GenelGündemKöşe YazılarıSanatSiyasetVitrin

Kaybettikten Sonra Anlaşılan Değer

Özlemek diye bir şey var: sevdiklerinden ayrı düştüğünde gerçek manasını anlıyorsun. İnsan değer verdiği, sevdiği kişilere karşı özlem duyuyor. Yanı başımızdayken gereken değerden mahrum ettiğimiz ya da önemsemediğimiz kimseleri kaybedince, yeni adlandırmaya tabi tutuyoruz ve olmazsa olmaz dediklerimiz için gayret üstüne gayret ediyoruz.

Belki de hayat şartları bazen insanları birbirinden ayrı düşürmeseydi sevmenin, kıymet bilmenin bir anlamı olmayacaktı. Hayatımızdaki her şey birbiriyle ilişkilidir. Biri varsa diğeri var, yoksa yoktur. 

Madem sevmekten bahsettik o zaman şöyle diyelim; sevginin ilk yer bulduğu ortam ailedir. Sonrasında eş, dost gelir. Aileniz ile birlikte geçirdiğiniz dönemleri bir bir hatırlayın. Yanınızda kim var kim yok pek önemsemiyordunuz. Sürekli kardeşler arasında bir çekişme hali olurdu ve çoğu kez kavgaya bile dönüşürdü. Ortak kararlar almak, paylaşımda bulunmak çaba gerektirecek düzeyde zordu ve kimse kimsenin değerinden haberdar değildi. Bir zaman sonra iş, okul  ya da evlilik gereği ailenizden ayrılmanız gerektiğinde o çekişmenin, didişmenin anlamsızlığıyla baş başa kalıyorsunuz. 

Kaybettikten sonra gelen pişmanlık hissi, aldığımız bir çok karar sonrasında benliğimizi sarmaktadır. Bu da bir köşe çekilip keşkeler savurmamıza neden oluyor. Düşünmeden aldığımız kararlar ve bunların sonuncunun getirdiği ayrıklar insanlar arasında üzüntü, pişmanlık sevkiyatı yapınca ipin ucu o anda zaten kopuyor. Elinden hiçbir şey gelmiyor. 

İhtimaller üzerinden değerlendirmeler yaptığımız bu durumda bazen de hayatın bize sunduğu sürprizler sonucunda ailemizden, işimizden, dostlarımızdan bir şekilde ayrı kalabiliyoruz. Şartlar ve imkanlar bizi buna mecbur ettiğinde ise sevdiklerimizin yokluğunu hissettiğimiz anda varlığının önemini kavrıyoruz.

Aksinin ispatı ise şöyle; her gün gördüğümüz, devamlı  aynı ortamlarda bulunduğumuz kişilerle sürekli bir iletişim halindeyken “olmasada olur, biri gider biri gelir”  düşüncesidir. Bu anın verdiği sarhoşlukla ayırt edemediğimiz duygu ve fedakarlıklar, iş işten geçtikten sonra tüm yalınlığıyla tokat gibi çarpıyor yüzümüze.

Sanırım insanoğlu isteyerek veya istemeyerek de olsa nankördür. Arkasında dağ gibi durarak, korup kollayan insanların değerini bilmiyor. İyilikten maraz doğar dedikleri tam olarak da bu. Kendisi için fedakarlık yapmayan iyi gün dostlarına ise gereğini aşan değer verirler. Ta ki taşlar yerine oturup sevmenin, sevilmenin minnet duyulmayacak insanlara karşı beslenmeyeceğinin farkına varınca aklımız başımıza geliyor.

Zorluğu ve yokluğu görmeden, varlığın ve kolaylığın feyzine ulaşılmaz. İnsanlarda  bir süre birbirinden ayrı kalınca özlemenin ne demek olduğunu anlıyor. Tabi bunu gerçekten ve samimi bir şekilde size değer veren kişilere karşı duyuyorsanız.

Pişmanlıklar önem yitirsede keşkeler tek sığınağımız halinde ve mesafe olarak ayrı kaldıklarımızın özlemini bir şekilde telafi edebiliyoruz. Peki ya sonsuza dek kaybettiklerimiz? İşte onlar adına sonradan bilinen kıymetin, kaybettikten sonra farkına varılan değerin, bir de kaçırılan heveslerin telafisi olmayacaktır.

Selma Karakaş Tutuş

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu