GündemKöşe YazılarıManşet

Kopyala Yapıştır Jenerasyonu…

Köşe yazısı yazmaya başladığım ilk zamanlarda yazılarımı okuyan arkadaşlarım, akrabalarım derken; çok yakın bir akrabamızın oğlu, okuduğu yazılarım hakkında bana şöyle demişti: Yazılarını internetten bulduğun metinlerden “kopyala yapıştır” yapıp öyle mi yazıyorsun? Sorduğu soru karşısında geleceğimizi inşaa edecek olan gençlerimizin, insan düşüncesini yok saydığını anladım ve bu hayal kırıklığıyla bir süre cebelleşirken; yazma tekniğinden bahsedip, kendi özgün düşüncelerimiz dururken bir kopyala yapıştıra umut bağlamamamız gerektiğini anlatma gereği duydum ama, nafile…

Neden mi?

Çünkü günümüzün gençleri sizin, benim veya onun gibi bireylerin özgün fikirlere sahip olamayacağını varsayıp sadece ülke ve dünya genelinde tanınmış şair, yazar, felsefeci, politikacı vb. kimliğini üstlenen bireylerin sözlerinin genel geçerlilik göreceğini düşünmektedirler. Kendi düşünme yeteneklerini gözardı ettikleri gibi aramaya, araştırmaya yönelik çabalamıyorlar. Bilinçaltında ise zirvedeki kişilerin, bir olay veya durum karşısında fikir beyanında bulunabileceği algısına kapılmışlar.

Bu algıyla da hiçbir şeyi araştırmaya, soruşturmaya koymama kararı almışçasına gelişigüzel kabulleniyorlar. Günlük hayatta duydukları, gördükleri olayları araştırmaya üşeniyorlar. Herhangi bir söz, tanınmış biri tarafından söylenmişse “tamam doğrudur, hemen bizde tasdik edelim” derler. Bir tembellik, bir boyun eğmişlik esiri altına girmişler ve bilgiye bu kadar hızlı ulaşabildikleri bir dönemde bundan geri dururken görüneni, duyulanı basmakalıp kabul ediyorlar.

Hayatta hep kendilerini, kendilerine rol model olarak gördükleri kişilerin davranışlarına göre şekillendiriyorlar. Böyle alışkanlık yapmış bir bünye, gördüklerini otomatikman kopyalayıp dürtüyor. Ard arda tetiklenen dürtüler sonucu “özgün olmak” diye bir şey kalmıyor, başkalarına bağımlılık baş gösteriyor. Duygu ve düşüncelerini dile getirmekten çekinip, rol modellerin gölgesine sığınmaktan öteye adım atılamıyor.

Teknolojiyle iç içe bir hayat sürdürdüğümüz şu zaman dilimindeyse sanal alemin birer piyonları olduk. Bir oradan bir buradan savrulup gidiyoruz. Bu alemin sürekli yenilenen donanımları ve hergün yenisi eklenen farklı mecraları var. Dolayısıyla hayatımızın bir parçası haline gelen telefon, tablet, bilgisayar üçlüsü sayesinde internetle, sosyal medyayla haşır neşir olmayanımız yok. Bu cihazların donanımı yenileniyor fakat; bazı insanlar kendini güncelleyemiyor, düşünmekten noksan kalıyor. Bunun sonucunda da ne kadar “Düşünce özgürlüğüne sahibiz.” deseler de düşünce özgürlüğü diye bir şey kalmıyor, bunun yerini metin kopyalama vardıyaları devr alıyor. Devir teslim neticesindeyse her telden ayrı bir ses çıkıyor, bilgisizlik içinde BİLGİ harmanlanıyor, bul bulabirsen?

Bu sebeple internet, hayatımıza girdiğinden beri sosyal ağları yoğunlukla kullanan bir toplum olduğumuz aşikar. Bir de o kullandığımız sosyal medya hasaplarımızdan sesimizi herkese duyuruyoruz. Öyle bir edebiyatçıyız, öyle bir siyasetçiyiz, öyle bir politikacıyız, öyle bir dindarız, öyle bir sanat severiz ve öyle bir diye sayamadığım niceleriyiz ki bizden kültürlü kimse yok! Hani her sözün hangi yazara, hangi şaire ait olduğunu noktasından virgülüne bizden iyi bilen yok(!) Sonrasında afili bir söz bulduk mu hemen paylaşırız. Gerçekten kime ait olduğunu araştırmadan, sözün altında hangi yazarın adı varsa olduğu gibi “kopyala yapıştır” işte bu kadar kolay.

Bazen bakıyoruz bir arkadaşımız sözde ünlü bir yazara, ressama, politikacıya, siyasetçiye, müzisyene ait; bir söz, bir şarkı dizesi, bir resim paylaşmış “aaa ne güzel” deyip hemen bizde kopyalama işine koyuluyoruz. Halbuki çoğu kez paylaşılan sözün, bahsi geçen şahısla herhangi bir alakası yok. Gerçek kaynağını bilmedikleri bir şeyleri paylaşarak kendilerini görgülü-bilgili göstermeye çalışanlar yok mu görgüsüzlüğün dibinde yüzüyorlar, farkında değiller.

Ayakta uyutulduğumuz bir başka konu için edebiyatçılığımızı şöyle bir kenara koyup “Elhamdülillah, Müslümanız!” diye geçinenlerin Müslümanlığın şartlarından haberdar olmayıp, laf-söz yarışlarıyla “Müslüman” kimliğine büründüğüne değinelim. Hemen hemen hepimizin kullandığı sosyal medyada öyle bir dindarız(!) fetva verenlerimizi hesaplamaya çekinir olduk. Herkes kendince bir hafızlık, hocalık, müftülük takınmış; ayet üstüne ayet, hâdis üstüne hâdis yazılır olmuş. Hele bir de cuma günleri ayet paylaşımı had safhaya ulaşmakta. Ahhh bir de o paylaştığınız sözler kadar olabilseniz ama, nerde… Neyse konumuza geri dönelim. Fotoğrafların üstüne öyle güzelelleştirilmiş sözler yerleştiriyorlar ve bunuda ayetmiş, hâdismiş diye bize yutturuyorlar. Sonra herhangi bir konu hakkında paylaşılan yazıların altına falanca surenin, ayetin adını yazarak bir ispatlama çabası sarf etmeleriyle çoğumuzun gözlerini boyamayı başarıyorlar.

Şöyle ki;

Aslıyla alakası olmayan paylaştıkları ayetleri hemen beğenip, paylaş butonuna tıklamak saniyelerini almazken hiç araştırma gereği duyulmuyor. Keşke o parmaklarını bir kere de gördükleri ayetin mealini araştırmak için oynatsalar diye düşünsekte oynatmazlar çünkü beyinlerini köreltmeye çalışan komplikasyonlara karşı araştırmaya yönelirlerse özgün düşüncenin farkına varırlar.

Sizlere sosyal medyada bu konu ile karşılaştığım bir olaydan bahsetmek istiyorum. Sosyal medya üzerinden caps şeklinde sunulan bir paylaşımda Kur-an’ı Kerim ile alakası olmayan uydurma ayetleri neden araştırma gereği duymadığımıza değinmiş ve Al-i İmran suresinin 4. ayetiyle alakalı olmayan bir sözün altına (Al-i İmran, 4) diye not düşmelerine olan tepkisini dile getirmişti. Paylaştığı yazıyı görünce bende biraz araştırdım. Tepkisinin ne kadar yerinde olduğu kararına vardım. Sosyal Medya üzerinden uydurula uydurula, kılıftan kaftan giydirilen Kur-an’ı Kerimin o ayetinde geçmeyen söz şöyle:”Hüzne kapılmayın. Çünkü Allah adildir. Kimsenin ahını, kimsede bırakmaz.”
Asıl meali ise: “O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı ve İncil’i insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.” Asıl mealle çelişen kendilerinin uydurdukları herhangi bir söze inanarak ağlarına yakalanıyoruz, farkında mısınız?

Ve bir başka örnek de bu yazıyı yazdığım sırada tesadüfen sosyal medyada bir sayfa tarafından günümüz gençleriyle ilgili paylaşılan bir yazı gördüm. Genç kızlar ve genç erkekler arasındaki flört ilişkisini baz alan bir yazıydı. Yazıyı aslında paylaşacaktım burada fakat kopyalamadan bir anda kaybettim. Bir şeyler yazılıp, çizilmişti ve altına yine not geçilmişti (Ahzap,35) diye. Bende hemen Ahzap suresinin 35. ayetinin mealine baktım, o sayfanın paylaştığı sözle bir alakası yok. Artık siz düşünün o manipülasyon, o dezenformasyon, diye adlandırdığımız sosyal medya üzerinden ne tür oyunların tezgahlandığını? En basit örneği: İnsan düşüncesinin yok sayılmaya çalışıldığı, körü körüne bir sempati geliştiriyorlar ve bizde bu sempatik yapının ilmek ilmek yürütülen işleyişine bir ilmekte bizden diyerek eksik kalmıyoruz.

Bir şeyleri olduğu gibi kabullenmeyi iliklerimize kadar sıkı sıkı işlemiş olmalılar ki onda ve ya bunda gördüğümüz her şeyi kendi fikrimizi beyan etmeksizin, sazan misali atlar olduk. Yeter ki süslü bir üslûb ile söylenmiş olsun, kopyalaya kopyalaya herkesin diline dolanır oldu.

Hal böyle olunca; herşeyin hazırına güverte bağlayan bizler, böyle bir jenerasyon yetiştiriyoruz. Kendini ifade edemeyen, korkak, içine kapanık bir gençliğe; geçmişimizi miras, geleceğimizi teslim ediyoruz. Uzun lafın kısası bu tembellik, bu düşünce yoksunluğu nereye varır bilmem ama bildiğim bir şey varsa; armut piş, ağzıma düş diye diye kendilerini de kopyalayıp bir yerlere yapıştırmasalar iyi…

Selma Karakaş Tutuş

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu