GündemKöşe YazılarıMalatyaManşet

Hâlâ… hepimizin şansı var 

Uzun bir gecenin ortasında, odamın havasının ılık mı soğuk mu anlayamadığım, iki dirsek ve ellerime takılı serum iğneleri ile yazmamın belki samimiyet ölçüsü sayılır duyguları içinde başladım bu yazıya. 

Zihnimizde anlamlandıramağımız olaylar, yaşananlar ve düşünce tarihimize doğru dönüp baktığımızda bize hayatta kolaylık sağlayan bir şablona ihtiyacımız olduğunu vurgulamak isterken; şehrin doğusu, batısı, güney ve kuzey çizgileri ekseninde kalan tüm çerçeve boyunca yaşama tutunmuş bireyler olarak (artık) itibar etmeliyiz birbirimize. 

Kürt, Türk demeden Alevi Sünni, sağdan soldan, Kemalist, liberal, muktedir vb ne kadar ayırıştırıcı kavram varsa hepsini “insan olmak” felsefesine takas edecek bir ortamı tutuşturabileceğimiz…

Kubbe dağının kevenlerini, Yama dağının sonbahar zambaklarını, Beydağı’nın kır papatyalarını, Porga’nın yaşlanmış akasyalarını, Akçadağ düzlüğünün hindibalarının renklerini-kokusunu da bu şablona ekledikten sonra… 

İnsanlığın, çağın, termonolojilerin, sanayi devrimleri, fantastik yüzyılın, akıllı ve yapay teknoloji, diğer tüm inovasyonların saptırıcı etkisine maruz kaldığımızın kabülüne rağmen toplumsal bir birlikteliği inşa etmemize hâlâ bir şansımız var. 

Yılanın ağzından çıkmış siyasi atraksiyonlara pek takılmadan, içimizdeki saf çocuğun içten duygu dünyasına dönmeyi deneyerek, bulup buluşturduğumız legal ve illegal soltaları terk edip, birbirimizin hikayesine uzanacağımız… biraz değer, biraz dostluk, birazcıkta kardeşlik – arkadaşlık formlarını baştan tasarlama yetisini katabiliriz birbirimizin hengameler içinde köşeye sıkışmış hayatlarına. 

Muhtemelen birbirimizi –anlamamak– için her zamanki gibi çok direneceğiz, sudan bahaneler icad edecek, yanlış veya tersinden anlamak üzere yine zihnimize iyi bir cimnastik yaptıracağız. Bir ordan bir burdan getirip-götürüp zirveye yükselmiş ego fantezimizden taviz vermek alışkanlığımızdan vazgeçmeyeceğiz. Biliyorum. 

Çünkü her birimiz birer Aristo, Sokrat, Eflatun, Oklid, Tolstoy gibi dünya-y’ı hikmenin tercüme faliyetlerinin uzmanı mütefekkirler pozunda görüyoruz kendi kendimizi. 

Faydalı, faydasız, kafa karıştırıcı, rutin ve bulunduğumuz ortamın etkisi de dahil olabilir bunca beyhudeliğe. 

Yani yerde depart atan ayaklarımızı gökte çırpınıp duran kanat zannedebiliriz. Bulutlara çarptığını düşündüğümüz başımız eşiğe gelinceye kadarmış. Bir tas çorba yarım ekmekmiş aslında kavgamız. Ötede bekleyen taş mezarlar kadar yakınız herbirimiz asıl gerçeğe. Avunmak ve avutmak için varmışızda haberimiz yokmuş. Güzelmişiz, zengin, kıymetli, pahalı, lüks, elleri kolları uzun, çok çevresi varmış… Bunlar sadece şuur altında ilerlemek adına birbirilerimize verdiğimiz turbo ara gazı isimleri. 

Unutmayın zevale uğramış dinamizmlerimizi görmezden gelmek, asıl bizi biz yapan bütün dayanakları doğradı gitti testereler misali. 

Şablon burada, bu kadar ile bitmemeli. Devam etmesini istemeliyiz. İyi niyet, dostluk, sevgi ve barış kaynaklarımızı daha çok öne sürmeliyiz aslında. Hâlâ kendi rönesansımızı, kendi reformumuzu başlatabiliriz. Hâlâ içimizdeki İstanbul’u fethebilmek için kalın surlara dayanabiliriz. Sevgiye dair yeni bir düzen kurmaya bir çok fırsatımız olduğuna inanıyorum. Psikolojik, sosyolojik, kültürel, zamanın kuvvetleriyle mukabele yada sınıfsal normları gözetmeksizin adına ne derseniz deyin hemde. 

Böylece, biz bu şehirdekiler; Malatyalılar, Battalgazililer, Yeşilyurtlular, Hekimhanlılar, Yazıhanlılar, Darende, Akçadağ, Arapgir, Doğanşehir’liler, Kale, Doğanyol, Pütürgeliler kendi ürettiğimiz çağın sadece birer hastalığı sayılan bunca gürültülü bir yaşamın etkilerinden kurtulabiliriz. İzah etmekte zorlandığımız onca şey biriktiki, “nedensellik” sorusunu hem erteledik sürekli burada hem de dışladık. 

O yüzden gerek iş, gerek sanat, siyaset, bilim, spor ve toplumsal diyalektikte ilerleyemedik, gelişemedik, çok fazla güçlenemedik ve de bize galip geldi bir çok karmaşık kronik sorunlar silsilesi. 

İşte, böylece bölgesel alanımızda ekonomiden tutun, mimari, şehir ve toplum kodlarımızı oluşturan tüm ibareler son yüzyıldaki hızın çok gerisinde kaldığının göstergesi sayılmakta, geleneksel ekolünden uzaklaşma faslından farklı olarak akla ve düşünceye de bu sebeplerden ötürü önem gösteremedik.  

Her zaman söylüyorum. Biz Malatyalılar çok güzel bir ırk’ız, aslında çok nezih bir toplumuz. Zaman teorisi içinde yanılgılarımızla ilerleyip duruyoruz sadece. Lakin yargılamıyoruz, herhangi bir şeyi sormaya cevap bulmaya gerek duymuyoruz. Ne büyük ve de acımasız bir çelişki, ..ah! 

Bu anlayışın zehirli elleri her tarafa dokunmuş olmasını, zehrinin her zerremize nüfuz etmesi ayrıca bizim dünyamızda kendi aramızdaki saygının önemini kaybetmesine de sebep oldu.

Bu şablon iş görecek şekilde tasarlanırsa yakın bir vakte kalmaz bir şeyler yoluna girecektir elbet. Daha çok bizi değil, bizden sonraki jenerasyonun dünya üzerindeki istidadını kolaylaştıracak bir ünite olmalıdır. Böyle bir potansiyelimiz var. Okumuşlar, siyasiler, yöneticiler, gazeteci-yazarlar, eğitimcilerimiz, aile ve birey bazında bu kalıp ortaya konursa buraların hızla yozlaşma süreci ve insanlığın vahşi, manyetik, mekanik ruhsuz, teknolojik çöplüğü bir objeye doğru evrilmesi önüne geçilebilir. 

Halbuki binlerce yıllık kadim bir medeniyetin belgelerinin izleri var üzerimizde. Geçmiş gelecek arasındaki kalite sentezimizden yola çıkarsak mesela, yaygın olan örf adetlerimizden, İnancımızdan, birlik beraberlik ruhumuzdan, sevgi dilimizden söz edersek her daim şehrimize, çocuklarımıza ve yarınlarımıza etkisi olabilir.  Yeterki elimizdeki verileri doğru kullanabilelim. 

Her şey bizim elimizde …

Malum hastane ortamında, sadece sol parmak ucunu kullanarak küçücük telefonun klavyesinde şimdilik bu kadar yazabildim. Zaten yazı sütunlarımızın sayılarıda gereğinde fazla oldu. Böyle bir başlıktan yola çıktık nerelere kadar iş geldi. Hâlâ hepimizin şansı var. Ben buna inanıyorum. Duygusal bir farazilikle söylenmiş bir söylem değil bu, üzerinde belki biraz çalışabilirsek yarını netleştirecek bir düşünce modeline dönüşebilir. 

Saygılarımla…

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu