GündemKöşe YazılarıManşet

Tüketim Çılgınlığının Taksitli Yapılandırması!

Kapitalist bir düzende üretken olmaktan çok tüketim çılgınlığına dönen bir toplum haline geldik. Ekonomik gücün yetersiz kaldığı noktada taksitli yapılandırma hepimizin favorisi oldu. Çalışıp çalışıp taksitleri ödemekle bir ömür geçip gidiyor. Bu durumu Ali Şeriatlı şöyle özetliyor: “Şimdiki köleler taksitle yaşayıp, borçlu ölüyor.” 

Gerçekten de vaziyet bu. Yaşam standartları yükseldikçe  bunu karşılamak için fiyat aralığında orantılı bir artış olunca, hayat pahalılığının dezavantajlarından dolayı gelir-gider dengesinde ciddi anlamda çöküşler yaşıyoruz. Boşluğu doldurmak için soluğu taksitlerde alıyoruz. Eskiden bunu eşe, dosta borçlanarak yapardık. Şimdilerde kimsenin kimseye sabrı kalmadı. Sağolsun bizi çok düşünen, her gün yeni avantajlar sunup albeni etkisi yaratan bankalar ve aldığımız ürünü taksitlendiren firmalar var.

Bizleri buna sürükleyen ise ihtiyaç fazlası, ihtiyaçlarımız oluyor. Alınacaklar listesi, günün şartlarına göre uzayıp gidiyor. Nasıl ki kullandığımız telefonun, arabanın her geçen gün bir üst modeli üretiliyor; evimizdeki mobilyadan tutun, beyaz eşyaya, küçük ev aletlerine kadar her gün yenisi ekleniyor. Ee böyle olunca da cep aynasına bakmadan eskiyi bırakıp, yenisini almak için taksitlere koşturuyoruz.

Nedeni gayet basit.

Yapılan taksitli “alışveriş tutarının tamamının” kredi kartının limitinden düşülerek, aylık taksitler şeklinde ödenmesi ve ödeme yapılan tutar kadar kredi kartı limitinin açılması görünürde kolaylık sağladığı için bir veya daha fazla kredi kartı cüzdanımızdaki yerini alıyor. İllaki taksitli yapılandırmadan faydanacağız ya olur da kredi kartına ön yargıyla bakıyorsanız, onun çözümü de senetli taksit imkanı sunan mağazalar ve büyük firmalarda mevcut.

Zaten cezbeden özelliği; ödemenin belirli aralıklara bölünerek yapılması, insanları birden darboğaza sokmadığından dolayı hemen hemen aldığımız her ürünü taksitlendirip, azar azar ödemek işimize yarıyor fakat bu şekilde de bize kolaylık sunan bankaların kölesi konumu düşüyoruz.

İhtiyaç fazlası takside bağladığımız ne varsa içinden çıkamaz duruma geldik. Ay sonu alınan maaş iki gün içinde tükenmekte. Faturalar, taksitler derken bir de bakmışız elde avuçta bir şey kalmamış. Tekrardan bankalara koşup, yeni kredi kartı alıyoruz, onu da taksitlendiriyoruz. Farkındaysanız taksidi, taksitle ödediğimiz trajikomik bir durumdayız. Şöyle ki; borcu ödeyeyim derken yeni bir borçpencereden göz kırpıyor.

Kapitalizm’in temel felsefesi olan tüketime öyle bir bağlanmışız ki elimizde olmayan şeyi bile tüketmeye çalışıyoruz. Mesela konut fiyatlarında fahiş artışlardan sonra ev sahibi olabilmek hayal oldu. Yıllarca ya birikim  yapmakla geçecek ömrümüz ya da kredi çekip ipotekli ev sahibi olacaksınız. Evinizde oturacaksınız, insanlara havanızı da atacaksınız ama çektiğiniz kredinin fazlasını ödeyerek siz çalışacaksınız, bankalar üzerinden kazanç elde edecek. Biliyorsunuz ki buna da faiz diyorlar ve aldığımız, taksidine sığındığımız her şeyin üç  aşşağı beş yukarı farkını ödemekle mükellefiz. 

Eğer bu taksitleri ödemeyi olur da unutursanız, bilinçli olarak ödemezseniz vay halinize! Bindirip bindirip ödetirler, ödemek zorunda bırakırlar. Günlük hayatımızda bunun örneklerini kuşkusuz çok görüyoruz. Küçük bir meblağ kredinin ödemesini unuttunuz, araya da aylar girdi diyelim. O küçük meblağ dağ olur verip çıkıyor karşınıza ya ödeyeceksiniz ya ödeyeceksiniz başka oluru yok! Bir seçenek daha var, bence en makbulü o. Elinizde olmayanı tüketmeye çalışmayın!

Harca harca bitmeyen bir bütçe malesef yok. Yine de kimse gereksiz ihtiyaçlarından vazgeçmiyor. Sonrasında   “şartlar ve imkanlar el vermiyor.” bahanesini uydurarak çoğumuz, ayağımızı yorganımıza göre uzatmayı bilmiyoruz. Halbuki lüzumsuz eşyalar için kredi kartı limitini zorlayacağımıza “Almasak da olur.” diyebilsek, yıllar boyu ödeme yükümlülüğü altına girilmeyecek. Şunu da belirtelim, bazen zaruri ihtiyaçları karşılamaya yönelik harcamalar yapılsa bile çoğu kez lükse ve özentiye dayalı bir tüketim alışkanlığı ülkemizde daha çok rağbet görüyor.   

Hepimizin gardolapları gereğinden fazla kıyafetlerle dolu. Belki çoğunu giymiyoruz bile. Ya da evlerimiz eşya yığınından geçilmiyor. Her şeyi parayla satın alabilme potansiyeli elbette kimse de yok ama bazen olsa bile “paranın gözü kör olmasın, cebimizi ısıtsın.” düşüncesine hakim olanları hiç anlamıyorum. Böylece  varsa harcamalı yoksa dizinin üstüne oturmalı bilincini de yok ettik. Buna biz insanların tükenmek bilmeyen ihtiyaçlarının etkisi mi demeliyim, tüketim kirliliği mi bilemedim? Kısacası “taksit” dediğimiz kelime, yaşam standartlarımızı belirleyecek düzeyde bizi ağına dolamış.

Biraz özentiye, biraz abartıya kaçan harcamalarımızı kontrol edemediğimiz sürece  ömür biter de taksit derdimiz bitmez…

Selma Karakaş Tutuş

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu