vermenin işe yaramadığı boşuna dil döktüğümüzle  kaldığımız anlamayana anlatma sorunu, insanlık tarihi boyunca vardı ve devam edecek. Hani öyle tatlı dil de yılanı deliğinden çıkarmaya yetmiyor. Bir sohbet, bir sorun karşındaki iletişim tek yönlü ilerler çünkü sadece kendi sesini duyup, duyurmaya çalışırlar; karşındaki insanın sesini duymaz, fikirlerini önemsemezler. Hı hı, hım, he he gibi asalak kelimelerle geçiştirirler. 

Boşuna “cahile söz anlatmak, deveye hendek atlatmaktan güçtür.” dememişler. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın deveye hendek atlatamazsınız. Cahile söz anlatmak, bundan daha da güçtür. Anlatacaklarınız  bir kulağın girerken diğer kulağından çıktığı için fikirlerinizi önemsemesi imkansızdır.

İstediğiniz kadar anlatın, koskocaman bir boşvermişlikle karşı karşıya kalırsınız. Umursamazlığı da cabası. İyiliğini düşünüp herhangi bir konu hakkında tavsiyede bulununca lafı ağzınıza tıkamaya çalışırlar. Böylece iyi niyetimiz de bay çok bilmişler tarafından suistimal edilir.

Her tartışmayı edepsizlikle neticelendirmeyi görev bilircesine muhatap aldığı kişinin zayıf noktasından vurur, varsa bir kusuru herkesin önünde dile  getirerek kendisini temize çıkarırlar. Hak ve hukuka gelince bencillikte sınır tanımayarak hakkını kimsede bırakmaz, söke söke alırlar. Gerekirse gayrimeşru yollara bile başvurulur. Sadece sesini duyup duyurduklarından ötürü konuşarak bir şeylerin çözülebileceği taraftarı değillerdir. 

Hayata karşı bakış açıları önyargılı ve şüphecidir. Eleştirilmeye tahammülü yoktur. Yolunda gitmeyen aksilikler baş gösterince hatayı kendinde arama gereği duymadan öfkesini kusacağı birini günah keçisi ilan eder ve onun da vay haline. 

Yeni fikirlere duvar ören laftan anlamayanlar, sabit görüşlerini atlatamaz ve bu görüşlerle baskı kurarlar. Bozuk kaset dönüp dönüp başa sarar ya tam olarak böyledirler. 

Bu kategorideki kişileri cahil sınıflandırmasına alıyoruz çünkü her şeyi bildiğini zannedip, bildiklerinin kalıbından çıkamayan zavallılardır. Cahille girdiğiniz bir tartışmanın kesinlikle kazananı olamazsınız. Sinirlenirsiniz, kendinizi heba ettiğinize yanarsınız lakin anlatmak istedikleriniz hedefe ulaşmaz.

Mevlana’nın da dediği gibi 

“Cahille girme münakaşaya. Ya sinirini zıplatır tavana, ya da yazık olur adabına.” 

Zor iştir sağıra derdini konuşarak anlatmak, kör olana hayatın renklerini betimlemek. Cahil insanda böyledir. Ne konuşarak anlatabilirsin ne yazarak ne de betimleyerek. Duymak istemez, görmek istemez kendi yağında kavrulmak ister. 

Bir süre sonra artık laftan anlamayanlarla uğraşmanın size zarar verdiğini fark ettiğinizde kendi haline bırakırsınız. O konuşur, siz dinlersiniz ve susarsınız. Konuşur, konuşur sonrada çekip gider. Bir başka alternatif sizi alt ettiğini zanneder, varsın öyle sansın.

Aslında en güzel cevap da susmaktır. Baktın ki karşındaki seni anlamıyor, dil dökmeyeceksin. Suskunluğundaki asaleti kavramayanın, ne hali varsa görsün!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu