GenelKöşe YazılarıManşet

Bu Gidiş Nereye?

Zaman dediğimiz kavram, günümüzde o kadar hızlı akıyor ki bu duruma adapte olmakta zorlanıyoruz. Göz açıp kapayıncaya kadar her şey değişiyor. Dün, dünde kalıyor kalmasına bu gün ise yarınlara gebe. Nerden gelip nereye yol aldığımızın bir anlam ifade etmediği şu günlerde, toplumun her alanında ciddi anlamda bir yozlaşmayla baş başayız.

Şöyle ki toplum içerisinde değer karmaşası oluşması ve zamanla faydacılığın her şeyin önüne geçmesiyle birlikte etik kurallarının hiçe sayıldığı bir çağda, bireysel menfaatlerin rekabetiyle pekiştirilen bir evrim geçiriyoruz.

Toplumsal yozlaşma hayatımızın bir çok alanında etkisini göstermekte ama ben ahlaki yönde yozlaşmanın üzerinde durup; genel anlamda aileyi, özel de ise hemcinslerimle alakalı bir yazı yazmak istiyorum:

Günümüzde toplumsal davranış ve tutumlarından ayrışmış olan bireyler, hayatı ben merkezli yaşıyorlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan umursamazlık tavırlarıyla aileyi bir arada tutmak için çaba göstermiyorlar.

Faydacılığın ön plana çıktığı böylesi bir aile ortamında çocukların, anne/babaya karşı saygısı yok olurken, ebeveynlerinde çocuklarına karşı sevgisi, şefkati, merhameti yok olmuş durumda. Asıl etken ise eşlerin birbirine karşı sorumluklarını yerine getirmemesinden kaynaklanıyor. Kadının erkeğe/erkeğin kadına güveni, saygısı olmayan bir ortamda memnuniyetsizlikler girmesi ile birlikte varsa sevgi dediğimiz bağıda kopuyor.

Aileyi bu duygulardan uzaklaştıran neden ise insanların yakın çevrenlerinde yani arkadaşlarından, akrabalarından gördükleri her şeye ‘sahip olma‘ isteğidir. Şartlar ve koşullar müsade etmeyince bitmek bilmeyen arzular, yerini nefret söylemlerinin karşılıklı diyaloğa geçtiği anda soluğu mahkeme salonlarında almaya bırakıyor. Olayın garip tarafıysa bu durum birileri tarafından topluma özendirilmeye çalışılıyor. Demek istediğimi şöyle kumandayı alıp, tevizyon karşısına geçtiğinizde ve herhangi bir tv kanalını açtığınızda yada telefonu elinize alıp, sosyal medyada gezindiğinzde örf ve adetlerimizden nasıl uzaklaştığımızı göreceksiniz. Mesela evlilik dışı ilişkiler özendirilirken, evlenip aile kurmak makul bir şey olarak gösterilmiyor. Sık kullandığımız sosyal medyada da bir fenomen çılgınlığı almış başını gidiyor. Özellikle genç kızlarımız, göbek ve kalça şovlarıyla zıvanadan çıkmış. Sonrasında soyunmanın özgürlük olarak algılandığı bir dönemde, toplumun ahlaki değerlerine dinamitler yerleştirilirken bizlerde izleyip ekmeklerine yağ sürüyoruz.

Fotoğraf: Google

Ayrıca yenilikçi bakış açımız çok ileri görüşlü(!) köken itibariyle tüm davranışları demode algısına kaptırdık ve modernlik algısının esiri olup aileye sadakat bağını kopartıldığı bir dönemde varlığımızı ortaya koyduk. Ailenin birlik ve beraberliğini, davranış ve tutumlarına uyum sağlamak artık makul görünmemeye başladı. Özgür birey, özgür düşünce kavramıyla ailenin geleneklerinden, ahlaki değerlerinden çok uzak hayatlar yaşanmaktadır.

Nasıl mı?

Zaman değişti” diye başladığımız cümleleri yaşıyoruz. Değişen dünyadaki farklılık arayışına giren bireyler olurken, özümüzden ayrıldık. Şöyle bir örnekle ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Anne, baba muhafazakâr bir ailede yetişmiş ve bu şekilde yaşamlarını sürdürürken çocukları uyum sağlamakta direnmekte. Hatta bunun için direnenler var. Hani şu açık-kapalı tabiri yapılandan. Anne başörtülüyken kızı tesettürden çok uzak giyim tarzıyla akranlarının favorisi olmak için gayret üstüne gayret etmekte. Bunun örneğini geçtiğimiz günlerde otobüste karşılaştım. Bir anne ve kız bindiler otobüse ama anne ve kızı olduğuna bin şahit gerek. Genç kız, akpilini basınca geçti hemen boş bulduğu koltuğa oturdu. Annesi yaşlıydı ve yazımın başında dile getirdiği gibi anne kız arasında kıyafet karşılaştırmasında ciddi anlamda bir zıtlık vardı. Hani giyinik çıplaklar dediğimiz türdendi genç kızın giyimi. Doğrusu aşrı özgüvenli gördüm. Kimseye aldırış etmeden geçti, boş bulduğu ilk koltuğa ve annesine “Geç arka tarafa, boş koltuk bulursan otur.” diye de emri’bakî yapmayı eksik etmedi. Oysa kadıncağız zor bela ilerliyordu fakat genç kızdaki umursamazlık yok mu, sanırsın bir yabancı. Gözlerimin şahit olduğu bu olay, “Gençlik nereye gidiyor?” serzenişimizin sadece bir örneği.

Giyim kuşam konusunda herkes özgür fakat, bazen adabına göre giyinmek gerekiyor, onu da beceremiyoruz. Örneğin ; daracık pantolunlara dev cüsseler sığdırılıp, göbekler yarı çıplak el sallıyor aleleme! Kıyafet olarak madara etmişiz kendimizi. Sadece vücut hatlarını belirgin şekilde gösteren bez parçaları, artık favori kıyafet kategosinde. Birde şöylesi var; ailenin tutumlarına sadık gibi görünüp sözde tesettürlüler. Onlar apayrı bir dünya çünkü tesettürü kendine eğlence etmişler, moda diyorlar adına. Tesettürü başı kapat olarak görüyorlar. Gerçi artık onuda kapatmıyorlar. Önce başörtünün altında saçımızı kapatmak için kullandığımız boneyi attılar. Sonra da taktıkları o başörtüleri altından saçları göz kırpmaya başladı.

Haaa bir de bunları kaleme döküyoruz ya işte zoruna gidenler muhakkak olucak ve bunu Z kuşağı gençleri diye geçiştiricekler. Ama yok öyle Z kuşağı X kuşağı falan deyip vicdanınızı rahatlatmak! Bazı olay ve durumlara bir DUR demediğinizde atı alan Üsküdar’ı geçer, farkına bile varamazsınız.

Geleneksellikle bağdaşan ne varsa ortadan kaldırıp, ahlaki değerlerinse ayaklar altına aındığı bir de günün şartlarına, keyfimizin kahyasına nasıl uyuyorsa öyle şekillendirmeye ve uygulamaya başladığımız şu günlerde her kafadan, her kişiden, her olaydan; başkalaşmış, özünden kopmuş ve birbirini taklit eden faydacılık arayışları birbirini kovalıyor.

Velhasıl kelam düşünüründe dediği gibi “Yozlaşmış toplumlarda vatandaşın iki seçeneği kalır: İyi yemek , iyi uyumak.” Toplum olarak derin bir uykudayız, uyandırabilene aşk olsun!..

Selma Karakaş Tutuş

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu