Nemrut’u verdik, Arslantepe’yi kaderine terk etmişiz, camiler makaslanıyor, Kayısı’ya üvey evlat muamelesi…
Bu yazımda şehrimizde bizleri tereddütlere düşüren üç gelişmenin hangisini bizlerin (vatandaş) hak edip etmediğimizi önce soracak ardından bazı kısır cevaplar aramak için şansımızı zorlayacağız yine.
Nemrut dağının Adıyaman’a bürokrasi ayak oyunları ile altın tepside hediye edilmesi temsilinin sonrasında ‘bari Arslantepemiz var, kaybettiğimiz turizm pastasını en azından ordan sağlarız’ umudumuzun boşa çıkarılmasına…
Aylardır hatta yıllardır süregelen yeni cami restore tartışmalarının bitmek bilmediği, yalnızca yapılan yalnış modifye işlerinin dahi yeni tartışmalara açık olmasına ek olarak diğer yandan dört camimizdeki sıkıntılardan söz ederek ‘Malatya’da cami düşmanlığımı var?’ şeklinde yeni boyut kazanmış -cami konulu- bazı kafa karşılıklıklarının gündeme gelmesi…
Şehrin en önemli gelir ve geçim kaynağı Kayısı tekelinin her defasında o konuda herhangi bir değişiklik yapılmazken, 2022 yılında diğer geçmişteki bütün yıllar gibi üreticiyi mağdur etmek üzere fiyatların üreticinin en ihtiyaçkâr olduğu dönemde aşağı çekilmesi bir yana… Fındık, İncir, Üzüm, fiyatlandırma yapıldığı halde kayısıya neden üvey evlat muamelesi yapıldığına…
Hangisi daha çok şaşırtıcı, hangisi düşündürücü, hangisini hak ediyoruz Allah aşkına, söyleyin!
Başlıklara cevap yetiştirmek üzere ve marjinal kötü, berbat bir adam olarak işaretlenmeyi göze alarak, öncelikle objektif bir bakış açısıyla tek tek izninizle değinmek istiyoruz.
Nemrut dağı neden Adıyaman’a verildi, Arslantepe’de son durum
Ne derseniz deyin, nasıl görürseniz görün Malatya büyük ve kadim bir şehir. İçler acısı olan bu tam teşekkülü kadim şehrin tarihi rezervileri yok denilecek kadar az. Aslında vardı, beceriksiz yöneticiler, başarısız stratejiler, bir de şehir felsefesini benimseyememiş siyasilerin bazı kritik, özelikle de tarihi objelerin elden çıkmasına mahal gösteren yalnış politikaları takip etmeleri idi. 2100 yıllık Nemrut dağı Adıyaman, Malatya ortak değeri olmasına karşın bugün Malatya tamamen elini eteğini Nemrut üzerinden çekti. 2012 yılında Adıyaman basını ”Nemrutu Malatya’ya kaptırdık” şeklinde manşet atarken 2021-22 yıllarına geldiğimizde tam tersine döndü iş. Şu durumda Malatya’nın “nemrut benim” deme hakkı nerdeyse hiç kalmadı gibi bir şey. Çünkü Adıyaman cephesi var gücüyle Nemrut kültürünü şehrin çehresi ile birleştirmek için proje üstüne proje geliştirirken Malatya bürokrasisi yıllar içinde Nemrut’u önce gözden çıkardı peşinden tamamen sahiplenmeyi bıraktı. Kurumları kaybetmiştik zaten. Neticede tarihi Nemrut dağını da kaybettik. Alın size kocaman bir fiyasko
Arslantepe’ye gelince, Arslantepe UNESCO Dünya mirası listesine alınınca tarihe muhtaç turizm boşluğumuzu ordan tamamlarız umutlarımız bir an depreşti ise de zaman geçtikçe elimizde hazimete uğramış gelişmelerden başka bir şeyin kalmadığını gördük. Çünkü yeterince ilgi alaka gösterilmedi. Bazı kazı çalışmaları bahane gösterilerek turizme kapalı bir konuma getirildi. Hadi açsan ne olacak. Otopark yok, WC yok, tercüman yok, Arslantepe’yi anlatacak hiç bir reklamvari tanıtım projesi yok.
Ne var? Antin kuntin işler. Koltuk sevdalısı bir kaç zavallı turizm kültür müdürü, tarih ve şehir hikayesinden mahrum maaşını sayan bürokratlar var birde.
2014 yılında Atlas dergisinde çıkan bir makalede Arslantepe’nin devletin kökeni olduğunu öne sürmüş, binlerce yıllık geçmişinde devlet yönetiminin bir karargahı olarak varlığını koruduğu belirtiliyor.
Arslantepe gibi unik bir sit alanının değerli kılan bunca belge bulguya rağmen ulusal ve yerel basında haber konusu olmuş, 2021 ve 2022 yıllarında ne yazık üst üste konu edinmiş olması anlaşılan yetkilileri harekete geçirmeye yetmemiş, beklenilen turizm potansiyelini elde etmeyi ıskalamıştır.
Malatya’da tarihin böylesine tahrif edilmesinde izlenen politikalar hız kazanırken geri tarafta Şanlıurfa Göbeklitepe tabiri caizse darphane gibi para basıyor. 2035 yılına kadar işletim hakkını Doğuş grubunun aldığı göbeklitepe’ye giriş ücreti 80 TL. İndirimli öğrenci vs giriş bileti 60 TL’den ücretlendirme yapılmış. Yabancılara ise 100 tl. Hafta içi 2000-5000 arası ziyaretçi uğrarken hafta sonu bu sayı 10 bini buluyor. [varın matematiğini siz yapın] Arslantepe’nin de en az Göbeklitepe kadar iddialı bir tarihi yapıt olduğunu Wikipedia’an açıp okuyabilirsiniz. Neyi beklediğimizi sormaya hakkımız var değil mi? Komşu sayılan vilayetin bir -dünya nişanesi- haline getirdiği Göbeklitepe’nin bu denli şöhret kazanmasında şehrin yöneticilerinin katkısı hiç yok mudur? Kendi kendine mi oldu her şey… Tamam Büyükşehir belediyesi başkanı Selahattin Gürkan Arslantepe’yi bir yere kadar getirdi ama Kültür-Turizm boyutu bu işlevselliği sürdüremedi. Hatta sınıfta kaldı.
Göbeklitepe ile Aslantepe’yi kıyaslamamdaki neden bir şehrin ekonomisine etkisi ve katkısının temennilerini yan yana getirmek bile, gelecek yıllar boyunca Malatya tarafından tarih bilgisinden eksik olmamızın ne kadar büyük bir kayıba neden olduğunu pek iyimser olmayan tutumlar sergilemesine yol açtığının anlaşılıyor olmasıdır.
Buna karşılık, süreci basit bir belediyesel projesi olarak değerlendirmek ileri derecede Malatya şehrinin politik gücünü etkilemesinden söz etmek zaten imkansız. Elazığ, Adıyaman, Şanlıurfa bölgesel denkleminde tarihini değerlendirememiş tek şehir olma ünvanı ne büyük lütuf şuanda. Malatya en önemli gelir kaynağı kayısı’yı dahi bilakis gerekli değeri göstermiyor, o vakit hangi özelliğinde bu denklemde ben varım diyebileceksin. Hangi tezini öne süreceksin! Başlı başına büyük bir başarısızlık öyküsü ile karşı karşıyayız demek değil midir?
Malatya’da her işin altında rant ve kültürel mirasa saldırı niteliğinde bir münasebet belli olacaksa, şehir toplumsal genetiğinin düşünüldüğünü söylememiz mümkün olmayacak. Tıpkı “Yeni caminin başına gelenler” hadisesinden ders çıkarmamızın olgunlaştığı böylesine hassas bir süreçte kaygıları gidermek yerine birşeyler git gide alevlendirilmesi gibi.
Tek sorun, Malatya’da tarihi mekan olarak elde kalan Arslantepe’ye gerekli tasarım, turizm çekecek reklam, bölgesel değerini tamamlayacak dizayn ve düzenleme eksikliklerinin giderilememesidir.
Malatya’da siyaset-bürokrasi ikilisinin yöneticilikte bu yeni başarısız gelişmeden çeşitli gerekçelerle rahatsızlık duyacaklar çıksa bile, konunun detaylarının sürekli ertelenmiş olması zaman içerisinde onlarıda bu gelişmeye fikren alıştırmıştır.
Lafı fazla uzatmayayım, böyle giderse Malatya değerlerini bir bir kaybetmiş, içi boşaltılmış yada değerlendirememiş, hiç bir önemi bulunmayan standart bir Anadolu kasabası olmasına alışmamız gerekmesi fazla uzun sürmez.
Yeni cami restore rant çalışmaları
Yeni (teze) Caminin 24 Ocak 2020 depreminden bu yana nerdeyse her gün Malatya kamoyunca “ne zaman biter” diye yılan hikayesi yapılan restorasyon çalışmaları döndü dolaştı en son aylık 30 bin bakım maliyetli 800 bin TL’lik 5 adet Medine Şemsiyeli rant meselesinde kaldı. Rant tezgahını en son Mahir Temur yazdı. Hakkımı helal etmiyorum dedi. Bende etmiyorum… Bu şemsiye işi biraz farklı. Çünkü planlı, rant var içinde, yani cılkını çıkardılar. Veyahut astarı yüzünden pahalıya geldi. İşin can alıcı yönü ise siyasiler bu bizim ilgi alanımıza girmiyor şeklinde tavır takınmaları. Kimin işi peki? Sivas anıtlar kurulununmuş. Malatya’nın hiç bir değeri ile gönül bağı bulunmayan Sivas anıtlar kuruluna kalsa yeni cami’yi kaldırıp uyduruk TOKİ projeli bir beton kütle yerine dikecekler.
Halk tarafından şemsiyelere sağlıklı bakılmadığının yeniden tesisi, hatta bunun öncesinde Malatya kent konseyi başta olmak üzere, yazar Atila Kantarcı ağabey ile duyarlı vatandaşlar epey mesai harcadı şu bitmek bilmeyen restore işine. Cami yüzünü perdeleyen uzun boylu mermer blokların yerinden kaldırılmasından öteye gidilemedi, şehrin tarihi bir belgesini güncelleme referansı savunulurken atılan illeri adımlar gizli bir güç tarafından başka absürt projelerle karşılık veriliyordu. Levhalar kaldırıldı ama yerine ucube şemsiyeler geldi.
Sorun sadece Yeni Cami ile sınırlı değil. Söğütlü caminin dış duvarına gerilen çelik halatlar caminin duvarına zarar vermiş, acaba bunun için vakıflardan yada müftülükten izin alınmış mı yoksa mütehait firma kafasına göre bir şeyler mi yapıyor.
Inönü mahallesinde zabıta amirliğinin bulunduğu 2 dönümlük alan içinde cami yapımı için sadece tahmini 300 metrekare alan tahsis edilmesi islam verilen ibadethanelere verilen değeri gostermektedir… Burayla ilgili mahallelilerin kendi aralarında konuştukları dahada acı ve üzücü, birileri cami yerine o alana tuvalet yapılsaydı gibi söylemler öne sürebiliyorlar.
Faik Erdoğan Camii, Hidayet Camii çok lüks olmuş diye eleştiriler var. Bostanbaşı Sofuoğlu kız kuran kursunun yapılmasını istemeyen bir grup var. Malatya’da sanki camilere karşıtlık ambiyansı devrede.
Bakın Tevbe Suresi – 17-18 . Ayet Tefsiri ne diyor.
17–Müşrikler, inkârlarına bizzat kendileri tanıklık edip dururken, Allah’ın mescidlerini onarıp şenlendiremezler. Onlar, yapıp ettikleri boşa giden kimselerdir ve onlar ebedî olarak ateşte kalacaklardır.
18–Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, namazını kılan, zekâtını veren ve yalnız Allah’tan korkup çekinen kimseler imar edebilirler. İşte bunların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.
Kayısı üvey evlat mı?
Şehrin en önemli sorunu kayısı tabiki, (en azından bana göre öyle) ne varki ısrarla bu sorun görülmemesi/gündemde tutulmaması talihsizliği almış başını gidiyor. 50 bin ailenin geçim kaynağı, yüz milyonlarca dolar gelir getiren dünyada kalitesini ispat etmiş ciddi bir ürün nedense sahiplenmek, farklı formlar öne sürmek, geliştirmek ve tanıtmak kimsenin aklına gelmiyor. Aklına gelmeyi bırakın kendi kendine dönen çarkın reklam yönü harici diğer salt gerçekliğini kimse ilgilenmiyor bile! Siyaset ve siyasiler biraz da bu yüzden yok muydu? Peki siyasiler nerde? Fanta Festivalinde. Düğünde. Hakikaten siyasiler nerde, bu şehrin neresinde? Bu şehrin seçilmiş siyasileri…
Her seçim yaklaştığında kapısına gidip oy istediğiniz vatandaşın ekmeği sayılan kayısıya bir tahvil, güvence altına almayı görmezden geleceksin ama geri tarafta vatandaşı önemsiyormuş seromonileri artık kabak tadı verdi.
Böyle bir yola gidilmesi, beklenebilecek ekonomik sonuçlarından çok, iktidar partisi AK Parti’nin kendi (Malatyadaki) seçmenine dönük bir jesti göstermesi kaçınılmaz olması gerekirken, hiç bir şekilde ilgi alanına almaması düşündürüyor ve bu yönüyle de ‘vatandaşın Malatya’daki siyasilerin gözünde önemsenmediği’ tezini güçlendirmektedir.
Ancak, işin aykırı boyutu muhalif tayfa diye bildiğimiz farklı siyasi parti yetkilileri de kayısı hakkında bir şey söylemeyi akıllarına getirmiyor. Sanki kayısı vetolu toplu bir yemin etmişçesine, kendilerine gönül bağı oluşmuş ortadaki seçmenleri sahiplenecek vefa örneği garantisini dahi göstermiyorlar. Çok tuhaf bir şey bu! En azından fındık, Üzüm, pamuk fiyatlandırmaları belirlendiği halde neden kayısı üvey evlat mı şeklinde çıkıp sorabilirlerdi. Yok arkadaş yok. Ne yapsan bu şehirde muhalefet konuşmaz. Yapmıyor. Zorla mı? Konuşmuyorlar işte. Sizcede bu İşte bir yanlışlık yok mudur? Yahu, Allah rızası İçin, alıp verdiğiniz nefes hatrına, insanlık arına bari bunu söyleyin… Kayısı muvadimi diğer bölgesel ürünler fiyatlandırıldı, neden kayısıya bir isim konulmadı diye çıkıp sorun bir kerecik. Yok mu cesaretiniz? Yiyecekler mi sizi, Gülşen gibi hapse atılacağınızdan mı korkuyorsunuz, itibarınızı yerle yeksan edecek açıklarınız mı ortaya çıkacak? Sürgün mü gideceksiniz? Kasetiniz mi var yoksa? Sedat Peker dosyalarında adınız mı geçiyor? Ne peki ne, ne!! Ne! Ne zaman bir şey söyleyeceksiniz bu şehir ve bu şehrin insanları için? CHP, İYİP, DEVA, GELECEK, MEMLEKET, ZAFER partileri… Bu şartlarda bu insanların size oy vermesini mi bekliyorsunuz gerçekten. Ne kadar komik bir durum. Cem Yılmaz duyarsa bunun üzerine stand-up yapacağına kalıbımı ortaya basarım.
Peki, AK Parti’nin kendisinden hiç bir sebeple kopmayacağı iyice belli olmuş çekirdek seçmeninin böyle bir jeste ihtiyacı olup olmadığını düşünüyor olabilir mi? Olabilir… Muhalif partilerin maruzatı asıl bizleri endişelendiren. Susma hakkının son kotasına kadar kullanmaları. Bir hafta içinde fiyatları 20 TL düşürdüler. Sebebi ne olabilir sizce? Merak etmiyorsunuz değil mi? Doğru Ya, iktidara geldiğinizde düzeltecesiniz hepsini. Hey yavrum hey! Çok beklersiniz, çoook! Neyse, fakir fukara üç beş tüccarın tekelinde heba edilsin gitsin sizler belki illerde beklediğiniz koltuklara gelirsiniz. Umarım öyle olur.