GenelGündemKöşe YazılarıMalatyaManşetMedyaSiyasetVitrin

Kim Kazanırsa Kazansın!

Seçim arifesinde olduğumuz şu günlerde herkes siyasi görüşüyle özdeşleşen partinin kazanmasına dair propaganda peşinde koşturuyor. Siyasetin bir çıkar savaşı olması apaçık ortadayken, görüş ayrılıkları yüzünden kardeşin kardeşe küstüğüne şahit oluyoruz. Halbuki halk konumundaki bizler, savunuculuğunu yaptığımız partilerin çıkar savaşında harcanıyoruz. 

Onlar, her ne kadar mitinglerde birbirlerine atıp tutsalar da çıkarları uğruna yine aynı masada buluşuyorlar. Ya da görünenle arka planda yaşananlar arasında dağlar kadar fark var. Kameralar karşısında kürsüye çıkıp şovunu yaptıktan sonra arka planda karşıt görüşlü partilerin mensupları, kırk yıllık arkadaşmış edası sergileyebiliyorsa  buna kameralar karşısında profesyonel oyunculuk diyebiliriz.

Siyasetin halka bir kazanımı olmadığını düşünenlerdenim. Çünkü herkes kendi menfaati kadar konuşup, icraat gösteriyor. Birilerinin kazanıp ya da kaybetmesi kimseye ahamlı şahamlı bir yarar sağlamayacak. Nasıl ki bir futbol takımının taraftarlı gereğinden fazla takımını destekler, her maçı kazanmasını bekler ve kazanamayınca  üzülür. Hatta rakibi destekleyen eşinin, ailesinin, dostlarının  kalbini kırabilir. Bir fanatiklik uğruna en yakınımızdakileri kaybettiğimizin farkında olmamak ne kadar da üzücü. Oysa oyunun galibi veya mağlubu kim olursa olsun bizden eksilen ve artan hiç bir şey olmayacak. 

İşte  siyasi partilere körü körüne bağlanan kitlelerinde bundan farkı yok. Her seçim dönemi vaatler sınır tanımıyor, bol kepçeden dağıtılıyor fakat  seçim sonrası verilen sözlerin bazısı yerine getirildiği gibi bazısı da kulak ardı edilmiyor mu? Bu her parti için genel bir yargı kabul edilsede siyaset, toplumun  her kesimindeki vatandaşın damarındaki kanı ele geçirmiş. Bir sohbet ortamına eşlik ettiğinde konu hemen seçime dönüyor. Bir grup için “X lider kazanamazsa Türkiye’nin hali perişan olur. Y lider kazanırsa Türkiye artık gelişemeyecek, yerinde sayacak.” Tabi ki bir diğer grup içinde fikir aksine işaret etmekte. 

Arada kalan ve siyasetin bir çıkar savaşı olduğunu bilenler, erdemlice susma hakkını tercih etse de fanatikliğin ardı kesilmek bilmiyor. Çevrenizdeki kişileri iyice analiz ederseniz “Şu ittifak kazanırsa böyle olur. Bu ittifak kazanırsa şöyle olur” açıklamalarıyla adeta siyaset bilimcilerine büründüklerini göreceksiniz. 

Dahası seçim hırsı yüzünden farklı görüşlü birinin fikrine saygı duymaktan yoksun bir topluma dönüştüktük. Siyaset uğruna yıprandığımız, yıpratıklarımız yetmez mi? Boşuna sevdiklerinizle siyaset yapmayın. Zira siyaset, dostlukları zedeler. Siyasetçiler yollarına devam eder, siz ise dostlarınızı yitirirsiniz.” denilmemiş.

Siyasetçiler unutmamalıdır ki halk varsa onlar var. Ülke ve toplumu birleşik bir değer kabul etmeden çıkar oyunları içinde bocalanıp, halkın sesine kulak verilmiyorsa menfaatler uğruna boş vaatler savurmak kolay. İşin zor tarafı sözünün eri olmaktan geçiyor. Millet olarak zor dönemlerden geçtiğimiz aşikâr. Mağduriyetler diz boyunu aştı. Kanayan yaralara kim merhem olabiliyorsa o kazansın yoksa boş laflar, karın doyurmuyor.

Bozuk kaset gibi dönüp dönüp başa saran seçim ve siyaset sohbetleri de artık kabak tadı vermeye başladı. Bir an önce şu hengame son bulsa da varsın kim kazanıyorsa kazansın!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu