GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedya

Üç harfli marketlerin cinliği

Tv reklamlarında cafcaflı bir müzik ve berrak bir kadın ses tonu ile hazırlanmış reklam içeriğine bakılırsa 8 bin, 10 bin gibi şube sayılarına ulaşmış market zincirleri Anadolu’nun en kırsal, ücra köşelerine kadar ulaşmış görünüyor. Bu marketler nasıl bu kadar çok şube sayısına ulaştıkları ve büyüdükleri altındaki etkenlere ilk olarak bakmamız lazım. 

İlki; üç harfli olarak tarif edilen ve isimlerinin üç harften oluşmasına bağlı olan market zincirleri Ak parti iktidarına yakın veya bir parçası sayılan isimlerden geldikleri için önü açıldı. Dahası yine bu üç harfli market zincirleri hepsi Ak parti iktidarı döneminde büyüdü, gelişti, dal-budaklandı. 

Öncesinde hiç biri yoktu çünkü. Migros harici. Migros’ta üç harfli değil zaten. 

Farklı, kendilerine has keskin satış stratejileriyle mahalle aralarına kadar girmiş bu market türevleri mahalle bakkalının kapısına kilidi vurmayı başardı. Tekel ağlarını daha çok genişletmek adına insan sofralarında lazım olan her ne varsa, kendi markalarıyla düşük kalitede fason yaptırarak;  “ucuz satıyoruz” mantığını ilginç ve güçlü bir algı ile, akıllarda kalması kolay isimleri üzerinden pazarlama taktiklerini en içlere kadar nüksetmeyi başarmış konvansiyonel birer ticari güç olmalarıdır. 

Kağıttan basit bir tabelanın cama yapıştırılması, kurulumu ve takılması kolay aynı şablon tezgah ile rafların bir kaç saat süre içerisinde montelenmesi, ürün aracının akabinde derhal yanaşması ve ürünlerin tezgaha dizilmesi derken… Toplamda bir şubenin bir gün gibi kısa bir zaman safhasında açılması kolaylığında; tabir caizse “mantar gibi” çoğalan üç harfli market zincirleri böylelikle şube sayılarını arttırmakta sınır tanımadılar elbet. 

Tam vatandaşın pahalı fiyatlardan illalah ettiği esnada üç harfli marketlerin birinin CEO’su Galip Aykaç ekranlar önüne çıkıp, sanki birileri tüzel devleti hedef alıyormuşçasına “biz bu ülkenin temel taşlarıyız, kimsenin bizi yerinden oynatmasına gücü yetmez” açıklaması bazı kesimlerce hükümete meydan okudu şeklinde algılanmadı değil.

Bugün önü tutulamaz şekilde ciddi bir kurumsal güç haline gelen marketler istediğini istediği fiyata dikte edebilir. 

Ak parti döneminde büyümüş, en zirvede oldukları hale gelmiş, sermayelerini kat be kat arttırmış, kılcal ağlar gibi tüm Türkiye’ye nerdeyse içine almış market zincirlerine bu saatten sonra kimsenin pek fazla bir şey yapabileceğini sanmıyorum. Hatta, çok pahalı fiyatlara ürün satmakla itham edilen ve kamuoyunca ciddi şikayetlere neden olan market zincirleri bu gün iktidarı kalbinden vuran birer silaha dönüştükleri ortada olduğu halde iken hemde…

Artık yapılacak çok fazla bir şey yok” demekten kastımız, olurda İktidar çıkar bugün radikal bir kararla kapısına kilit vursa dahi, tedarik zincirini sağlayacak ikinci sınıf stokçu ile faizci lobisi insafına terk edilecek vatandaşın gidecek başka bir yeri olmamasıdır. Onlarda bunu çok iyi biliyorlar. 

Eski bilindik bakkal amcalarda kapandığına göre nerden alıp tüketecek vatandaş? İlk başta iktidarın market zincirlerin her mahalle arasına girilmesi hususuna müdahale etmesi gerekiyordu. Edilmedi. Bugün herkes kara kara düşünüyor, ne yapacağız diyerek. 

Direk üreticiden tüketiciye doğru devlet teşvikli güçlü bir bandın kurulmasına ihtiyaç var. O da çılgınca bir yasa ile gerçekleşebilir ancak. Düşünsenizde üreticiden 5 TL’ye aldıkları domatesi market zinciri gözü kapalı 35’e satıyorsa; aradaki 30 TL gibi astronomik rakamın nasıl ve kimlerin cebine girdiği araştırılması lazım. Hem üretici, hem tüketicinin mağdur edildiği bozuk bir ticari sistemin çarkları derhal ya onarılması yada sil baştan değiştirilmesi gerekiyor. Yoksa marketleri suçlu göstermekle bir yere varamayız. Ceza yazarsın fiyatlara taksim ederler, cezanın fazlasını çıkartırlar vatandaştan. Ki örneği de yaşanmadı değil.

İktidarın artık kurumsal birer dev haline dönüşmüş market zincirlerine gücü yeter mi onu da bilemem. Velhasıl market zincirleri isterlerse iktidarı düşürecek bir güç potansiyeline dönüştüklerini de kabul edelim. İş şansa ve onların vicdanlarına kalmış bir şey. Ne kadar ekmek o kadar köfte dönemi de bitti. Ne ekersen onu biçiyormuşsun zamanı. 

Toplumda metafiziki varlıklar olarak bilinen Cin’leri isimlerdirmede “üç harfliler” olarak tabir edilmesi fıtratından hareketle marketlerin üstlendiği misyon belli artık. Cin olmadan çoktan birlerini çarpmışlar görünüyor. Aman, dikkat siz yine isimlerini telaffuzdan kaçının, üç harftiler deyip gidin, çünkü çarparlarsa yamultuyorlar bir yanını. Cüzdan diye bir şey kalmıyor cebinizde.

Pencere haberin kendinden habersizliği 

Adını solcu kırması ulusal bir gazete Pencere’den araklayan, üzerine de Malatya koyup çaktırmadan yerelde yayın yapan Pencere haberin Türkiye’ye mal olmuş güçlü kalemi ve yazı patronu, duayen kalem Ahmet Hakan tutmuş şahsım için kendince aşağılayıcı bazı terimler kullanmış. Vah vah…

İnsanların yaşına başına hürmetim olmuştur her zaman, benzer ifadeler kullanmak gibi küçücük bir tabloya girmeyeceğim lakin bu şehirde gazetecilik yapan, yazı yazan, bir şeyleri savunan kimseyle kavga etmeyi kendime yakıştırmadığım gibi buna gerekte olduğunu düşünenlerden değilim. 

Yazı yazma biçimimizi eleştirin, görüşlerimize karşıt bir fikir ortaya koyun, iddia ettiğimiz tezi çürütün ama insanları aşağılayıcı kelimeler kullanarak toplumda “shift+delete” etmeye çalışmayın, o zaman muhatabanız çıkar cevaplarını misliyle verir sizlere. 

Bulmuşsunuz kendinize bir Reşat altını, bozdurup bozdurup harcıyorsunuz. Şimdilik her şey yolunda İYİ gidiyor. Bari ses etmeyin, altın yumurtlayan tavuğu uyandırmadan böyle devam edin. Sağa sola sataşmadan üstelik altın piyasası ayağa düşmeden sonuna kadar değerlendirmeye bakınki; çarşı pazar gezdirip “seni milletvekili yaptıracağız” gazı uzun sürsün biraz. Yoksa uyanır, bırakır kaçar sizleri. 

Genellikle “belediyeye sallamak” tamdansı üzerine kurulu çizginizde; ikinci olarakta “organize sanayide işçi çıkarıyorlar” haricinde bu şehirle ilgili hiç bir şey yazmayan, hatta umurunda olmayan, bazen de bu iki başlıktan başka malzeme çıkmayıncada sırf dostlar pazarda görsün misali olmuş-bitmiş, herkesin unuttuğu MTSO seçimi üzerinden Akif Baştürk hatırlatması yaparak, hepi topu üç başlıkta “minyatür” yazılarla dar bir pencereden bakmayı adet edinmek nasıl bir psikolojik travmadır? 

Sol kırması ulusal (orjinal) Pencere Gazetesine gelince, duyarsa derhal tabelanıza kilidi asar. Söylemedi demeyin. Kendinizi “efendim biz Malatya’dayız” şeklinde savunmaya çalışsanız bile fayda etmez. İsim telif hakkı, patent diye bir şey var bu ülkede. Üstelik medya sektöründe bu gibi hataların telafisi mümkün değildir. 

Gerçi Malatya’ya hangi pencereden baktığınızda belli değil. 1-Selahattin Gürkan düşmanlığınızı anlarız, o arsa üzerine basın sitesi kuracağız diyerek adam size açık çek vermeyince nötr bir muhalif kesilmeniz gayet normal… eyvallah. Gerçi Gürkan düşmanlığına dair doğru dürüst bir veri dahi ortaya koyamadınız gitti. Öyle kem-küm cebelleşip duruyorsunuz kendinizle. En son “bizi susturmak istiyorlar” şeklinde  ortaya bir kof başlık attınız. Yahu kim susturmak istiyor? İsim verin denilirse isim yok, neden susturmak istiyorlar diye sorsan yine altı boş, cevabı olmaz. 2- Organize sanayi’de işçi çıkarıyorlar diyorsunuz: kim çıkarıyor, hangi firma, ne zaman, neden, belli değil. Lafı at ortaya kim yerse artık, öyle mi? 3- Akif Baştürk hakkındaki iddialarınızda yine tam bir çuvallama, adam MTSO seçimlerine girdi kazanamadı, hepsi bu! Daha neden bu kadar kaşıyıp duruyorsunuz. Yetmezmiş gibi Malatya Tim’den Murat Çetin tuttu usül-ü erkan’ı bir güzelcene döşediği halde yine anlamak işinize gelmedi. 

Şehrin en ünlü gazeteci abimiz, sevgili büyük yazarımız, başımız üzerinde yeriniz var, eyvallah. Saygıda kusur etmeyiz biz. Ahmet Hakan’cılık oynamayı seviyorsunuz anlaşılan, iyi güzel kenarda kendi kendinize oynayında insanlar arkasından kullandığınız kelimelere biraz daha itina gösteriniz lütfen. Benim şahsımla bir derdiniz varsa kaleminiz var, çıkın yazın. Mahalle ablaları gibi vıdı vıdı konuşmakta nedir?

Şahsım hakkımda aşağılayıcı kelimeler kullanmak ne haddinize sizin efendi. 

Taklitler aslını yaşatır. Sizi tanımadığım, en küçük bir diyaloğumuz olmadığı halde nerden icab ediyor bana sarmanız? Hangi tavuğunuza kış demişim? Sizin benle ne alıp vermediğiniz olabilirki hakkımda illeri geri konuşmaktasınız? Yaşınıza hürmet ediyorum yine de. Bende 43 yaşındayım, binlerce şiir, yazı, makale, roman kitapları yayınlanmış biri için kullanacağınız kelimeler hakkında lütfen biraz daha seçici olmalısınız. Bende bir yazımın yarısını size cevap vermekle katletmezdim böyle. Bizde burda şerefimizle bir şeyleri kendi bilgi birikimiz doğrultusunda deklare etmeye çalışıyoruz. Size tutup yaşınıza hitaben absürt bir kelime kullansam ne bana yakışır ne de siz kabul edersiniz değil mi? Tavsiyem herkesi küçümsemeyin, aşağılamayın, insanlık-gönül en baki şeydir. İnsancıl yönlerimizi terk etmeyelim her şeye rağmen. 

Malatya kış’a hazır mı?

Mevsim kışa verildi, son güz kalıntıları, ağaç dallarında asıllı kalmış son sarı renk metaforuna direnen seyrek yapraklar, yalın rüzgarlar derken artık soğuk gecelerde soba ateşi olmaksızın oturamadığımız mevsimin kucağındayız. 

Pütürge’nin bir köyünde ikame eden biri olarak kış geldiğinde iki şey korkutur beni. Biri: iyi bir kar yağarsa il ile ulaşım bağlantımızın kesileceği. Önceki tarihlerde çok yaşanmışlığı vardır. Hamile kadınlar evlerde ilkel metotlarla doğum yapmaya zorlanmış, hastalar yolda kalmış, cenazelerimiz Malatya’da kalmış 10-15 hatta 20 gün gecikmeli toprağa vermişizdir. 

İkincisi: elektriklerin kesilmesi. Tamam, bir çok mahallemizde eski hatlar yenilendi lâkin en küçük fırtınada günlerce elektriklerin verilmediğini çok yaşamışlığımız vardır. 

Yollar kapanmasın, elektrikler kesilmesin, insanlarımız dağlar ardında yolları kapalı diye mağdur olmasın. 

Büyükşehir belediyesi ile merkez ilçeler bu konuda hazır mı? 

Gerekli araç gereçleri ile, tuz stoku, acil bir durum karşısında hemen müdahele gerekirse bunun için beyaz bir masa, bazı yeni iklim araçları, acil durum kitleri ve merkezleri, daha yetenekli hızlı çalışabilecek yol küreme ve temizleme aparatları, malum bir de deprem bölgesiyiz, bunun için ekstra bir program…

Yani, Malatya kışa hazır mı? Değilse en kısa sürede eksikliklerimizi giderebilmeliyiz. Hangi çağda yaşıyoruz?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu