AktüelAnalizDünyaGenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetSanat

Geçen Zamana Özlem 

Eskiden her şey daha mı güzeldi yoksa yenilik arayışı içinde olan bizler, nefsimize yenik düştüğümüz için geçmiş zamanın zarifliğini, insaniyetliğini mumla arıyoruz? Sanırım aza kanaat edilen bir zamanın, her şeye kolay sahip olduğumuz şuana  kıyasla daha değerli olduğu bir gerçektir.

Yokluk içinde sahip olduklarımız ve olacaklarımız kısıtlıydı. Emek vermek büyük bir çaba göstergesiydi. Alın teri dökülerek kazanılan bir lokma ekmeğin değeri paha biçilemezdi. İnsan gücünün emek ile ödüllendirildiği bir döneme tanıklık etmiş olmak belki de en büyük şansımız. 

Zaman kavramı ise öyle ya da böyle geçip gidiyor. Ardında hep bir geçmiş bırakarak. Yeni olana adapte olmak gecikmiyor ama; geçmişin manevi değerlerini, samimiyetini, hürmetini görebilmek zor. Hani o yamalı elbiseleri, naylon ve kara lastik ayakkabıları gocunmadan giydiğimiz günler var ya şimdi kalkıp öyle giyinmeye kalksak mazallah taşlanırız valahi! 

Günümüzde elindekilerle yetinmek, hor görülen bir davranış halini aldı. Lükse kaçan ihtiyaçlar ise alkışlanır oldu. Buna rağmen insanlar mutlu değil. Aklınıza gelebilecek her şeye sahip olup da hâlâ daha fazlasını isteyen, bitmek bilmeyen arzuların kölesi olmuşuz. Farkında değiliz.  Gardolaplardan taşan kıyafetler ve akabinde kombini tamamlayan çeşit çeşit ayakkabılar, aksesuarlar var ama yine daha fazlasını istiyoruz. Belki de bir çoğunu giymeye bile fırsat bulamadığımız bir israfın içinde boğuluyoruz. 

Şimdi durup durup eskiye dair olanları hatırladığımda naylon ve kara lastik ayakkabıların ayaklarımızda oluşturduğu o izler yok mu, hüzünlendiriyor beni. Köyün çeşmesinde ayaklarımızı çitileyip izleri yok etmeye çalıştığımız günler var ya keşke geri gelse ve o izler ebediyen kalsa. İnanın ki hiç çitileme gereği duymam. Çünkü o anın huzurunu günümüzde bulamayanlardanım. İstediklerimize kolayca erişebiliyoruz hatta azıcık deforme olmuş ayakkabıyı giymiyor, çocuklarımıza da giydirmiyoruz. Bugün giydiğimizi yarın giymekten çekiniyor, metaya değer vermediğimiz gibi insalarada vermiyoruz.

Eskiden böyle miydi? Tabi ki hayır! Yırtılan ayakkabılar çuvaldıza geçiren iple dikilirdi. Kenarlarından kırılan leğen ve kovalara da aynı işlemi uygulardı annelerimiz. Öyle delinen kap kacakta hemen çöpe atılmazdı. Günün şartlarına göre sakız ve macun benzeri maddelerle deliği tıkar, su sızması önlenirdi. Bunun gibi nice örneği geçmişimizde bulmak mümkün. İşin kötü tarafı az olanla yetinmeyi, eldekini değerlendirmeyi günümüze aktaramamış olmamızdır.

Böyle olunca da bir tek kendini düşünen bencil insanlara dönüşerek saygıyı büyüklere, sevgiyi küçüklere gösterebilme kabiliyetini de kaybettik. Nabza göre şerbet verildiği bir dönemde samimiyeti aramak çok zor. Kimin işine yaradığına, kiminin de işine yaradığı bir döngüde çalkanıp duruyoruz. 

Hepimiz sonuçta insanız lakin gerçek anlamda çevresine duyarlı, insanlığından ödün vermeyen hatırı sayılır kişiler kaldı aramızda. Toplumda güvenle bağlantılı insanlık yok denecek kadar az olunca da büyüklerimizin eski zamanları bize aktarırken bahsettiği gibi “hey gidi eski günler” diyerek şu zamana karşı hoşnutsuzluğumuzu dile getiriyorum.

Eskiden yokluk vardı ve bununla birlikte her şey daha anlamlı ve değerliydi. Doyumsuz nefsimiz, her şeyi allak bullak etti. İstediğimiz kadar pişmanlık duysak da kendi elimizle kazdığımız çukara düştük.

Selma Karakaş Tutuş

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu