AktüelAnalizDünyaEkonomiGenelKöşe YazılarıMalatyaSiyaset

MALATYA’NIN YENİ ABİSİ KİM OLACAK?

Son yıllarda “Malatyada düşük profilli siyasetin geldiği nokta” ve benzeri endişeleri artık tartışmamız gerekiyor. Ama kim tartışacak en büyük sorun da burası. Çünkü kimse bir şeyi tartışmıyor. 

Daha doğrusu insanlar konuşmaya korkuyorlar. Aynı şekil onlarca STK’mız, şehrin en büyük ticari çatısı TSO’nun ölüm gibi sessizliği, CHP harici diğer siyasi parti yetkililerinin –konuşmamak– üzerine sanki yemin etmişçesine duruşu Malatya’yı gün geçtikçe ciddi bir bunalıma sürüklediği aşikar. 

Şehirde sadece “teselli siyaseti” yürütülürken CHP milletvekili Veli Ağbaba gibi, daha doğrusu şehir için yeni bir umut olma yolundaki ilerleyişi Ak Parti yetkililerinin oportünist tavırları ile bir yandan çatışıyor diğer yandan toplumun beklentileri bertaraf ediliyor. 

Ak Parti işte tam olarak göremediği şey bu! Görseler bile bu gerçeği kabul etmeyecek ölçüde kopmuşlar her şeyden. Ağbaba tek başına 200 kişiye karşı terazinin kefesini eşitledi. Ak Parti tebası Malatya’nın muhafazakar kimliğini açıkça suistimal eden bir tutumla, “nasıl olsa CHP, ne olacak canım….” deyip konuyu küçümseyerek görmezden geliyorlar kendilerince. 

En son Ağbaba’nın 50 bin kadar genci bir konserde buluşturması Malatya’da bir ilk ve devrim niteliğindeydi. Ak Parti Malatya il teşkilatı gençleri elde etme frekansını kaçırmıştı, Veli Ağbaba yine burada devreye girmiş Ak Parti karşısında çok büyük farklı adım atmayı başardı.

Ağbaba faktörü tek başına Ak Partililerden kalan boşluğu tamamlarken; ayırıca şehirdeki siyaset yetersizliği artık bariz şekilde göze çarptığını söylememize gerek var mı? 

Dolayısıyla geçen hafta yazdığım “Malatya’nın ablası kim olacak?” yazısının devamı sayılan, bu kez “Malatya’nın abisi kim olacak?” konulu başlıkla ilişkili olarak; artık değişimin olağan olduğunu, siyasilerin egolarına son vermeleri gerektiğine, olumsuz tavırları, şehri görmezden gelme lütufları ve tüm siyasi insiyatiflerini nasıl boşa heba ettiklerinin sinir uçlarına değineceğim ilgili bu yazıda. 

Abisi… ile girizgâh yaptığımı başlıkta ilk etapta aklımıza gelen Bülent Tüfekçi olduğunu tahmin etmek zor değil. Hayır, onu geçin siz! Taktir edersinizki demode olmuş Tüfekçi sayfası çoktan kapandı. Son tahlillere göre vekillikte şapkadan çıkmıştı zaten. İşinde gücünde, ticaretinde kâğıt üzerinde bir vekilimiz . Harici şehirle hiç bir ilgisi-alakası yok. İhsan Koca’nın da aynen öyle. Malatya’ya “siyasi bir soykırım” düzenlediğinden hiç haberi yok. O yüzden Tüfekçi ve Koca isimlerini hızla ve derhal üzerinden geçelim. 

Gelelim “yeni bir abi” olmayı kafasına koymuş diğer isime: Abdurahman Babacan. “Babacan Malatya’nın yeni abisi olabilir mi-olamaz mı?” sorularını sorarken daha çok cevapların kesiştiği kavşaklarda şehrin beklentilerine odaklanacağız. 

Öncelikle Babacan Malatya’da örnek aldığı bir Ak Partili yok. Şehirde var ama Ak Partide yok maalesef. Peki, şehirde kim? Babacan CHP milletvekili Veli Ağbaba gibi olma gayreti içerisinde olduğuna dair bir çok done veriyor elimize. Aslında çoktandır Babacan ile Ağbaba’yı mukayese eden bir yazı planlıyordum. Daha sonra baktım Babacan Ağbaba’nın yolunda ilerliyor vazgeçtim. 

Belki, şu an şehirde en çok çalışan, en popüler, yaşı genç, akademisyen kimliği ile şayet bir çok şey yapıyor gibi görüntüsüyle öne çıksa da aslında öyle olmadığını destekleyecek önemli tespitleri göreceksiniz yazı akışı esnasında. 

Babacan artıları kadar eksiklikleri de olan bir siyasimiz. Akademisyen kimliği ile siyaset kimliği arasında halen bir çatışma hali yaşanıyor. O yüzden Malatya siyasetine konsolide olamadı bir türlü. Genellikle sakin ruh yapısı, yumuşak yüzü, hitap ve eğitimi artıları noktasını oluşturuyor olabilir. Lakin –Malatya’da kalmıyor- olması bence en büyük eksikliği. Telefonlara bakmama hastalığı ona da nüksettiğini görüyoruz. İhsan başkanı toplumun gözünde yok sayan şeyi o da yapıyor. En başta bu iki önemli şıkı belirtelim. Arada gelip görüntü verip gidiyor. Samimi görüntüsü altında başka bir kişilik yansıtıyor aslında. Kişisel bir ego, tek başına öne çıkma gayreti, aleni şekilde göze çarpıyor artık. Bir nevi diğer tüm siyasilere meydan okuyan derin bir tavır içerisinde. 

Örneğin yukarıdaki pasajı teyit edecek çok önemli bir put kırdı geçen hafta. Daha doğrusu stratejik bir hata yaptı Babacan. Tüm Malatya’nın gözünden kaçsa da bizim gözümüzde kaçmadı elbet. 

Atmış olduğu bir twitle tüm Malatya halkını rezerv alanları durumunu değerlendirmek adı altında toplantıya çağırıyor. Toplantıya katılan bazı muhtarlar ile yaklaşık 2-3 bin arası vatandaşla güya bilgilendirme toplantısı olacak deniliyor. Akabinde “soru almıyoruz” denilince  büyük tepkiler getiriyor beraberinde. Vatandaş “madem soru almayacaksanız bizi neden toplandınız buraya. Bilseydik tv’den de izler, gelmezdik buraya kadar…” şeklinde tepki göstermeleri işe işler iyice raydan çıkmış. . 

Vatandaş perişan, yaralı, üstelik bir an önce çözüm yolu bulunmasını beklerken Babacan şovunun bir parçası olduklarını anladıklarında erken patlıyor toplantı. Babacan’ın tek başına organize ettiği bu kalabalık ama plansız toplantı böylece bir kargaşadan öteye gitmiyor. 

Söz konusu olan toplantıdan vekillerin hiç birinin haberi yok, Büyükşehir’in haberi yok, il teşkilatının yok, meclis üyelerinin yok! Sadece Abdurahman Babacan’ın var. Diğerlerinin haberleri olsa bile katılım göstermemeleri daha büyük bir itibar kaybı anlamına gelir. Babacan tek başına çıkmış gitmiş koca Malatya şehrinin rezerv alanları sorununu bazı muhtar ve 2-3 bin kadar  vatandaşla halletmeye… Hey hat… Sormazlar mı adama, “sn Babacan bu şehrin tek şahini siz misiniz? Neden kimse bu toplantı da yok diye…”

Ekip çalışması olmayınca haliyle pek sıcak ortamda geçmiyor toplantı. Olabilir, vatandaş öfkeli. Tartışmaların yaşaması son derece doğal bir mesele. Asıl burada gözden kaçan şey, yukarıda söz ettiğimiz gibi Babacan’ın meydan okuyan derin tavrı bence. Çünkü hiç bir milletvekili, il teşkilatı ile belediye başkanlarını tanımıyor, takmıyor. Hem bir twitle çağrılan toplantıdan haberleri yoktu kimsenin hemde muhatap gösterilmemişlerdi. Yani diğer bütün siyasiler by-pass edilmiş. Daha doğrusu yok hükmünde sayılmışlardı hepsi. Kendisini tek başına koca şehrin sorunlarını dizayn etmeye yönelik en kıdemli yetkili olarak ilan etmek buna denir işte. Biz kısaca buna “abi’liğe göz kırpmak” ifadesiyle tanımlıyoruz. 

Tabiri caizse Babacan çıktı aslanlar gibi bir şov yaptı Malatya depremi üzerinden. 

Küçük bir piar çalışması yani… 

Bu “abi” olma yolunda atılan en radikal adımlardan belki ilkiydi. 

Diğerlerine de geleceğiz…

Böyle olunca Abdurahman Babacan’ın diğer yetkililerce Ankara’da genel merkeze şikayet edildiğine kadar kavga büyüyor. 

Zaten şehirde bürokrasinin tıkandığı böylesine kritik bir süreçte üstelik yetkililerin “bakın bakın ben yaptım” yarışında kibir bataklığına saplanıp kalmaları ile bir de despotik yönetim biçimi hastalığına yakalanmaları, çok başka karanlık bir siyaset yüzüyle bizleri karşılaştırıyor. 

Tabi olay bu kadarla bitmiyor. Genel merkeze kadar şikayetlerin gitmesi üzerine Babacan’ın ayrık yönü netleşiyor. Adeta “ben tek siz hepiniz” terminolojisi usul usul devreye giriyor diğer yandan. 

Orantı olarak Malatya’da yöneticilerin geçimsizliği-iletişimsizliği, diyalog kanallarının kapalı olması, aralarındaki kavga, birbirilerini görmeye tahammül gösterememe, toplantıda bir kaç sürtüşme yaşanıyor olması, haliyle illeri geri konuşanlarla birlikte özetle herhangi bir çözüm sağlanamıyor yine bu günlerde. 

Tek başına herkesin adına konuşmaya karar vermeye çalışan Babacan’ın –twit şovu- amacına ulaşmadan, kamuoyunda fazla bir etki göstermeden kapanıyor bir şekil. Olan her zamanki gibi mağdur, yitik, bitkin vatandaşa oluyordu. 

Ve Babacan’ın bu meydan okuması nereye kadar devam eder, ben’lik iddiası-kavgası nereye kadar uzanır gider, bundan böyle yeni mekanizmalar üretebilecek, bir süredir diğer siyasiler okulda ders verdiği öğrenciler olarak görme popüzlimi devam eder mi yada kendisinde bir değişime baş vurur mu bilinmez?

Tek bildiğimiz bu saatten sonra Öznur Çalık ve Selahattin Gürkan isimlerinin şehirde aranır olmaktan öte kıymet’i harbiye’ye bindikleri. “Gelen gideni aratır” desturunu dizginleyecek bir çok argümanla yüzleşmemiz… 

Ak Partinin kibri her gün sonrası Ak Partiyi Malatya’da böyle böyle yok ediyor. 

Görünen o ki Babacan üst bir akılla yeniden şehri dizayn etmeye kalkıştı. Kalkıştı fakat şehrin dengelerinden bihaber, siyaseti henüz okuyamıyor, akademisyen hoca kültüründen çıkamadı bir türlü, ilk başta Malatya’da diğer siyasileri tanımayan keskin bir form koydu kart viziti önüne. Buna orantı olarak seçmenin kendini kapana kısılmış hissettiği, büyük değişimler fikrinden hoşlandığı ancak yetkililerin temel değişikliklerden kaçındığını kabul edemiyor olmasıdır. Belkide Babacan bir orta yaş sendromuna yakalandığını düşünüyordur. Şehrin tek sahibi ve yetkilisi olma yolunda öne sürdüğü gerekçeleri bunları düşünmemizi kolaylaştırıyor şimdilik. Siyaset bölümü hocası Abdurahman Babacan’a göre bugün Malatya’da yaşanan siyasi belirsizliğin ve yılgınlık hissinin tek ve yegane kurtarıcısı bizzat şahsında birleştiği kanaatinde.

Ayrıca meşale ile ilişkisi, Büyükşehir başkanı Sami Er sözünden çıkamaması, Sami Er’i Malatya’ya getiren ekibin lideri konumlandırmasına karşın Sami Er harici kimseyi tanımaması, meşale grubu tarafından yönlendirilmesi, diğer siyasileri ekarte etme eğilimi hepsi ileriki günlerde şehirde kavganın dozunu artıracağına dair salt ibarelerdir. 

Taha Özhan’ı hatırlayın. Önce büyük umutlar bağlanmıştı sonra ideolojik yüzünü gösterince birden balon gibi söndü. Uzunbir siyasi sersemliğin ardından Özhan büyük bir hayal kırıklığı felaketini ardında bırakarak, tıpkı öncekiler gibi sahadan silinme krizine yakalanmış örneğini göstermemiz mümkün.

İsimleri çoğaltabiliriz bu bağlamda. Mustafa Şahin’de aynı şekil il’in sorunlarına cevap üretemedi. Vekil olarak geçirdiği süre aynı ideolojik hastalığın malul olduğu muhakkak. Bunun da en bariz göstergesi, iktidarı boyunca ortaya koyduğu cemaatçi yanı, tarafgirlik, yandaşçılık politikalarıyla kendi siyasi hastalıklarını gizlemeye çalışıyor olması idi. 

Ömer Faruk Öz’ün önünün bazı kliklerle kapatılmasının doğurduğu bir çok etken hepsi Malatya siyasetinin yıllardan beri içten içe çürümüş olduğunun en başlıca göstergeleri. 

Kuşkusuz şimdi de Abdurahman Babacan sahaya çıktı “ben varım, benden başka kimse yok!” diyor. En büyük gücünü de Malatya’da meşaleden Ankara’da ise Numan Kurtulmuş’tan alıyor olması. Günümiz koşullarında iki güç Babacanın önünü açıyor diyebiliriz. Ama öte yandan Malatya şehrinde düşük profili siyaset eksenli büyük bir erezyon, halkın endişeleri, gri bir tablo oluşmuş görünüyor. 

Hiç lafı eğip bükmeden söyleyelim, bütün bölgenin ve ülkenin gözü önünde işlenen “Malatya’yı sahipsiz bırakma suçunu” görmezden gelmek, daha da vahimi siyasilerin iç çatışmalarını adeta demokratik bir anlayışla dayatmaları, bizzat elleriyle siyaseti önüne takoz koymanın üstesinden Babacan’ın tek başına gelme niyeti insafına terk edemeyiz şehrimizi. 

Şehrin demografik yapısı hızla değişirken, ideolojik çizginin daha çok şehrin genlerinden koparak ters yöne savrulduğu, dışarıdan gelen göç dalgası ile Malatya’nın bir varoş cennetine dönüştüğüne Babacan’ın bir programı var mıdır acaba? 

Maalesef her geçen gün Malatya’da popülist fikirlerin baskın hale geldiği, özgün siyasal kültürün bozulduğu bir süreci gebe kaldığını yaşıyoruz. 

Maalesef şehrin kültürü tüm bunları tartışmaya, konu etmeye, konuşmaya müsait değil. Bir akademisyen-hoca-milletvekili sıfatındaki Babacan’ın dahi anlayabileceğini beklemiyoruz. Çünkü şehirde siyasiler kişisel bir hırsı uğruna hareket etmekteler. 

Sanırım tam burada İnanç Sıraç Kara Ölmeztoprak’ın hakkını iade etmemizi gerektiriyor. En azından kimseyle kavga dahlinde değil, bir kadın haliyle kendi çapında bir şeyler yapmaya çalışıyor. Özgür ve hiç bir karanlık güçle organik bağı bulunmuyor. (Şimdilik) Egolarına kurban olmak üzere bir safhada değil. Sadece doğru zamanı bekliyor ve gücü yeterse orada müdahile etmeye yelteniyor. Hepsi bu! 

Ve yukarıda sıralamış olduğumuz analiz doğrultusunda gösteriyorki Babacan “Şehrin yeni abisi” rütbesine nail olabilmeye henüz yaklaşmış değil. Önünde geçmesi gereken daha çok engel var. Halk arasında buna “daha çok fırın ekmeği yiyecek” şeklinde bir izahatı var. Sözün özü, yeteri kadar zamanımız yok. Derhal ve ivedilikle toplumla samimi bir ortamın oluşturulması ihtiyaç duyduğumuz öncelikli tek şey. 

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

Başa dön tuşu