Köşe Yazıları

GÜZEL İNSAN, MURAT KAPKINER!

Aylar içinde kimi aylar vardır ki diğerlerinden ayrılır. Ramazan ve Muharrem gibi. Günler içinde kimi günler vardır ki farklıdır. Cuma gibi. Beldeler içinde kimi beldeler vardır ki adı anıldığında insanı sarsar. Kudüs, Mekke, Medine gibi. İnsanlar içinde de bazı insanlar vardır ki diğer insanlardan farklıdırlar. Beşeriliğin çiğliklerinden arınarak insan olma yolunda sebat etmiş kişilerdir bunlar. İnsanlığın bir ‘’oluş’’ süreci olduğunun idrakinde olarak, insan-ı kamil mertebesine ulaşmak için nefsini tezkiye eden üstün şahsiyetler. Hikmeti ve irfan’ı şiar edinmiş, aleladeliklerden uzak, her mahalleden bir kesimin imrendiği yüce ruhlar onlar.

Onlardan birisi edebiyatımızın da özgün adlarından biri ustam, Murat kapkıner.

Malatya da dünyaya gelmiştir.
Annesi Hediye Hanım babası işçi Ahmet Hamdi Kapkıner’dir.
1967 yılında Malatya Erkek Sanat Enstitüsünü bitirdi.
1969 yılında Hava Astsubay Okulundan mezun oldu.
1969 – 1974 yılları arasında Hava Kuvvetlerinde teknisyen astsubay olarak görev yaptı.
Çeşitli kuruluşlarda elektrik teknisyeni, Malatya’da özel ve resmî kuruluşlarda yönetici olarak görev yaptı.
1980’de emekliye ayrıldı. Konya’da Çağımıza Selam (1984), Kelime (1986-1987, 12 sayı) ve Varide (1987-1994, 37 sayı) dergilerini yayımladı, ayrıca yönetmenliğini yaptı.
Beş çocuk babası olan Kapkıner, hâlen Konya’da yaşamaktadır.

Roman, deneme gibi eserleri bulunsa da; özünde bir şairdir. En çok da 80’li yıllarda bilinen bir şair. O dönemin kuşağı daha iyi bilirler. Seslendiği kuşaklarda şiir sevgisine katkısını kimse inkar edemez. Kapkıner yapmış olduğu şiir kasetleri ile daha sonra birçok taklidin ulaşamayacağı şekilde o kuşağı çok etkilemiş; kendisini tanımak vede anlama muradındayım.

Sezai karakoç’tan Cumali Ünaldı Hasannebioğlu’na, hatta Metin Önal Mengüçoğluna dair uzun bir şiir kasetleri serüveni ile çok etkilenilmiş bir ekoldür. Tabi Kapkıner’i düşünürken şunlardan ayrı düşünmemek lazım; kalpler bir türküdür. Kendisini anlayabilmek ya da şiirlerindeki bazı izleri takip edebilmek için mutlak bir türkü bilgisine ihtiyaç vardır. Mesela; sebep ey türküsünü bilmedikten sonra kapkıner’i anlamak mümkün değil ve yine; Kapkıner’in şiirlerini anlayabilmek için bir Kur’an kültürüne vede tasavvuf irfanına sahip olmamız lazım. Öyle ki kapkıner’in şiirlerinde takip edilmesi gereken şeylerin başında peygamber kıssaları vardır. Ve peygamber kıssalarını da izlerken kalplerin şiirlerindeki en önemli vurgulardan bir tanesi olan “anne” fikrine varırsınız.

“Kimsenin annesinde gözüm yok benim annem bakiredir cennettedir ve her zaman 25 yaşındadır.”

diye “anne” fikri kullanır. Akabinde Alman şiirinde bile etkiler görebilirsiniz. Efendime söyleyeyim. Mesela; men û zin kıssası’nı bilirsiniz. Kürtlerin meşhur hikâyesi. Bakıyorsunuz kapkıner burada yepyeni bir şeyler çıkarıyor. Yine “Eyüp Sayfasından Başladım” şiiriyle bir peygamberin sabrı ile yeryüzünden modern zamanlardaki izlenimi takip edebiliyoruz. Burada bir peygamber kıssasının içerisine girmiş bir ümmet çocuğunu bir başka ümmetin peygamberinden günümüze taşıyabilecek mesajların olmasına dair şiire zengin bir materyali sunar. Fakat burada sunulan materyal asla ideolojik değildir. Kapkıner’in yerinde alıntıdan ziyade yaşantı vardır.
Alıntı islamcılığından, yaşamcı müslümanlığa nasıl varılabilir diye takip etmek istiyorsanız; kapkıner’ın şiirlerindeki peygamber kıssalarını izlemeniz lazım. Kur’an-ı Kerim’in ahsen’i kıssa diye tanımladığımız yani Yusuf kıssasın da bir bakıyorsunuz; Yusuf kendisidir. Yakup Aleyhisselam’ın acısı bir taraftan, öte taraftan Yusuf ile birlikte şiirin içinde kuyuda zindanda. Bunu bir hasret duygusuyla gurbet fikrini bir peygamber kıssasına hareketle nasıl anlatabileceğini; bunun içinde dünya faniliğini de vururken Yusuf’tan hareketle bir anne figüründen çok şey anlatılır.

“Annemi anarken adım ebru’ya çıktı”

Ebru biliyorsunuz geleneksel sanatlarımızdan, önemlilerimizden biridir. Oradaki kelime manasında “abru” dur; yani suyun yüzüne çizilen resim ve orada çok enteresan bir şey var. Şadi şirazi’ye  bağlayabiliyorsunuz. Nasıl mı?

“Yakup Aleyhisselam sen taa mısır da Yusuf’un kokusunu aldın; kenan da ayağın dibindeki kuyuda Yusuf’u nasıl görmedin?”
sorusuna şöyle bir tasvir getirir.

“Bizim halimiz elektrik yüklü bulutlara benzer. Yani zamanı gelmeden bize vahiy olmaz; veya biz onun farkına varamayız?”

Bunun üzerine Murat kapkıner şöyle bir yorum getirir;

“Yakub mimardır
kardeşler nasıl olsa secde ederdi
hep bir şeyler gizliyordu
meyvayı
olgunlaştırmadan kimseye vermez
geri dönülmeyecek yere gelinmeden
perdeyi açmazdı
senaryoda taraf tuttuğunu
/yani aşkı/
en çok bunu gizledi”

Sonra birçok mütefekkirin Medrese-i Yusufîye diye adlandırılmış olduğu cezaevi kapkıner’de ideolojik bir fikirden dolayı hapse düşmüş Bir adamın macerasını anlatmaktan çıkıp tıpkı kadim şairlerimizin, divan-ı şairlerimizin, külbe-i ahzan şeklinde ortaya çıkar. Külbe-i Ahzan biliyorsunuz Hz. Yakup Aleyhisselam Yusuf aleyhisselam’ı kaybettip, kardeşleri tarafından satılılmasından sonra, zindana atılmasının üzerine feryat ederken oğulları ve kenan halkı rahatsız etmesin diye dağ başında kaldığı bir kulübedir. Bu külbe-i Ahzan bizim şiirimizde kıssadan hareketle hayatlaşır. Şairlerin hayatında külbe-i Ahzan her şair Yusuf’unu kaybetmiş Yakup gibi ağladığında bir bilgenin değişiyle ” şuaranın divanını sıksanız bir damla hüzün damlayacaktır.” diye tanımlamış olduğu bir edebi ayrılığı dile getiren şairlerimizin dilinde külbe-i Ahzan neyse Murat kapkıner’in şiirinde o klasikleşmiş tabirle o simge o mazlum rumuz kendiliğinden ortaya çıkar. Bu ortaya çıkış aşamasında Murat kapkıner asla ve asla bir Divan şairi edası içerisinde olmaz çünkü taşınması gereken bir forum değil duygudur. Taşınması gereken sorun değil fikirdir. Taşınması gereken bir “tür” değil şuurdur. Kapkıner’in yapmış olduğu şey böyledir. Sezai karakoç’un sürgün ülkelerden başkentler başkentine şiirindeki o edebi itirafı anlatıp sonra inceleyip dön emrine uyan nefsi mutmainlerin rabbine dönme macerasını Anadolu’ya kapkıner kazandırmıştır. Bu böyle olunca Murat kapkıner diğer İslamcı slogancı şairlerden farklılaşır. Elbette ki islamcı ve militancı şiirleri kendi kendine has katkıları vardır. Fakat başta söylediğim gibi o irfan geleneğini modern bir topluma nasıl taşınması gerektiğini öğrenmek isteyen insanlar şunu çok güzel bir şekilde bilmelidir.

“Yusuf
yeniden dirilecekse
bu bir yazgı
bir atıfetse
kuyuya diri diri girmeli
yetmezse
yedi yıl zından denenmeli

Yusuf
bir adamın karanlıkta kalarak
annesini hatırlamasıdır”

Aslında bu mısraların sonrasında müthiş bir güzellik ile Hz. Yusuf kıssasına değiniyor. Son olarak şunları da söylemek istiyorum. Bildiğiniz gibi Hz. Yusuf kıssasında anne figüruna çok bir bahis yoktur. Hani Yusuf as.  rüyasında yıldızları ayı ve güneşi kendisine secde ettiğini görünce vurgu yapılan bir anne figürü vardır; fakat baba figürü en öndedir. Kapkıner burada kendi yaşantısından, biyografisinden olduğuna inandığı çok genç yaş da kendi annesini kaybetmesiyle bunu biyografik bir şekilde şiirin içinde okuyabiliriz.

Son olarak. Usta’m, Murat kapkıner’in şiirlerini anlayıp ve anlatmaya çalıştım. Bir A4 kâğıdına ne sığdırabilirim ki diye düşünüyorudum.. Edebiyatımızın özgün adlarından biri.
Üslubuna bayıldığım bir üslup ustası.
Sadeliğin, saflığın, kendinden korkmadan, bilmediğini ve bildiğini gizlemeden; başkasından, hele hiç korkmadan onun kalemine mahsus hasletlerden.
Koca bir okyanusu bir bardağa nasıl arz edeceğimi bilemedim. En iyisi kendisini  özlediğimi ve en kısa zamanda kavuşmayı niyaz ettiğimi bildirip noktayı koymak.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu