Ülkesinde kalanların ateş altında, ülkesinden ayrılanların ise komşu ülkelerde muhacir konumunda milyonlarca Suriyeli, Sudanlı, Libyalı, Afganlı, Pakistanlı, Yemenli bir Kurban Bayramını daha acı ve gözyaşı içinde geçirdi… Bu durum doğal olarak, başta Suriye olmak üzere Orta-Doğu nereye gidiyor, sorusunu gündeme getiriyor?
Bu sorunun cevabı sanırım çoğumuzca malum. Suriye üzerinden Şii-Sünni, Arap-Kürt çatışmasını körükleyen ve derinleşmesini sağlayan bir noktaya doğru gidildiği muhakkaktır. Buraya nasıl gelindi, niçin gelindi soruları çok gerilerde kaldı. Bunu soran yok ve artık geriye dönüp bakmanın da faydası yok diyenler çoğunlukta ama bu sorular cevaplandırılmalıdır. Zira olan biteni anlamak ve önümüzü görebilmek için bu sorulara doğru ve sağlıklı cevaplar verilmesi gerekiyor.
Orta-Doğuda olan biteni anlamak için bugüne kadar sınırları nerede başlayıp nerede bittiği belli olmayan İsrail’in kuruluş felsefesini ve yürüttüğü politikaların arka planını çok iyi bilmek ve okumak gerekiyor. Yani Orta-Doğuda hangi taşı kaldırsanız altından mutlaka İsrail’in gizli servisi Mossad’ın çıkacağını göz ardı etmemek gerekiyor.
Tevrat’daki Arz-ı Mevud (Kutsal Topraklar veya Vaad Edilmiş Topraklar) ideali (Nilden-Fırat’a) İsrail hükümetlerini hep heyecanlandırmış ve politikalarını bu hedefe kilitlenerek belirlemelerine sebep olmuştur. İsrail gerçeği ve İsrail’in Orta-Doğu politikası son yıllarda Birleşmiş Milletler bünyesinde de dünya kamuoyuna anlatılmaya başlamıştır. Dolayısıyla dünya milletlerinin, İsrail’in Muharref Tevrat’ın söylemlerini esas alarak yoluna devam etmek istemesine karşı cılız da olsa tavır almaya başlaması, İsrail’in orta-doğu politikasını gözden geçirmek zorunluluğunu doğurmuştur. Bu zorunluluk da Büyük Orta-Doğu Projesi’ni doğurmuştur. Oded YİNON’un hazırladığı, İsrail’in güvenliğini garanti altına alan ve yayılmacı politikasını sürdürebilmesi için FAS’tan ÇİN sınırına kadar olan bölgede Türkiye’nin de içinde bulunduğu 22 ülkenin siyasi ve ekonomik coğrafyasının değiştirilmesini öngören bu Proje, ABD’nin yardımıyla uygulamaya konulmuştur.
Gerek Suriye’de gerekse diğer Orta-Doğu ülkelerinde vatandaşlarına zulmeden rejimler elbette insan olan ve insani değerlerini yitirmemiş dünyalıların vicdanlarını sızlatıyor. Bununla beraber Suriye özelinde konuyu değerlendirdiğimizde, Arap Baharı öncesinin Suriye’si (2011 yılı öncesi) o haliyle de olsa varlığını devam ettirmesi, İsrail’in genişleme politikasının önünde bir engel olma görevini koruyordu. Golon Tepelerini aşıp Arz-ı Mevud idealine yürüme arzuları İsrail’in bir maraza çıkarmadan mümkün gözükmüyordu. Hele Türkiye ile Arap dünyasının iyi ilişkileri (AKP’nin ilk iktidar yıllarında) büsbütün İsrail’in işlerini zorlaştıracak gibi görünüyordu. Bu durum doğal olarak, İsrail’in “Vaad Edilmiş Topraklara” uzanmasının önünde engeldi. Onun için bir şeyler yapılmalıydı.
Uzun yıllar Firavun tabiatlı, halkı ile barışık olmayan ve halkına yabancılaşmış Orta-Doğu ülkelerinin idarecileri bulundukları makamlarda uzatmaları oynuyorlardı. İşte tam bu noktada birilerinin uzatmaları oynaması ve iflasa giden yolculukları, birileri için tam fırsat oluyordu. Bugün gelinen noktada dünya BOP’un uygulaması için yakıştırılan ve kulağa hoş gelen Arap Baharını konuşuyor, İsrail’in yıllardır uygulaya geldiği Filistin zulmünü, Orta-Doğu zulmünü ve yayılmacı politikasını konuşmuyor. Arap Baharının Suriye versiyonu bu anlamda İsrail’in tecavüzkar Orta-Doğu politikası için bir fırsat gibi görünüyor. İsrail’e nefes aldırıyor, cansuyu oluyor tabir yerinde ise.
Elbette bu izah, Esed rejiminin zulmüne rıza göstermek anlamında yorumlanmamalıdır.
Arap Baharının Suriye versiyonunun muhatapları birbirlerini kırıp geçirirken ve en önemlisi milliyet ve mezhep kavgasının her geçen gün derinleşmesine doğru yol almaya ve asırlara uzanacak yaraların açılmasına sebep olurken, sevinçten dört köşe ellerini ovuşturan birilerinin varlığından habersiz görünüyor. Bu durum bana aşağıdaki adreste izlediğim dağ tavuklarının kavgasını hatırlattı. Onları avlamak üzere yola çıkmış kartal, dağ tavuklarının üzerinde aheste aheste uçuyor. Dağ tavukları etrafta olan bitenden habersiz bir birlerini gagalamaya devam ediyorlar. Hem de öldüresiye bu mücadeleyi sürdürürken kartal bir anda saldırıyor. Sonuç malum…Her iki dağ tavuğunu yere seriyor kartal…
Ne dersiniz? Önce Irak üçe bölündü , ardından Libya, Sudan, Yemen, Suriye ve ardından……ırkçı, mezhepçi ayrımları ile verilen mücadele, başta Orta-Doğu milletlerini ve BOP’un kapsamındaki ülkeleri nereye doğru sürüklüyor? Allah korusun böyle gidecek olursa ve bölge insanı yattığı kış uykusundan uyanmazsa bunun sonu gözükmüyor mu?
Ne dersiniz?
UYANMAK VE UYANIK OLMAK ÜMİDİYLE….
Dr.Kadir ÇETİN