GenelKöşe YazılarıMalatyaManşetMedya

Malatya’da siyasal zemin, kavga ve adım adım seçime doğru

Merhum Turgut Özal’ın Başbakanlık yaptığı günlerden birgün Malatya’dan kalkan bir heyet başbakanlığın kapısına dayanır ve Özal’a belediye işlerinde kullanılmak üzere bazı araç-gereç talebini iletirler. Hemşeri olarak böyle bir istekte bulunmaları haklı refleksti. Fakat Özal’ın cevabı başka olur: “araç gereç yerine isteyin size fabrikalar kurayım, iş sahaları açayım, araçta nedir…” cevabını verir.

O gün ile bugün arasında Malatya siyasal zemini pek fazla bir değişim göstermedi lâkin Özal’dan sonra adeta pek iflah olmayan şehrin kaderi sanki hedef alınmışçasına düzensiz belli siyasi misyonların tekelinde savrulduda savruldu. 

Hepimiz geçmiş günlere baktığımızda Özal döneminde Malatya’ya atfedilen liyakatin Özal’ın ölümünden sonra tamamen bir duraksamaya girdiğini, taki Malatya ilinin Büyükşehir olduğu tarihte bu fetret döneminin bittiğine dair izlenimin nedeni; Ak parti iktidarının en zirvede olduğu yıllara denk gelmesi hasebi ile Malatya için resmen para akıtıldığı yıllar olarak tarihe geçmesidir. Tıpkı 90’lı yıllarda Özal’ın Malatya’yı “Doğunun Paris’i” yapma projesi Recep Tayyip Erdoğan’la tekrar atağa kaldırılmış ama; araç gereç isteyen zihniyetin devamı yönetimde olduğu için, altın tepside Malatya’ya sunulan limitsiz kredi kaldırım, peyzaj, makyajlama işlerinde heba edilmiş olmasından öteye gidilemedi. 

Bilirsiniz Ahmet Çakır döneminden söz ediyorum. Batının liberal demokrasisi ile uyumlu olduğumuz, komşularımızla ilişkilerimizin politik iyimser çerçevede ilerlediği, ekonomimizin bunca hasar almadığı, üstelik Recep Tayyip Erdoğan’ın Büyükşehir listesine aldığı ilimize verdiği önem ile birlikte hazine kasasının ağzını sınırsız açtığı yıllar…

Dolayısıyla Malatya’ya deklare olmuş siyasal zemin bu tanımlamayı okuyamadı. Başkan Ahmet Çakır kendisi ile birlikte şehrin Büyükşehir olma fırsatını Ak parti iktidarının Malatya için gözde şehir ambiansıyla özdeşleştirememesi ve duygusal bir bağın kurulmasına fırsat gösterilmemesi çok doğaldı. Çünkü zihniyet aynıydı hala, büyük düşünmek yerine belediyeye araç gereç almakta takılı kalmış bir otokrasi düzen…

Demem o’ki Çakır’lı yıllar Malatya şehri tarihçesinde ıskalanan en büyük şanslardan ibaret olduğunu henüz şimdi anlıyoruz. 

Şehrin üzerine akıtılan yatırım amaçlı paranın kaldırım ve makyajlama ile meczetme iddiasına sahip Çakır yönetimi hakkında binlerce şey daha yazılabilir, MASKİ yolsuzluk iddiaları, görevden alınmalar veya istifalar Malatya’da bu dönemin ne kadar çalkantılı geçtiğinin kanıtı sayılmakta ve yatırımlar ile ilgili hızlı ve düzeltici adımlar atılamadığı gibi göz boyama çalışmaları, şehrin en lezzetli yerlerinin imara açılması, betonlaşma sanatının icrası hepsi bu dönemin bir opsiyonel paket ürünü.

Bu yönüyle kendisiyle çatışan Çakır dönemine ait siyasal zemin berrakça akan nehirden sadece köpükleri toplama farkıyla ibaret olarak literatürlere geçmeyi başardı. 

Ama akan nehirden kova su almak bile çocuk oyuncağı iken hatta hortum koyup kıyıya akıtmak varken Çakır tarafı Malatya ile arasındaki farkı umursamayan bir yol üzerinde yürümeyi seçtiler, çünkü zihniyet aynıydı. Nitekim bayrak hiç koşmayacak antrenmansız başka bir aktör Hacı Uğur Polat’ta teslim edildiğinde süreç daha da tıkalı ve toz dumanlı hale getirilmiş, her şey iyice yerle yeksan olduğu bu dönemi belki torunlarımız incelediğinde belden aşağı tarafı ile bugünki bize güleceklerinden şüphe etmiyorum. 

Çünkü Malatya halkı için totaliter yatırımlar yerine daha çok göze çarpan, sokakları vitrin olarak pazarlama konsepti halkı etkilemede daha kolaydı. Az ile yetinmeye alıştırılmış halk makyaj yapılmış bir sokaktan fazla ne isteyebilirki. Fikir aynen şu “kusura bakmayın ben size fazla bile yaptım, Kanalboyu’nu yeniledim, Bakırcılar pazarına şapka giydirdim, Fahri Kayahan’ı mütehait tekeline açtım, Çöşnük’te Çakır tepeyi kurdum” diyebilir çünkü. Totaliter yatırımlar önemli değildi, şehrin boya badanası yanında en önemli gelir kaynağı kayısıyı ciddi bir Ar-Ge çalışması alanına taşımak böylesine bol paralı bir dönemde kenara itilmesini bile konuşacak çapta değildik tarzından bir dönem yaşandı. 

Yani Malatya’ya hakim Ak Partili siyasal doktrin muhafazakar ve demokratik gibi çok yönlü özelliklerine rağmen Malatya’ya gerekli cevabı veremedi. ‘İkisi bir arada’ mümkün olabildiği halde yerel kodları da bünyesinde topladığına dair kurduğu anlatı çatırdadı. Hacı Uğur Polat kısa döneminde büyük bir boşluk ve yozlaşmaya dönüşen bir kaç ay belkide Malatya tarihçesi içerisinde en sorgulanması gereken soru işaretlerini bıraktı gerisinde. Ne hikmetse bu şehrin ne yazarları, ne gazetecileri, ne entelektüel, aydınları sanki yasaklanmış veya yayın yasağı getirilmişçesine bu kritik dönemi ele almadılar, dokunmadılar hiç. 

Bu yüzden bu coğrafyada gösteriyorki siyasal zemin sorgulanmıyor, ister muhafazakar İslamcı bir lider olsun, ister koyu sosyalist, ister feodal yada bağımsız… Varsa otoriterleştirene totaliterleştirene kadar sınırlar koymak meşruiyet kazanmış. Muhatapları değil genelde halk sınavı kaybeder. Küçük çaplı yatırımlarla geçiştirilen dönem veya dönemlere siyasal bir zemin demekte yanlış olur, daha çok kişilerin grupların rant devşirmekte bir şans olarak gördüğü siyaset’te cebi doldurma zamanı olarak görmek-okumak daha mümkün. 

İlimiz Malatya’da güç temerküz ettirmek için hukuk dışına çıkmak durumunda kaldığı olayların sayısına değinmeyeceğim. Veya kimin ne kazandığına kimin nasıl yenildiğine. Ömer Faruk Öz gibi verimli bir aktörün nasılda siyasal zeminin önce dışına iteklenip ardından kızağa çekildiğine… 

Aynı siyasal zeminin çizgisinde başka bir seçilen Selahattin Gürkan’a tam burada değinmek istiyorum çünkü öncekiler arasına taksim (/) işareti koymanın gerekliliği şu açıdan önemli. Gürkan ilçe belediyeden Büyükşehire transferini tamamlamış, kitle imal etmek ve kamuoyu oluşturmak için olağanüstü yollara başvurmadığına delil olarak önceki bol paralı dönem ile Gürkan dönemindeki Türkiye’nin sürüklendiği ekonomik krizlere bağlı gelişen farkla birlikte… Gürkan’ın aynı siyasal misyondan gelmesine rağmen  diğer siyasi görüşleri benimseyenleri de kucaklayıcı yapısı özelliği yine taksim arkasına ikinci cümle olarak konulması gerektiği gözardı edilemez. 

Ne varki Gürkan dönemi farkını şöyle değerlendirebiliriz. Önceki tüm varyasyonda devam eden Ak partili siyasi zemin aynı partiden olmasına rağmen Gürkan’ı içine almaya yanaşmadı, sürekli dışarda tutma gayreti Gürkan’ın rıza ve ikna mekanizmasını kırarak biat sistemi ile yer değiştirir hale getirmeye zorladı. O yüzdendirki Gürkan’ı eleştirmek her safhada serbest ama öngörü, çalışma, periyotlarından söz etmek yasakmış gibi bir süreç konuldu şehrin ‘kırmızı çizgisi’ olarak. Siyasal zemin Gürkan’a ait propaganda, manipüle edilmesini, kamuoyu nezdinde düşük profilli bir siyasi veya siyasi imalat hatası şeklinde bir unsur olarak gösterme çabalarına sıkça rastlanır ama pozitif uygunluk pozisyonundan söz edilmiş kaynaklara çok az rastlanılır. Varsa hataları eksiklikleri her platformda özgürce konuşulabilir ne varki iyi niyet, gerçekleri, artılarından bahsetmek yasak. 

Aynı siyasal zemin kendi içinde düştüğü bu şaibeli hal ile bir seçim arafesinde olduğunu hatırlatmak gerek. Bilakis aynı siyasal zemin kendi arasında bir lobi oluştururken yine aynı siyasal zemin unsuru Gürkan’ı dışlama gayreti siyasi kaynak üretimini günden güne düşürmektedir. Siyasal zemin böylece şeffaflıktan kopmuş, hesap verme yükümlülüğünü halkının kendisini seçmesine rağmen umursamayan ve tüm yetkiyi kendilerine ait gören argümanlarıyla siyaseti anti yönde -by-pass ettiklerini gözlemliyoruz. 

Öyle güçlü propaganda malzemeleri kullanıldıki, nerdeyse tüm şehrin Çakır ve Polat dönemlerindeki –dev ihlallere– rağmen Gürkan’ı politize etmeye yönlendirilmesi, Gürkan’ı şehirde bir öcü gibi gösterme çalışmaları.. ki, başarıya ulaştıklarını düşünüyorum, kurulan İlginç ittifakların Malatya siyasal zemini kamuoyu üzerinde etkisini beyhude bir mesai şeklinde servis edilmesine neden oldu. 

Artık bu şehirde aynı fraksiyondan gelen farklı siyasal zemin oldukça kaygan ve de tehlikeli bir hal almaya başladı. Sadece mevkiyi ve mevziyi koruma eksenli atılan adımlardan başka bir şey yapılmıyor. İcra edilen politikalar araç değil amaç çerçevesinde şekillendiği ortada. 

Özal’a o gün başvuran heyetin minyatür düşünce şekli üzerinde konumlanmış siyasal zemin 40 yıldan beri belli felsefe üzerinden süre gelirken; koltuk sahibi olmak haricinde adilce bir yönetim biçimini, değer üretmeyi, şehrin kalkınmasına katkı sağlayacak araçları oluşturmayı ne yazık bir kez olsun denemeyi düşünmüş değiller. 

Öyle ki, halkın büyük çoğunluğuyla memnuniyet duyduğu, totaliter yatırım yerine makyaj muamelesine razı gelen hizmet modeli ile konsülide etme biçimi ve her ne yapılırsa yapılsın alkışlayanların var olduğu bu şehrin insanlarına dayatılan entübe siyasal zemin üzerinden ne yazık toplumun çoğu enterne edildi. Bu tür yönetimlerin amacı daha çok halk faydasına bir çaba oluşturmak değil kendi kişisel hırslarını oluşturmak, sonraki hamlesinde daha yüksekteki makama ulaşmaktır. Onun için bu tutarsızlıklarla seçime adım adım giderken; şehrimiz Malatya ruhuna yerleştirilmiş tiranlığın fevkalade fevkinde bir gönüllülük esasına göre her şey dizayn edilmekte. 

Yani siyasal zeminde halkın gönüllülüğü kendilerine duyulan bir sevgi hayranlık olarak görülüyor. Öyle midir acaba? Güya bu sevgi hayranlık arttıkça onlara tahakküm etme motorunun yakıtı üzerine yenisi ekleniyor, daha çok yol kat etme, rampa tırmanma, hız yapmada bir sonraki döneme dair görkemli bir güç olarak öne çıkıyor motorun beygir kuvveti. 

Çakır, Polat, Gürkan dönemleri ile farklı dönemler arasındaki çelişkileri bu sebeplen örnek gösterdim. Kayıtdışı bir siyasal verinin değişim-dönüşüm evrelerinde kaybeden sonuçta Malatya olacağı için denetimi yapmayan iktidar bu önümüzdeki seçimde Malatya’da atacağı yanlış bir adım, belirleyeceği yanlış bir isim, oluşturacağı salt bir politika şehirdeki muhteşemliğini bir anda kaybedeceği dönemin tam arefesindeyiz. 

Velhasıl sorun büyük, aslında sorunun çözümüne gelince kontr’örgütlenmiş, gruplaşmış siyasal zemin o kadar çok büyük beklentilere girdiki bir değil bir kaç dönem daha Malatya ile iltisaklı bu siyaset modelini sürdürmekte kararlı görünüyor. Ondandır yeni isimler, yeni formüller, yeni politik girişimlere, keskin siyasi çıkışlara kapalı şehir entiljansı mevcut bu tavrını rutin gerekçelerle dayatmayı sürdürmek peşinde…

Bütün bunlar olurken derin AK Parti Malatya şehrinde farklı bir siyasal kalıba evrilmiş durumu ancak kendisinin görebildiği bağlantılar üzerinden müdahale etmeye çalışabilir, hatta şehirde muhalefet eksikliğini kullanarak sürekli bir şeylerin iyi gitmediğinin altına bakmayı düşünmeyebilir, halkın itham ettiği konuların sebep-sonuç ilişkisi üzerinde durmayabilir. Eğer toplumun istek ve talepleri doğrultusunda rasyonel bir izah’ı elde edilirse şehirde et’e yumruğa bürünmüş ve bu yumruğa girmek/karşıt durmak/yanında yer almak mücadelesi bir mottoya dönüşerek devam edecektir.

Şimdi şunu biliyoruz. Malatya şehrinde destur tutmuş siyasal zeminin çatısı altında bulunduğu Ak Partiye aidiyetini göstermenin yanı sıra; diğer yandan bir varoluş kavgası vereceği sanırım son dönemde aldığı en radikal vede kararlı pozisyonu. Kavganın muhatabı belli, tek bir muhatap var. Büyükşehir belediye başkanı Selahattin Gürkan. Ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın son Malatya ziyareti kodlarına baktığımızda Gürkan’ın Erdoğan’dan aldığı olumlu tepkiler şu veriyi rahatlıkla veriyor elimize. Gürkan’ın milletvekili olarak kızağa çekilmesi yerine büyükşehirde kalmak kararı kavganın karşılıklı olarak devşirileceğinin ve ne kadar büyüyeceğinin kanıtı. 

Malatya’nın siyasal zemini şimdilik böyle bir kıvamda. Oysa şehri bu duruma düşürmemenin çok basit bir yolu vardı. Şehrin en az 50 yıllık siyasi hafızasını kavramak yeterli gelirdi. Buna istinaden şehirde geçmiş dönemlerde yapılan hatalardan dersler alınarak, et’e yumruğa bürünmüş mevcut bu fraksiyona yakın olmayanlara da saygı çerçevesinde yaklaşım gösterilseydi ve bir kavga malzemesi haline getirilmeseydi her şey başka olacaktı. Ya da tersinden söyleyelim: en azından halk odaklı adımlar atılsaydı, toplumun bazı ihtiyaçlarına yeteri oranda cevap verilseydi, şehrin zengin Ak parti iktidarına rağmen bunca geri kalmışlığını tartışmaz, siyaset anlayışımız böylesine hunharca duvara toslamazdı. Bugün geldiğimiz noktaya bakın hele, monşerlik iplerini eline geçirenlere Gürkan ya teslim olacak yada tıpkı onlar gibi varoluş kavgası verecek. Hangisini itina ile yapar tecrübe edip göreceğiz. Çok tutkulu şekilde şehrin hepsine hükümranlığını dayatan entübe siyasal zeminin var olup yok olması da bu kavgada hangi tarafın kazanacağına bağlı. İşte böyle. 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu