EkonomiGündemKöşe YazılarıMalatyaSiyaset

Seçimlerin İKİ Değil ÇOK Yüzlülüğü

Malum bir seçim dönemindeyiz, iyisi-kötüsü, yanlış-doğulularıyla bir iktidar, bir ana muhalefet ve diğer muhalif veya iktidara destek pozisyonunda siyasi partiler ülke yönetimi için kıyasıya açık sahada çarpışıyor. Her Partinin teşkilatlanmaları, alt yapılanma kolları, tarafgirleri, sempatizanları var. Farklı partileri savunan kitleler arasında başlayan partisine sadık olabilmenin asıl altında yatan nedenlerin analizini yapacağım bu gün sizlere. 

Lafı dolandırmadan en sonda şöylelerimizi bu kez başta söylemeliyim. Seçim elbette demokratik ülkelerde temel bir gereksinim. Halk sandığa gider ve seçmek istediği parti yada adayı böylelikle belirlemiş olduğu irade gücünün adına dönüşür sandık. 

Öyle de bizde işler biraz başka tarafa kaymış görünüyor. Bilakis sadece seçime günler, haftalar, saatler kala tüm siyasi aktivitelerin var gücüyle, elindeki maddi ve manevi tüm imkanları seferber ederek insanları etkileme, buna manipülasyonda denilebilir, sadece “kazanmak” odaklı çabaları seçim gününden hemen sonra buzdolabına kaldırılmasına nasıl bir isim koymalıyız onu bilemiyorum?

Ben şahsen seçimin iki yüzlü değil şok yüzlü olduğunu ve seçim öncesi ile sonrası oluşan bariz politik farkın neden kaynaklandığı üzerinde durmak istiyorum biraz. 

1)Birincisi: seçimler psikolojik birer vaka meselesidir en başta. 2) İnsani boyutu 3) Dinsel yönü üzerinden 4) Sosyolojik olarak 5) Ekonomik faktörler… hepsi bir bütün halinde uzun uzadıya analize muhtaç başlıklardır. Bu ketum sürecin işleme kabiliyeti sonrasında elde edilen –kazananlarla kaybedenlerin– arasında oluşan derin bariz uçurumunun gerekçelerine bakmamız gerekiyor.

Önce psikoloji vâkâ boyutuna değinelim: seçim çalışmalarının yürütüldüğü belde, ilçe, il, Büyükşehir’lerde seçim çalışmalarını yürüten akıl şöyle bir tarife sunuyor insanlarımıza. Kazandıkları andan itibaren her şey güllük gülistanlık olacak, ne kadar sorunlar varsa hepsi topyekün ortadan kalkacak ve seçimi kazandığı hemen sonraki günü işaret ederek ciddi şekilde rahatlık, konfor, hayat standartları yüksek ibarelerinin gizli olduğu vaadler paketi seçim propagandası olarak rutin bir format olarak değerlendirildiğinden “umut tacirliği”, duygu düşünce hatta gelecek kaygısı taşıyan kitle üzerinde bir “istismara” neden olduğu apaçık gözden kaçmaktadır. İnsanların sahip oldukları en değerli hazinesi “umutlar” seçim malzemesi olarak kullanılmasına en kestirme yoldan başvurulan bir davranış modeli ne yazık. Beklentiler, hayaller, değişmesi planlanan hayatı… aslında sadece seçimi kazanmak isteyen figüranın geçici bir piar çalışması olduğunu anlamak için sandığa gitme tarihi referans görmeniz kuşkusuz en önemli bir veridir!

Dini boyutu: seçimlerde haram, helal, yanlış-doğru ve diğer etik olan yada olmayan ahlaki davranışlar bu zaman zarfında bolca heba edilir. Seçimi kazanmak uğruna diğer yandan adaylar dini simgeler, din ihtisaslı yaşam biçimi, dinden beslenen bir çok argümana muhakkak başvurduğunu görmekteyiz. Cemaat, tarikat, dini grupların seçim üzerinde hak talebi, pay ilan etme, koltuk değneği görevini üstlendikleri misyonlarına ise başka bir yazımızda değineceğiz. Hele de dinimiz islama göre israfın haram sayıldığı halde seçim esnasında görüyoruzki israf bu dönem yapıldığı kadar hiç bir zaman yapılmıyor. Adayların kazanmak başarısının bir başka  sırrı da iisraf yapmaktan geçer dersek size çok tuhaf görünmesin. Ne kadar israf o kadar başarıyla yaklaşma mesafesi…

Sosyolojik olarak: farkında mısınız bilmem seçimler toplumun temel birliktelik grameri açısından artık tehlike arz eden birer mekanizmaya dönüştü. Seçimler diğer yandan insanları bölen, parçalayan, farklı ideoloji başlıkları altında gruplara ayıran önemli bir metod olarak işlev kazanmış haldedir. Bakın etrafınıza futbol takımı tutar gibi siyasi parti tutanların savundukları ile değer yargılarını çarpıştığı ortam galiz şekilde toplumsal bir infial yaratacak çapta enerji ortaya çıkarıyor. Diğer yandan ideolojilerden beslenenlerin sürekli öne sürdüğü eylemsel nitelikte kazanımları toplum kodlarını ele geçirip rahatlıkla  konsülide etme arzusu ve amacı taşır. İşte seçimlerde ideolojilerin zirve yapması ve ideolojik sosa bandırılmış fikirlerin, düşüncelerin seçimlerde çokça kullanılması git gide aynı toplumun kopuş sürecini hızlandıran bir etken olarak karşımıza çıkarıyor. Seçime giderken Farklı görüşleri savunan kardeşlerin bir birine düştüğü örnekleri muhakkak herkesin çevresinde yaşandığı yalan değil.  Farklı görüşleri savundukları İçin boşanan çift haberini okumuştum bir yerde. Vs. 

En son ve en etkili ekonomik boyutu: ister kabul edin, ister etmeyin seçimlerde ön planda olan aday isimlerinin çoğunun pek öne çıkarmadıkları asıl niyeti ekonomik olarak daha güçlü seviyelere gelmek istemeleridir. Siyasetin imkanları ve nimetlerinden faydalanmak artık özelikle ülkemiz siyasilerin gizlemedikleri bir gerçek. “İhale almak” diye çok güçlü kavram siyasetin asıl maksadını oluşturur. Veyahut seçim öncesi cebinden yaptıkları mali yatırımlar ile yöneticilik yapacağı süre zarfından cebine girecek maaş orantıları kıyaslandığında safi zararda iken elbette bunu tolere edeceğinin yolu ve yöntemleri tabiki siyasetçi olmanın teknik ve ticari koşullarında gizli olduğunu bilmeyecek kadar aptal değildir. Onun için siz hiç iflas etmiş bir milletvekili, işleri bozulmuş bir belediye başkanı, şirketleri zarar göstermiş il başkanı, ekmek kuyruklarında bekleyen meclis üyesi görebilir misiniz? İmkansız gibi bir şey bu. Ondan siyasetle dirsek temasında bulunanların hizmet ve dava formülüyle kendini taktim etmelerinin asıl derinliklerinde siyasetin bu bonkörce etrafına taktim ettiği rant bereketi roteriği yatar…

Mesela bir yasa çıksa ve denilseki siyasiler maaşları harici tek kuruş hanesine girse boynu vurulacak. Emin olan bu gün bunca kavga çaba içinde olanlar hepsi geri çekilir ve asla siyaset alanına girmeyecekleri aşikar. Girmek isteyenler olursa belli isimler olur, gerçekten gözü devletin, milletin malında olmayanlar korkusuzca bu göreve talip olacaklardır.

Dip not: tabiki yukarıda analiz etmiş olduğumuz siyaset akışı dışında kalmaya çalışan vicdanlı, adaletli, hür, hak hukuk, aidiyetini bilen azınlıkta olsa sahih isimlerin var olduğuna şahidiz, biliyoruz. 

Onun için seçimlere giderken oy kullanma haklarımızdan yola çıkarak yine de bu ülkede yaşadığımızı, bizden sonra da çocuklarımızın yaşayacağını göz önünde bulundurursak; çok fazla siyasi çarpışmaya girmeden, kırmadan dökmeden, kimseyi incitmeden üzmeden bir bilinçle hareket etmeyi etmemiz gerektiğini öğrenmeliyiz artık. kimseyi siyasi partilerin asıl maksadını bilip ona göre adımlarımızı atarsak çok daha kârlı çakarız bu işten. Sistem belli, ne yapsanızda kendi arasında tekelleşmiş olanlar harici kimse size aferin demeyecek. Madalya takmayacaklar alınlarınıza. 31 Mart gününü 1 Nisan’a bağlayan gece aniden ve hızla o ziyaretler, seçim şarkıları, sokaklarda gövde gösterileri, ufak tefek hediyeler, lüks araç konvoyları her şey bitecek ve kabul etsenizde etmeseniz de gerçekleriniz, içinde bulunduğunuz sıkıntılar, asıl çevreniz, aileniz, borçlarınız, yine aksamayan bol rakamlı faturalarınızla baş başa kalacaksınız. Konu kapandığında o seçime bir hafta, on gün kala Siyasilerin kapınızı, mahallenizi, sokaklarınızı arşınladığı sahte ama iç dünyanızı kendi çıkarlarınıza yönelik etkileme provası her şey bitecek. Bir dahaki seçime kadar kaderimizle başbaşa kalmak umuduyla denilircesine… Yani seçimlerin iki yüzlü olduklarına bu bire bir yaşadığımız, nerdeyse her gün tanık olduğumuz siyaset vari programlar sayesinde rahatlıkla ulaşabiliriz. Toplumu daha fazla kutuplaşmasına dulgu malzemesi olmadan, ilkeli, ülkemizin milli birlik beraberliğine duyarlı, varanımızı bayrağımızı seven insanları, vatandaşlar olmak umuduyla…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu