AnalizDünyaGenelGündemKöşe YazılarıMalatya

TANRI’DAN ROL ÇALANLAR!

Ne olduysa şubattan sonra oldu. Kalbim o mevsimde dondu. Devleti gördüm çünkü; milleti ve diğer herkesi. Kalbim kıvamını kaybetti, bozuldu ritmi.

Parasızlık da yordu beni be güzel. Kitap alamadığın için akşama dek sahaf sahaf dolaşıp sayfaları bakışlarınla fotoğraflamak yorucuydu. Fingirdek kütüphane memurlarının bize gelince abuslaşması yordu. Yoksa tamahım yoktu mülke. İhtiyaç duymuyordum insanların sahip olmak için yırtındıkları şeylere. Niçe’nin bana en büyük iyiliği şunu belletmesiydi: “Pazar yerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan her şey.” Yirmi yaşında profesör olup sonra da epey şan kazanmış bir adamdan bu öğüdü almamak lazımdı esasen ama almış bulundum… Gerçek yüceliğe talip idiysem piyasadan ve şöhretten uzak durmalıydım.

Bedel ödeyenlere Abdal denirdi eskiden. Ben kendim olmak için büyük bir bedel ödemiştim ama bunun çağımızdaki adı abdal değil aptallıktı. Temel mezarlıkta birilerini gezdiriyor, ölüleri tanıtıyormuş: “Bu furdi, furdi, furdi, furildi… Bu furdi, furdi, furildi… Bu furdi, furildi… Ha bu ne furdi ne furildi, pisi pisine yatayi!..” Ne vurmuş ne vurulmuştum, vurgun yoktu hayatım da. Pisi pisine yatıyordum mezarımda. Pisi pisine yaşıyordum.

Sözler cansızdı a canım. Konuşmaların canı çekilmişti. Anlamsızdı. İçi boş hava kabarcıkları gibi. Hani şu cuma tebrik mesajları
var ya, hani pek akıllı telefon kullanıcılarının birbirlerini ma ruz bıraktıkları. Atanın bile okumadığı. Otomatiğe bağlanmış. Oradan alıp burada sattığı. Ne beyin değmiş ne kalp. Dijital… Bu içtensizlik beni insanlara çok yabancılaştırdı. Yabanileştim gittikçe uygarlaşırken halkım, uzaklaştım. Günler geceler boyu okudum, tefekkür ettim, dallarından iri salkımlar sarkan bereketli bir üzüm ağacı gibiydim; hasada gelen olmayınca dalımda çürüdüm.

Çürüme bana özgü değildi, benim çürüme çeşidim buydu; herkes başka türlü çürüyordu. İki-üç sene evvel haber olmuştu, hatırlıyor musun? Muğla Milas’ta bir köy imamı, ateist olduğunu söylüyor, “Bu işin kuralları var, rekâtı var, namazlarımızı başarıyla kıldık, görüyorsunuz, aslanlar gibi görevimin başındayım” diyordu. Çağın kendisinde çürütücü bir güç vardı, ondandı tüm bunlar. Başka izahı yoktu.

Victor Hugo “Bu dünyada hiçbir şey, zamanı gelen bir fikir kadar güçlü değildir” diyordu. Esasında sadece fikir değil zamanı gelmiş her şey çok güçlüdür. Zaman kendi basıncıyla, rüzgârıyla, havasıyla, rayihasıyla destekler onu, karşı konulmazlaştırır. Deizm işte böyledir. Zamanı gelmiş bir fikirdir. Aslında fikriyat mıdır, hissiyat mıdır, tam belli olmasa da.

Batı’da fikirdir amenna. Gayet de sağlam, oturaklı, okkalı bir fikirdir ama bizdeki bir ergenlik hevesi, zıpırlık ve zibidiliktir. Deizmde Allah’a kavi bir iman vardır, din adına ortaya konan aptallıklardan onu tenzih etme gayreti vardır. İman krizi yoktur deizm de, adamlar dindarlardan dahi daha muhkem iman ederler Tanrı’ya. Bizdekilerde o iman kapasitesini göremiyorum ben; atanamamış ateist bunlar, cehennemden deist kontenjanından yırtmayı düşünen, en kötü ihtimal arafa gideriz deyip dengelere fit olan tipler.
Batı’da deist olmak seviye ve seciye ister. Entelektüel düşünme etkinliğini sürdürmek zorundadır. Akılla, neden-sonuç ilişkileriyle açıklamalıdır her şeyi. Buradakiler sallamasyonla götürüyor işi. Beyin yerine işkembe-i kübra. Atarlı giderli liselilerin deist olması olsa olsa bir ergen hastalığı veya bir furya olabilir. Deizmin tabiatına terstir bu denli kitlesellik ve avamilik. Çile işidir deizm, züppelik kaldırmaz. Ahiretin olmayışını bayram havasında kutluyorlar. Lan insan buna anca ağıt yakabilir… Bir de insan dini eleştirecekse az incelikli olur. Temcit pilavlarını Isıtmadan lök lök yedirmeye çalışmaz ki.

Soruları soruna dönüştüren, kolaycı bir yapısı var deistlerimizin. Bir de kaçta kaçı dinden uzaklaşmış? Ne vakit yaklaşmışlar ki? Sahiden yaklaşmışlar mı, yakın olmuşlar mı rablerine? Sahiden kul olmuşlar mı? Hariçten gazel okumuşlar, şimdi maval okuyorlar. Dinle bu kadar takıntılı olmak da neyin nesi? Alır başını gider, hayatına bakarsın. Çoğu sadece hedonisttir, deist filan değildir. İpten kazıktan kurtulmak, azgınca koşmak dilemektedir arzunun ovalarında. Bunu böyle dillendirse kendi payıma ben susarım oysa.

Tanrı’dan rol çalanlar deizmin müsebbipleri. Tanrı adına asip kesenler, onu cennete, bunu cehenneme postalayanlar. Bunu şimdi burada bizatihi yapanlar. E Tanrı ne yapacak orada, siz işi bitirdiniz burada?.. Bunlar dinden bezdiriyorlar. Bir de besmeleyle çalanlar. Din onların olsun, gideyim kenarda ahlaklı olmaya çalışayım diyor insanlar. Onlara da bir şey diyemiyorum.

Kınayamıyorum.

Köyün birine bir imam tayin olunmuş. Her hafta vaazında “Allah’a şirk koşmayın!..” der dururmuş. Köyün muhtarı aylar sonra kenara çekip demiş ki:

Bak imam efendi, sen gelmeden evvel aklımızdan böyle şeyler geçmezdi, ne yapmaya çalışıyorsun, şirk koşmayı aklımıza düşürmeye mi çalışıyorsun!?..”

Tanrı’dan rol çalan imamlar, cemaatler aklımıza olmadık şeyleri düşürmekle vazifedarlar.

Yasin Övüt

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu