Çınar Yetkisini aştı mı?

Malatya küçük metropol bir köy aslında. Toplasan herkesin birbirini tanıdığını veya ilgili olarak bir şekil insanların birbiriyle irtibatlı olduklarını görürüz. Şehrin en büyük caddesi İnönü’den gir 50 m yürü en az on tanıdıkla karşılaşırsın. 

Yeşilyurt belediye başkanı Mehmet Çınar’ın önce gri pasaport hadisesi ile gündeme gelmesi, insan kaçakçılığı gibi çok vahim bir başlığının ismiyle ilintili olarak anılması, akabinde eşi ile ilgili öne sürülen spekülatif iddialar, devamında sahibi olduğu Çınarlar İnşaat AŞ’deki beton metreküp başına fiyat istikrarsızlığı “acaba Çınar yetkisini aştı mı?” gibi kriminalize bir soruyu akıllara getiriyor. 

Küçük bir şehirde derhal bunların ayuka çıkması ve duyulmasının hem politik hem ticari hem de ahlaki ve kültürel kayıpları olacağı sır değil.

Elbette biz hukukçu değiliz, burası da mahkeme salonu değil. Kimseyi yargılamak gibi bir amacımız ve gücümüz olamaz. 

Lakin depremin paramparça ettiği ilimizde tüm gözlerin üzerinde olduğu önemli bir yöneticiyi, özellikle inşaat şirketiyle müsemma yıkılan şehrin hikayesini göz önünde bulundurduğumuzda, ayrıca böylesine çok acımasız bir zaman dilimi içerisinde eşine istisnai kadrodan yer açması Çınar’ın politize olmasına yeterli sebep teşkil ederken “serbest piyasa” tanımına uygunlukta yasal olarak belki yetkisini aşmamış olsa dahi sosyolojik bir “hak ihlali” kararıyla yetkisini aştığını söylemek mümkün. 

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’a göre “hak ihlalleri de yasal yetkiyi aşmakla eş değer görülebilir” şeklinde bir açıklaması var olduğunu belirtmeliyiz. Bazı sosyal medya hesapları ve altına yapılan yorumları okuduğumuzda Çınar’ın depremin yaralarının sarılmasının tam ortasında, 1300 insanımızın hayatını kaybettiği, şehrin 4/3’ünün yıkıldığı keşmekeşliklerle dolu süreci bir inşaat mühendisi vasfıyla ele almasının yasal boşlukları tabiki tolere edilebilirliğini değil, vicdani yetkiyi kullanması gerektiğini özetleyen bir çok siteme denk geldik. 

Bir vatandaş ise şöyle açıklıyordu: “Depremin gerçekleştiği ilk günden bugüne kadar türlü acılar, sorunlar yaşadık. Yakınlarımızı kaybettik. Evlerimiz yıkıldı, eşyalarımız çalındı. Tabiri caizse bir ekmeğe muhtaç olduk. Siyasilerin pek etik olmadan hala etrafımızda bir oy devşirmek için fink atmalarını hazmedemiyorum. Konuşurlar ama hep boş konuşurlar. Yeşilyurt belediye başkanı Çınar bir inşaat mühendisi ve bizzat yaptığı inşaatlar yıkıldı, yine de yaralarımızı sarmayı beklediğimiz anda o ailesinden başka kimseyi düşünmemiş olması hiç hele hiç kabul edilemez, affedemiyorum bunu!.”

Öncelikli olarak yasaların verdiği kararlardan çok toplumun vereceği kararları da öngörebilmeliyiz….

Psikoloji uzmanı Prof. Dr. Alev Alatlı’nın bu konu ile alakalı çok önemli bir tezi var. Diyorkii: “Aslolan hakkın helal edilmesi olmalıdır. Aslolan helalleşmek olmalıdır. Helalleşmek mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıdır. Çünkü her yasal hak helal değildir ve olamaz. Suriçi ile Kobani’nin arasına çizgi çekmek 1. Dünya Savaşı galiplerinin yasal hakkıdır belki. Ama helal değildir. Keza iflas eden kardeşinizin haraç meraç satışa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama helal değildir. İmar ruhsatı olan bir müteahhit şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alan ve dümen altı eden bir petrol şirketi yasal olarak suçsuzdur. Ama yaptığı iş helal değildir. Keza raf ömrünü uzatmak için ekmeğin içine kanserojen madde koyan fırıncı yaptığı formülü ambalajın üzerine koyduğu için yasaldır, dolayısıyla suçsuzdur ama yaptığı iş helal değildir. Ve son olarak bir kalem darbesiyle atar ergenleri, lümpen ergenleri sokağa döken yazar; alevler afakı sardığında suç mahalinde değilse, olayları evinden seyrettiğini ispat edebiliyorsa yasal olarak suçsuzdur. Ama helal değildir yaptığı. 21. y.y.’in en yaman projesi helal olanı yasal olanla örtüştürmek olsa gerekir. Kadim değerlerle rabıtası zedelenen özgürlüklerin şerden yana bükülmesini önlemenin yollarını bulmak zorundayız. Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek zorundayız.

Tarihin bize öğrettiği bir şey var.

İster en mükemmel yönetim sistemini, ister ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmiş olsun. Bir medeniyetin sevgi ve nefis terbiyesi dumura uğramış, manevi enerjisi tükenmişse; o medeniyeti ne Birleşmiş Milletler Tüzüğü, ne Helsinki Beyannamesi, ne AİHM Mevzuatı, ne de en üstün silahlar kurtarabilir.”

Özelikle son paragraf çok can alıcı bir noktaya temas ediyor. 

Yani kimse dört dörtlük olmadığı gibi eleştirilemez de değildir. Siyasiler toplumun aynasıdır aynı zamanda. İdoller, hayranlık duyulan lider kimselerdir. Örnek alınırlar. Kitlelerin önünde yürüyen ve yolu aydınlatan ışıktır onlar yada ışık olmalılar. Zamanda iz bırakır siyasi figürler. Hala binlerce yıl öncesine bizleri götüren tarihin senkronize ettiği yöneticilik yapmış stratejik şahsiyetlere bugün alkış tutmaktayız. İktidar siyasetçisi olmanın doğal olarak doğurduğu avantajlı durumu dezavantaja dönüştürmekten toplum hoşnut olmayabilir. Fikrini açık bir dille açıklamaya hakkı var. Ve bazen insanların ne diyeceğinin kararı en sert sözlerle kendisine yöneltilmelidir. En sert tepkiyi de yine kendisi kendisine göstermesi lazım, ancak bir hukukçu tarafından uyarılmak veya mahkeme celbi kapısına gelmeden önemli olan atılacak adımların özenli atılmasını bir an önce sağlanması lazım.

Siyasetin pragmatiği böyle bir şey. Merkezinde insan vardır her zaman. Aslolan sadece insandır, insan ise adil duygular karşısında her daim saygı ile eğilmeyi bilmiştir. Toplumu incitici en küçük tavır ise işin rengini başka yerlere çekmesi muhtemel. Hamaset, kirlenmiş popülizmi yönetim alanına taşımak, topluma karşı sorumlulukların kaynağından sapmayı üstelik meşru göstermeye kalkışmak uzun vadede doğru sonuçlar doğurmaz. 

Dolayısıyla ince eleyip sıkı dokumalıyız bazı şeyleri. Bu günün bir de yarını var.  “konu insanlarımızın hak hukuku, vebali olunca hakimi avukatı mahkemesi kendimiz olmalıyız” değerlendirmesini yapmak büyük koca yüreklerin yapacağı bir şey olur ancak. 

Yargının tek tek suç didiklemesi şansı olmadığına göre; ülkenin ve insanın bu kadar siyasallaştığı bir dönemde adaletten söz etmek hatta saçma da gelebilir. Büyük balığın küçük balığı yutmakta sınır tanımadığı bir kahir ekseriyette yine de vicdani mahkemelerine ihtiyacımız bulunduğunun altını çizmek isterim. Bir dava mahkemeye gitmemiş olabilir, gitmiş olsa bile paranın açmayacağı kapı kilidinin olmadığı konjektörda sistem arızasını gidermenin teminatı sayılan adalet arayışında bazen de toplumun ne dediğine de dönüp bakmamız gerekecektir. 

İşte Malatya gibi bireysel ilişkilerin çok güçlü olduğu dar bir zeminde siyaset yaparken çok daha dikkat etmek gerekecektir. 

Demek ki toplum bize uymak zorunda değil, bizler topluma uymak zorundayız. Yoksa hukuki olsa bile en asgari radikal bir davranışımız  tatmin edici yanıtlar verilmiş olsada kamuoyunda meydana getireceği yıkımın boyutu bazen telafi edilemeyecek sonuçlara gebe kalması en meselesi…

Perde arkasında Malatyayı yöneten kaotik güç Çınar’ı Büyükşehire hazırlıyor bugünlerde. Muhtemelen Başkan yapma ihtimali de çok yüksek. Çünkü güç meselesi. Bu durumda insan referanslarım gözardı etmek sorunsalığı sürekli hüküm vereceğinden, herhangi bir yasal delili bulunmayan gri pasaport meselesi, eş kadrosu iddiası, Çınar beton AŞ fiyat farkının, aslında: bir kere toplumun-seçmenin gözünde bir yanlışa yol açtığının kabulü var ortada. 

Çınar dile getirilen tepkilerin hepsini olmasa da bir bölümünü biliyor. Mehmet Çınar madem bir seçime hazırlanıyor… kalbini kırdığı, depremin boynunu büktüğü, biraz eksik, canı yanmış, morali bozuk bu şehrin insanlarıyla helalleşeceğini umuyoruz. En azından Yeşilyurt’ta yaşayanların buna halkı var. “Yok, helalleşmem kardeşim, zaten devlet gibi adamım, kimin gücü bana yeter” diyorsa da kırılgan ve çok hassas duygulara sahip Malatya toplumu ilelebet her “Çınar” soy ismini duyduğunda ilk akla gelecek üç şeyi tekrarlamak istemiyorum. Bazen insanların gönlünü de almayı bilmek kadar centilmen kalmalıyız. Ve bu yazıdan sonra eminim ki Mehmet Çınar yetkileri ve sorumluluları dahilinde mutlaka bir muhakeme yapacaktır. 

Yapsa vallahi çok iyi olur…

Etiketler:

Yanıt yok

Bir yanıt yazın