AktüelAnalizDünyaGenelGündemKöşe YazılarıManşetMedyaSanatVitrin

HERKES  BİR  HİKÂYE  YAZIYOR

Ama kendi hikâyesini yazıyor.

Öylesine ve sıradan bir başlık sanılmasın lütfen attığımız başlık.

Aslında bu denemenin esin kaynağı, ‘Babalar Günü’ nedeniyle, yaşayan veya rahmet-i Rahman’a kavuşan babalara yapılan enva-i çeşit övgüler ve dualar oldu.

Peşinen söyleyeyim.

Maksadımız, baba ve annelerimizin, dün hayatta ve elimizin altındayken, ölümlerinin hemen arkalarından verdiğimiz değer hükümlerini kendilerine ne kadar lâyık gördüğümüzün bir sorgulaması ve samimiyet testi değil.
Ama maksadımız, değerlerimizin değersizleştiği günümüzde, tefekkür boyutlu kendimizi, tercihlerimizi ve durumumuzu arada bir test etmenin yararına dikkat çekmektir.

NEREYE Mİ GELMEK İSTİYORUM?

Farkında mıyız bilmiyorum.

Gidenleri övmekle veya yermekle ne kadar da çok vakit geçiriyoruz.

Geçmişte kalan, sevdiklerimizi ya da nefret ettiklerimizi; bizi sevindiren veya üzen olayları konuşarak geçiriyoruz zamanımızın çoğunu.

Geçmişi anmayalım demiyoruz ama, geçmişte kalmayalım diyoruz; çünkü hayat ileriye devam ediyor.
Yokluğuyla mutsuz olduklarımız vardır belki ama, elimizin altında varlıklarıyla bizi mutlu edebilecekler de vardır.

Keşke‘ diye utancını ve pişmanlığını yaşadıklarımız var da, ‘iyi’ki diye mutluluğunu ve sevincini yaşadığımız hiçbir şey yok mu hayatımızda?

Gidene dualar/beddualar ediyoruz da, biz dua edilecek işler yapmaya ne kadar  yöneliyoruz?

Nefretle anılacaklar var da, şükretmeye değer kimse yok mu yoksa yanımızda, yöremizde?

Ölen ölmüş, giden gitmiş, olan da olmuştur artık.

Henüz hayatta olduğumuza, bir yere gitmedimize göre, hâlâ iyi ve güzel şeyler yapabilmek, sâhip olduklarınızın tadını çıkarabilmek, hatta hayırla anılmak için elimizde bir şans olduğunun farkında değil miyiz?

Onlar, (o) bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorulmazsınız.’ Bakara/134

Yaşam, dünlerle bugünlerin, kaybettiklerimizle sâhip olduklarımızın arasındaki zaman dilimi sâdece.

Değişimlerin, dönüşümlerin mukadder döngüsü olup biten herşey bir vakıa, bir gerçek, sürpriz ve tesadüfler yok hayatta.

Yaşam, yarınların hikâyesini bugün yazma fırsatının adıdır.

O hâlde, herkes kendi hikâyesini yazıyor farkında mıyız?

Şurası da var ki, herkes kendi hikâyesinin öznel kahramanıdır; iyi veya kötü, yakın ya da uzak, diğer herkes sâdece birer yardımcı bize.

Gidenleri hayırla anmak ne güzel ama, hayırla anılacak güzel hikâyeler yazmak, daha bir yakışmaz mı insana?

Sâhip olamadıklarımızın sendromunu yaşamak yerine, sâhip olduklarımıza şükrederek tadını çıkarmak daha akıllıca değil mi sâhi?

Mevlâna derki, “Başkasının bal tasını neylerem  benim ayran kâsem var.”

Kadirşinaslıkla esen kalın.

Abdulkadir TÜRK

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu