2023’ün şafağında islamcılığın mahrem hikayesi
1945’den sonra nato’ya girmemizle birlikte sovyetlere karşı İslam dünyası’nın daha dindar daha İslamcı olunmasına karar verilmesiyle birlikte bütün dengelerin değişmesine karar verildi.
O dönemler de İslam dünyası sahip olduğu değerleri, fikirlerini, kültürünü bir kimlik olarak taşımayıp sadece yaşaması bu işi kolaylaştırıyor. Mesela; Adam namaz kılıyor ve bu ibadetini bir kimlik olarak taşımıyor. Kültürünün bir parçası olarak var. Bu parça’nın merkez’e taşınması lazımdı. Özellikle Türkiye üzerinden çevre nasıl merkeze gelir? Bunun ançak seçimlerle meydana gelmesi mümkündü. Demokrasi nedir? Halktır. Halk nerededir? Çevrededir. Çevrenin ankara’ya gelmesi gerekiyordu. İşte 50 yılda geldi.
Entelektüel tarihimiz bakımından altın çağ diyebileceğimiz bir dönem yaşanmıştı. Garip bir şekilde bu dönem sadece 2 yıl’a sıkıştırılmıştır. 1967-1968 kuşağının dönemidir bu çağ.
İdeoloji bir bilgi sorunudur. Kimlik sorunu değil. Türkiye’de devlet bir kimlik sorunu yaşadığı için memleketin çocuklarını sürekli bir kriz üzerinden terbiye ediliyordu.
Onlara kimliklerini belirleyebilecekleri “karşıt” bir mahalle oluşturuluyordu.
Faşist/sosyalist, İslamcı/laik, kızıl sultan/ulu hakan vs. fazla mı abartıyorsun ciddiye almasak desen yok edilirdiniz. Ben ikisine de karşıyım dedirtmiyor devlet. 12 Eylül’e hazırlık yapıyordu devlet.
Bir baba dostu 60 yaşına doğru ilerleyen bir büyüğüm anlatmıştı. 12 Eylül den önce haylazlık yapıp ceza evine girmiş ve ondan iştmiştim. Ve şöyle bir anısını anlatmıştı.
“… o dönemin meşhur gazetesi olan hergün gazetesi ülkücülerin yayın organı gibiydi. O yıllar hergün gazetesi “Hasan Basri çantay’ın” meali’ni dağıtıyoruz. Cezaevin’de çoğu kişi’ye ulaştı bu kitap. Ben de ulaştım. Bir mühimmat bulmuş gibi sevinmiştim. Ve okudukça kendimi hidayet’e ermiş gibi hissediyordum. Meğerki devlet memleket’i hidayet’e erdirmeye çalışıyormuş. Koca ceza evi, koca memleket kendisini benim gibi hidayet’e erdiğini hissediyordu.“
Ben o dönem devletin özellikle ülkücü hareketin gençlik kısmını 12 Eylül sonrası için yeni dönem’e hazırladığını ve islamcılaşmasını sağladığını düşünüyorum. Yaptığım araştırmalar sonucunda da; O dönem Adıyaman’a menzil tarikatına MHP genel merkezinden onlarca, yüzlerce otobüs’ün kaldırıldığını tespit’ine ulaştım. Uğur mumcu’nun kalem’e aldığı bir eser vardı. Okunması ve üzerinden tahlillerin yapılması gereken bir kitap.
“RABITA” adlı bir kitapdı. Bu konu da çok güzel isabetli tespitleri vardı. Bu ülkede insan kendi kendine hidayet’i kolay kolay bulamaz. Eğer hidayet’e ermeniz gerekiyorsa devlet seni hidayet’e erdirir. Çünkü onlar öyle diyordu;
“Memleket’e komünizm gelecekse, onu da biz getiririz.”
Eski Ankara valisi Nevzat TANDOĞAN
(Yazı devam edecektir.)