HERKES GAF YAPABİLİR, AMA…
Evet, insanlık hâlidir herkes gaf yapabilir, ama bu gafı üst düzeyden birisi yaparsa o zaman iş değişir.
Klasik ve oturmuş bir deyimle, cemaatten birisinin bir hata yapması o an konuşulur ve unutulur, ama aynı hatayı imam efendi yaparsa unutulmaz, aksine o hata sonraki cemaat ve topluluklara miras kalır.
Neyse, konumuz bu değil.
Sayın Milli Eğitim Bakanımız, art bir niyeti olmasa da, özel bir TV kanalında yaptığı açıklamada, hem “Karma Eğitim Esas Alınacak.” diyor, hem de, “Ailelerin kız çocuklarını okula göndermemesinin sebebi karma okullardır, gerekirse kız okulları kurulur.” diyerek, zâten sorunlu olan kız okulları konusunu yeniden tartışmaya açtı.
Toplumun nabzını doğru okumayan, eğitim öğretimin süreçsel şekil ve yapısını takip etmeyen bir bakanın çelişkili bir ifâdeyle hassas bir noktayı kaşıyan açıklaması, sadra şifa olmadığı gibi, gereksiz ve olumsuz yeni heyecanların tahriki ve sönmüş yanardağların yeniden faaliyete geçirilmesi gibi oldu.
Belki, lokâl bâzı sorunlar olsa da, Sayın Bakanın, ‘Karma Eğitim Esastır.’ sözünün dışında, yaptığı tespit genel anlamda doğru da değil zâten.
Dolayısıyla, genelde sanki böyle bir sorun varmış gibi yapılan böylesi talihsiz ve genel bir açıklama, ancak bilgi noksanlığının ve öngörüsüzlüğün bir sonucu olabilir.
Ki, bu açıklama proje ve politikalarını iktidarın hatalarına endekslemiş muhâlefet ve kimi STK’lar için de iyi bir malzeme olmuştur.
Kaldı ki, Sayın Bakanın, ülkemizde zâten, ilk okuldan sonra farklı yaş gruplarına hitap eden ve farklı müfredat programı takip eden, müstakil ve bağımsız kız okullarının var ve çok olduğunu bilmemesi mümkün değil.
Bildiğimiz kadarıyla, Türkiye’de bugün genel anlamda sâdece ve yalnızca ilk okullar düzeyinde karma eğitim vardır, o da toplumsal bir uzlaşıyla oturmuştur ve genel bir sorun teşkil etmemektedir.
Sonrasında ise, isteğe bağlı olarak resmi ve özel okullarda karma veya kız öğrenciler için örgün eğitim okulları vardır.
Yaygın eğitim imkânlarını da dikkate alırsak, okumak veya okutulmak istenen kız çocuklarımız için alternatifler çoktur.
Kanaatim odur ki, Sayın Bakan, şekilsel, araçsal ve yapısal düzenlemelerden çok, müfredat boyutlu, yönetici, öğretmen ve personelin kalitesini artırmaya yönelik konulara ağırlık verse daha doğru olur.
MESELE, DİKKAT VE RİKKAT (akıl inceliği) EKSİKLİĞİ
Eğitim ve öğretim dâhil, bilerek ve bilinçle konuları ve sorunları takip ederek rasyonel ve çağdaş bir anlayış ve yaklaşımla açıklamalar yapmak, çözümler üretmek her zaman mümkündür.
Mesele, zamanı, insan ve toplum psikolojisini doğru okuyan, ihtiyaçları ve sorunları yerinde ve doğru tespit eden, çözümleri bu eksende geliştiren basiret, ehliyet ve liyâkat sâhibi yöneticilerin görev ve sorumluluk alma meselesidir.
Yanlış anlamalara neden olabilecek, toplumu yersiz ve gereksiz gerginliklere taşıyacak açıklama, tutum ve davranışlardan kaçınmak gerekir.
Oysa ki, Sayın Bakan, canlı yayında spontane bir açıklama yaparak gereksiz ve yersiz tartışmalara neden olmak yerine, fazla araştırma gerektirmeyen yukarıda verdiğimiz bilgileri bakanlık teşkilatının ilgili birimlerinden alabilir ve ona göre açıklama yapabilirdi.
Konu, hata yapmak değil, bilgisizce ve dikkatsizce yapılan hataların cezasını topluma çektirmektir.
Eğitim tarihinin gelişiminde, 164 yıldır oluşan okulların tarihini bilmeden televizyon mikrofonlarına konuşan her şahsın önce bu tarihi süreci iyi bilmesi, anlaması ve sonrasında konuşması toplumsal ahengimiz için gereklidir.
İktidar, muhalefet ve ilgili STK’ların bu ilkeye dikkat ederek açıklama yapmaları
eğitim olgumuz için, işte o zaman artı bir anlam ve değer ifâde eder.
Aksi hâlde, siyâsi, ideolojik taassup ve ön yargılarla yapılan açıklamaların toplumsal yararı yerine zararını bütün bir halk çeker.
Buna da, hiç kimsenin hakkı olmasa gerektir.
Abdulkadir TÜRK