Köşe Yazıları

Başlık Falih Rıfkı Atay ve Zeytindağı

I. Dünya Savaşı sırasında yedek subay olarak Filistin ve Suriye’de Dördüncü Ordu Karargâhı’nda Cemal Paşa’nın kâtipliğini yaptı; 1917’de İstanbul’a döndü.
Burada gördüklerini Zeytin Dağı isimli hatıra kitabında anlatmaktadır.

Bu kitapta en etkileyici satırlar
Almanların kumardaki bozuk para gibi mehmetçiği İngiliz zırhları ile dolu Süveyş’in karşı tarafına sallarla, tulumlarla geçirmeleri . Mehmetçiğin bir başarı sağlaması mümkün değildir. Almanlar: başarılı olmazsanız ancak siz Türkler şehit olmayı çok seversiniz işte Şehitlik imkanı!” diye Osmanlı askerini harcamaları. Burada esir düşen Osmanlı askerlerini İngilizler çırılçıplak soyup Mısır sokaklarında: halifenizin askerleri, diye gezdirirler. Mısırların buna tepkisi ne olur? hiçbir tepkisi olmaz, çünkü teşkilatsız ve örgütsüz bir halk ne halifenin cihat çağrısına uyabilir ne de tepki ortaya koyabilir.

Kanal hareketinde Almanlar muvaffak olmamışlardı. Fakat Cemal Paşa’nın yanında bulunan Alman general Von Kress akan kana doymamıştı
“bir defa buraya gelen kuvvetin vazifesi geri dönmek değil ölmektir.””
Cemal Paşa Kumandan ve kurmaylarına sordu:
muvaffak olmak mümkün müdür?
Hepsi hayır, cevabını verdiler. Ordu komutanı ısrarlarına rağmen hemen ricat emri verildi. Bu karar 15 bine yakın Türk çocuğunun canını kurtarmıştır
Bizim aramızda Kanal’ı geçerek yerli halkı ayaklandırıp
Mısır’ ı alacağımıza inananlar vardı. Bu kadar saf olmayan Almanların Türk ordusuna verdiği Kanal vazifesi ise daha basittir.Ara sıra birkaç bin Türk feda ederek ve ikide bir Kanal’ı
zorlayarak, Mısır’da mümkün olduğu kadar İngiliz ordusu tutturmak!
Mısır’da duran her İngiliz, Alman ordusunun karşı
sında azalmış bir fert demektir. İngiliz raporu diyor ki: ” Bu
vaka üzerine muhafız kuvvet otuz bine çıkarılmıştır.”
Demek, Kanal ‘da Almanlar muvaffak olmuşlardır. Fakat
Cemal Paşa’nın yanında bulunan Fon Kress Bey, bu kadarla doymamıştı.

Bizim alık Cemal Paşa Suriye’de Arap vatanseverler neden astı?

Kemal Tahir soruyor ve cevabını veriyor”sağlam suç delillerine dayanarak… nereden ele geçirdi bu sağlam delilleri? el attığı zaman sakalını bulamayan derbeder ( Cemal Paşa)? Fransız başkonsolosu savaş açıldıktan sonra gidecek …Adettir kağıtlarını yakar Allah’ın işine bakmalı ki bütün kağıtları yakan cingöz Frenk diplomatı nasılsa kendileri ile işbirliği yapan Arap vatanseverlerin listesini unutuyor. Budur Cemal Paşamızın hak divanında kullandığı delil. Rastlantıların zerafetine bak! bizim Cemal akıllısının karşısına ondan bir parmak da akıllı bir Frenk konsolosu çıkıyor. (Kemal Tahir Kurt Kanunu s 217- 218)
Ve idamlar:

Biz dönelim yine Zeytin Dağına

Abdülhamit Zöhravi’nin Şam’da Cemal Paşa’nın karşısına nasıl çıktığını biliyorum. Ayan azası olduğu için, bekleme salonunda birkaç dakika kalmak bile kibrine dokunmuştu. Dikbaşlı, vakarlı bir adamdı. Kumandanın gösterdiği iskemleye kadar gururu devam etti. Fakat Cemal Paşa, harpten önceki hesaplan
araştırdığını hissettiren bir vesikayı okuduğu zaman, sarardı, bir su istedi ve ilk yudum boğazına takılarak bunalır gibi oldu.
Ancak:

  • Beni affediniz, diyebildi.
    Kudüs karargahına gelen Şefik-el-Müeyyed de öyle idi.
    Bir şeyden hicranlanmıştım: Acaba insanın öldüreceği kimseleri, önceden, sağ olarak, karşısında dizlerine kapatmaktan ve dik boyunlarını eğdirmekten aldığı zevk nedir? Bir defa, Beyrut’ta asılmış olanlar, daha fazla genç milliyetçilerdi.
    Bunlar zindandan ipe kadar, Arap marşı okuyarak, cesur
    ve dikbaşlı gitmişlerdir.
    Şam’da ölenlerin hikayelerini rahmetli Nurettin’den dinlemiştim.

Şu iki hikaye kalbimi yırtmıştır. Şefik-el-Müeyyed’ in
sakalı beyaz ve uzundu. Asıldığı zaman görünüşünün acıklı
olacağını düşünen bir Şamlı jandarma zabiti, elleri arkasına
bağlı, beyaz gömleğiyle hükümet konağı merdivenlerini inen mahkumu birdenbire tutmuş, cebinden çıkardığı makasla sakalını kırpmıştı. Bu cinai tuvaletin hatırası, Arap davasının eğer varsa, bütün haklı ve iyi taraflarını bana unutturmuştur.

Sinirli olan Cezayirli Ömer, idam iskemlesine çıkarken,
bağırıp çağırıyordu. Aşağıdan biri:

  • Sus, mes’ul olursun, dedi.
    Ömer korkudan susmuş olduğu halde asılmıştır.
    Bir Hıristiyan olan Refik Rızık Sellım hakiki bir idealistti.
    Ölümü güleryüzle karşılamıştır.
    En son o idam edilecekti. Altı kişi artık soğuk birer ceset
    olmuşlardı. Refik, meydanın başına geldiği vakit boş sehpaya
    bakmış, gülümseyerek:
  • Galiba yerim orasıdır, demişti.

Cemal Paşa ve siyonistler

Kudüs ‘ün yerli meselesi, Yahudi-Arap meselesi: Bir avuç
Yahudi, altı yüz bin Arap!
Yafa’dan Kudüs’e kadar Yahudi Filistin’i birkaç defa dolaştım.
Filistin’in yeni kasabaları ve köyleri Yahudi eseridir.
Bu, yeni değil, yepyeni bir Filistin’dir. Köylerinde akşamları
simokin giyen İngiliz Yahudisi, muhtarlık eder. Kırmızı yanaklı
Alman Yahudisi .
Müslüman Araplar ise, bu efendilerin hizmetindedirler:
Üzümü Arap gündelikçi sıkar ve şarabını semiz Yahudi içer.
Eski Filistin’de Arap köyü bir toprak yığınıdır. Bahçeler
harap, insanlar çıplak, gözler hastalıklıdır.
Yahudi Filistin’de kasabalar, portakal kokuları ile düzgün
şosalar, frenk incirleri ile çevrilmiştir. Şubat ayında göğüsleri ve enseleri açık kadınlar, keskin kokulu gül demetleri ve olmuş
portakallarla süsledikleri zengin otel salonlarında, gözleri
engine dalmış, harp sonunu beklemektedirler.
Paranın ne büyük kuvvet olduğunu anlamak için ise, Filistin kıyılarını ve içlerini Yahudilerin ve büyük Arap sayısını çöle doğru süren Siyonist sömürgeciliğini görün. Yüzlerce yıllık gözyaşı, bir külçe altına değmez.
Gözyaşının hiçbir faydası olmadığını anlamak için, Yahudilerin Kudüs’te yüzlerce yıldan beri her cumartesi günü başlarını dayayıp ağladıkları taşı ziyaret ediniz: Yüzlerce yıllık gözyaşı, bu ağlama duvarını bir santim aşındırmamıştır.

Balfur’un bir nutku, Davud’un bütün mezmurlarından daha tesirlidir. Yahudiler tedhiş kasırgasını Üzerlerinden defetmek için hiçbir gösterişi esirgemediler. Köylerinde bize her zaman portakalların en olmuşunu, şarapların en eskisini ikram ettiler. Bir gün aynı yaşta biri oğlan biri kız, iki güzel Yahudi yavrusunu al-beyazla süslemiş bir simokinli köy muhtarı, bana diyordu ki:

  • Kumandan Paşa’ya bu akşam şiir okutmak istiyoruz.
    Acaba hangisi okusa Paşa hazretlerinin hoşlarına gider?
    Yeni Filistin’de Almanca, İngilizce, Fransızca bütün diller
    konuşulur. Yalnız Yahudi dili olan İbranice, devletin dili
    olan Türkçe ve çoğunluğun dili olan Arapça görüşülmez. Köyler, orta halli bir dans salonundan boşaltılmış çiftlerle doludur.
    Ve çıplak Arap, kapı eşiklerinde yemek artığı ve yarı yenmiş
    portakal kemirip durur.
    Buğday, Kuzey Suriye’den geliyordu. Filistin yiyici idi.
    Daha önce en büyük yiyici olan cephe vardı. Kıtlık ve açlığı
    önlemek için Filistin Yahudilerini harbin sonuna kadar istihsal bölgesine yollamak ve orada oturtmak lazım geldi. Acaba gerçek sebep bu mu idi, yoksa Filistin Yahudileri tehcir mi ediliyordu?

Bir Yahudi tehciri ihtimali haberi alınır alınmaz birbirleri
ile boğuşan milletler bize karşı birleşiverdiler. Protestan, Katolik, Anglikan, Ortodoks, bütün Hıristiyanları birbirleri ile
çarpıştıran ve l 914-1918 hamursuzunu Hıristiyan kanı ile yoğuranYahudi bankerleri bütün kiliseyi havra menfaati için camiye karşı çevirmeye muvaffak oldular.
Yafa konaklarını, otellerini, portakal ormanlarını, bunca
yıldır kurulan Yahudi yurdunu bırakıp Hama ve Humus kasabalarının kerpiçleri ve buğday tarlası içine atılmak: Asla!
Fakat Cemal Paşa, çiğ bir politikacı değildi. Siyonistlerin
başlarının kimler olduğunu da biliyordu. Reisleri çağırdı,
dedi ki:

  • İkiden biri: Ya sizi, Ermenilere yapıldığı gibi tehcir ederim.
    Evlerinizi, bağlarınızı, bahçelerinizi bırakıp yaya olarak
    buğdaya doğru gidersiniz. Yahut evlerinize, bağlarınıza ve
    bahçelerinize sizden heyetleri bekçi yaparım ve emirlerine
    jandarma ve asker veririm. Bir portakala dokunanı idam ederim.
    Sizi de trenlerle yollarım. Ancak bu ikincisi olmak için
    yarın sabah bütün Viyana ve Berlin gazeteleri susmalıdır.
    Yahudilerin akılsız olduklarını ispat etmek için fırsat beklemediklerine
    şüphe yoktu. Karargah telgrafhanesine gittiler.
    İki satırla iki büyük şehri, ondan başka Londra’yı ve Paris’i
    susturdular.
    Gerçekten Yafa’yı boşaltıp burunları kanamaksızın Hama
    ve Humus’ a gittiler ve geride Araplar onların bir portakallarını
    bile ağız tadı ile yiyemediler.
    Tehcirlerin bir sebebi de, Yahudi Filistin’in bir casus yuvası
    olması idi. Hama devesi ile çöl üstünden Bağdad karargahına
    istatistik yetiştirmek, şüphesiz Filistin kıyısından sandalla
    İngiliz torpidosuna haber yollamak kadar kolay olmadı.

  • Tarih – Bu yazıyı neşrettikten sonra Cevdet tarihinde şu
    satırları okudum:
    “Fransız lhtilali’nin asar-ı garibesinden biri dahi budur
    ki, bu esnada Yahudi ağzından bir beyanname kaleme alınarak
    tabı ve neşir ile Kudüs-Ü Şerif’te bir Yahudi hükümeti teşkil
    olunmak üzere her tarafta olan Yahudiler, ittifaka devlet
    olunmuştur.
    Zehiy tasavvur-u batıl, zehiy hayal-i muhal.”

Bilal Sürgeç

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu